Kendi kıyametini durdur
Eskiden insan; her hanenin çocuğunu, her evin baş köşesindeki ihtiyarı kendi çocuğu ve büyüğü görür, sever ve sayardı. İnsanın ve onun hizmetine amade olan tüm tabiatın sevgiden dolayı yaratıldığını bilir, onların kendisine olan faydasını bizzat yaşar ve ne çiçeği ne de yaprağı gereksiz koparırdı. Bunları yaparken de insanın kendi özünün sevgi olduğunu ve sevgi olmadan sırattan asla geçemeyeceğini bilerek yaşardı.
Bilirdi
ki insan sevgiden yaratılmış ve kendi kıyametini durdurmak da felaha ermek de
ancak sevgi ile olurdu. Sevmenin ve sevilmenin en muhteşem duygu olmasını,
insan, tabiat ve yaratıcı arasındaki bağın tamamen sevgi ile başladığını asla
hafifsemezdi. İman etmişleri sevmedikçe güvenilir (mümin) bile olunamayacağını,
güvenilir (mümin) olmadıkça da cennet yüzü asla görülemeyeceğini hiç unutmazdı.
Köylerin
kente, kentlerin de kocaman kentlere döndüğü bu çağda insan, dertlerini ve
sorunlarını çözmek için çevresinden yardım alamaz oldu ve yalnızlaştı. Koca
kentlerde selam veren ve verilen her insanın mutlaka birbirine emanet olduğu
unutulunca tüm dert ve sıkıntıları kendisinin çözmeye çalışması ile insanları
bir arada tutan dayanışma-imece son buldu. Bu birbirine emanet oluş ve
dayanışma terk edilince öncesinde hayatın tüm zorluklarını beraber göğüslemiş
ve birlik içerisinde olan insanlar, çoğalan kalabalıkların içerisinde bir
başına, dert ve sorunlarını çözememiş, bir çaresiz olarak kaldı.
İnsanın
dert ve sorunları çözülmedikçe ve insanların birbirine karşı duyarsız kalışları
arttıkça sevginin yerini nefret aldı. Nefret, duyguların en acımasız, en yıkıcı
olanıdır. Bir yerde cinayet varsa terör varsa tetikleyicisi, mutlaka nefret
duygusudur. Yeryüzünde nefret eden insandan daha tehlikelisi daha vahşisi
yoktur. Ne vicdan ne din iman ne de merhamet tanır. En canavar hislerle her tür
cinayeti işler. Kafasına koyduğu her tür katliamı yapar. Eline aldığı silahla
çocuk da öldürür, molotofla otobüs de yakar, üzerindeki bombayı patlatıp
insanları da paramparça eder.
Nefret
aşırı yıkım yüklü bir duygudur. Terbiye edilmemiş nefslerde yuva kurar.
Oralarda yedirilir, içirilir ve büyütülür. Terbiye edilmemiş nefslerin her
özelliği gibi kalıcı değil geçicidir. Sonu, bir gün mutlaka gelecektir. Ama
sevgi öyle geçici ve sonlu bir duygu değil kalıcı ve daimidir. Daima da
faydalıdır.
Dünü ve
bugünü cehenneme çeviren, yarını da cehenneme çevirecek olan ve insanlara
kıyameti yaşatacak olan nefret yüklü insanlardır. Sevgiden mahrum kalmış ve
böylece ahlakını kaybetmiş insanlar, nefret kazanlarının altına odun taşıyıp
dünya cehennemini daha hararetli, daha şiddetli yapacaklardır. Kötülerin çok
olduğu ve çirkin işlerin bollaştığı böyle bir devirde iblisi bile aratmayan pek
çok insan, nefret tohumu ekerek kendi cehennemlerini her yere yayacaklar,
başkalarının yeryüzü cennetlerini cehenneme çevireceklerdir.
Dertleri
çözümsüz yaratmayan Allah, nefretin de çaresini sevgi olarak yaratmıştır. Bu
derdin çözümü sevgidedir, adalettedir. İnsan, her insanı emanet, her sorunu
çözülür görüp sevgiden şaşmaz, güzel ahlakı yaşarsa kendi sorunlarını da
başkalarının sorunlarını da elbette çözecek ve önce kendi kıyametini
durduracaktır. Yeter ki sevgisiyle insanların gönlüne girsin. Yeryüzünün en
verimli alanı, yüreklerdir, gönüllerdir. Mümbittir ve daima kazandırır.
Yürekleri
kazanamayan, gönüllere giremeyen her insan, her zihniyet, her inanç insanlığın
en zararlılarıdır. Yüreklere nefret eken, gönülleri kıran her insan, her
zihniyet ve her inanç sadece barış ve selametin yıkıcısıdinamitlerdir. İnsanlık
ve dünya ancak sevgi ile sevgi medeniyeti ile bu zararlılardan kurtulur.