Kendi Yolunu Kendi Yürümek
‘‘Yol senin yolun, sadece senin, kimse onu
senin yerine yürüyemez.’’ Rumi.
Hayat hakkında çok isabetli bir tespit. İnsanın mücadelesine, gayretine ve öz
benliğini harekete geçirmesiyle ilgili bir önerme, bir öğreti.
Çağın uyuşukluğu, nesilleri tembelliğe
alıştıran, hazıra konmayı gençlere öğütleyen, onları atalet içinde debeleyip
adeta bir bardak suyu kendisine alamayacak duruma getiren bir tür modernizm
hastalığı. Yol senin, hayat karşısında mücadele ederek, gençlere azmetmeyi,
hayatın omuzlarımıza yüklediği sorumlulukları yerine getirmeyi, kendi yükümüzü
kendimiz taşımayı öğrenmemiz gereken mühim bir ilkedir, yolun bizim yolumuz
olduğu gerçeği. Kendi şahsi ihtiyaçlarını bile ebeveynlerinden bekleyen, kendi
geçimini temin etmek için asgari mücadeleyi bile veremeyenlerin varlığı topluma
tarifsiz bir yük yüklemektedir.
Yardımlaşma, diğerkâmlık, paylaşma, vd.
insani hasletler başka bir konudur, ifade etmek istenilen bambaşka bir konu,
yani hayatın doğal safahatı için hiç kimse bir başkasının yerine başkasının
yolunu, başkasının maratonunu koşmaz, koşamaz, istisnai örnekler genelleyemez. Çocuklara,
gençlere hayatın bu son virajındaki acımasızlık ve değişim-dönüşümüne dair
başka ölçüler yükleyerek kendi azimleriyle hayata karşı dik durabileceklerini,
dik durulabileceğini öğretmek, öğütlemek gerekmektedir.
Hazıra konma hastalığı, yarım saatte yemek
kapıda modası, hazır ve son derece sağlıksız yiyecekler, haz hız tüketim
modası, işi gücü başkasından bekleme iğretisi, vb. hastalıklar insanı telafisi imkânsız
hastalıklara sürüklemektedir. Üretimin düşüşü, becerilerin harekete geçemeyişi,
özgün fikirlerin kıtlığı, hayat mücadelesini başkasının sırtından verenlerin
çokluğu, inovasyon merkezlerinin kurulmasına rağmen yeni bakış açılarının kısır
kalışı aslında insanın doğal reflekslerinin ne kadar az harekete geçtiğini
göstermektedir.
Tabi hayatın gerçekleri başkadır; ancak
durmadan korku pompalama ve gelecek kaygısı teorileri, insanı eylemsiz kılmakta
ve köşeyi kestirmeden dönme illegalitesine yönlendirmektedir. Tam da bu noktada
insan kendi yolunu, kendi sabrını, kendi azmini, kendi kaderini unutmaktadır.
İnsanın kendi yolunu yürüyemeyişi, kendi
kaderine ve kendi rızkına ve kendi alın terine yabancı kılmaktadır, bu durum meşru
olmayan her ne varsa insanın aklına getirmektedir. Kendi mecrasında ilerlemeyen
her vasıta tepetaklak olmaya yakındır, insanın kendi doğal arenası insanı
düzenli başarıda, düzenli mutlulukta ancak tutabilir, daimi mutluluk ya da
başarı belki imkânsızdır, ama daimi güzergâhta düzenli ilerleme mümkündür.
Bu da insanı, kendi yolunu kendi yürüme ve
kendi terini kendisi dökme pozisyonuna götürür, işte hayat ancak bu şekilde
aslıyla vücut bulur. Öbür türlüsü obur iştah, obezite ahlak, kambur şahsiyet,
kozmetik bir samimiyette bırakır insanı ve ne tür olduğunu bilemediğimiz
nesillerle karşı karşıya kalmaya devam ederiz. Bu biçimsiz tipler artarak devam
edecek ve her an her yerde karşınıza çıkacaktır.
Kendi yolumuzu kendi ağırlığımızla yürümeliyiz. Birbirimize balık tutmayı öğretebiliriz ama birbirimize ömür boyu balık veremeyiz, böyle bir örnekleme mümkün değildir. Alın teri dökmeyi, hakkı olan kadarına razı olmayı, hakkına ulaşmak için hayat mücadelesi vermeyi, kendi yolunu kendi yürümeyi öğrenmeli, öğretmeli, öğütlemeliyiz. Öbür türlü hayat insana yük, insan hayata yük.