Dolar (USD)
34.58
Euro (EUR)
36.29
Gram Altın
2968.60
BIST 100
9619.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Haziran 2019

Kendi düşen ağlar!..

Haydi bakalım, erdik yeni bir seçime daha!..

Son yıllarda kaç seçim yaşadık, inanın hesabı şaşırdım.

Şöyle, seçimin olmadığı, erken seçimin konuşulmadığı, herkesin işine gücüne baktığı, memleketin temel meselelerine odaklandığı üç, dört yıllık süre…

Bir akademisyen, “Bana demokrat diyenin!...” diye başlıyor ve sonunda çok galiz küfürler ediyor.

Yaptığı çok yanlış ama kendisini anlayabiliriz: “Bu nedir kardeşim, hep seçim, hep seçim, hep seçim!”

Dünyanın her bir köşesinde insanlar “seçim” de bulunmaya zorlanıyor sürekli olarak.

Biz epeyce abarttık işi; ortalamamız yılda bir, en istikrarlı dönemlerde bile ikide bir seçim…

Ne muhabbet:

Memleket aylarca seçime hazırlanıyor, seçim var diye her bir şey duruyor, ülke duruyor, çoğu boş mevzular için insanlar birbirini yiyor…

İthamlar, iftiralar, yalanlar, kırmızı çizgi ihlâlleri havada uçuşuyor…

Seçim yapılıyor, sonuç ne olursa olsun yeni durumlar ortaya çıkıyor, kadrolarda değişiklikler oluyor…

Birileri gidiyor, birileri geliyor…

Aylar sonra “yeni”ler yerlerine alışmaya başlıyor…

Derken:

Yine seçim atmosferi!

Ülke yine duruyor, bütün işler yine seçimi bekliyor…

Kısır döngü!..

Neyse…

Yapacak bir şey yok; yeni seçim, yine seçim!..

Şimdi…

Dost, kardeş, arkadaş, evlât, emmi, dayı, hala, yenge…

Komşu.

Her ne şekilde hitap etmeliyse…

Bir karar vereceksin ya…

Hani diyorum…

Öncelikle bir “ehliyet” kıyaslaması yapsan…

Adaylardan hangisi İstanbul’u yönetmeye ehildir veya daha ehildir?..

İstanbul zor şehir; yönetilememesi felâket, çöp dağları, susuzluk, vesaire…

İstanbul’da yaşayanlar için mesele bire bir “hayat” meselesi, daha doğrusu “hayatî” mesele.

Bazen kızıyor, öfkeleniyor, “Sal gitsin!” diyorum ama olmuyor işte.

Öfke ile kalkanın zararla oturduğu doğrudur, hep böyle olmuştur…

“Hesapsız, kitapsız, duygusal” tepkiler hep “pişmanlıklar” doğurmuştur…

“Oyunuzu şuna veriniz, vermeyiniz” gibi bir lâf etmiyorum, haddime düşmez…

Sadece…

“İşi ehline veriniz!” diyorum.

Bir de “Uzunca bir süre seçim konuşmayalım” istiyorum.

İkide bir seçime gitmek kimin hoşuna gider ki?..

“Kin, nefret, ihtiras” duyguları, zevkle içilen birer zehir gibi…

Hepimiz bir şeylere kızıyoruz ama…

Çoğumuz işin sağını solunu, ilerisini, gerisini hesap ettikten sonra…

“Aklın gereğini” yerine getirip, “sükûn”a eriyoruz, “sâkin”leşiyoruz.

Şimdi…

Kendimizi “teskîn” ederek, “yıkıcı duygularımız”dan mümkün olduğunca arınarak…

“Aklın” gereğini yerine getirmekte fayda var.

Ehliyet ve liyakat…

Bunlara “boş ver” diyorsak, ne kalır ki elimizde?..

Neyi tercih etmiş oluruz ve niye tercih etmiş oluruz?..

Yoksaaaa…

Hiç kimse mükemmel değil; hataları, eksikleri yarıştırmanın, detaylarda kaybolmanın kimseye faydası yok.

İyisi mi, “artı”lara bakalım…

Şöyle bir kağıt kalem; her aday için artılar ve eksiler…

Bir bakılır, hesap yapılır…

“Allah´a dayan, sa´ye sarıl, hikmete râm ol... Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol!” diyen Vatan Şâirimiz Mehmet Akif hayırla yâd edilir.

Bir karara varılır…

O kararın hayırlı olması için de dua edilir.