Kelimelerin Seyir Defteri
Depremin verdiği yorgun ruh halinden biraz olsun sıyrılmak için kitaplardan başka kaçacak yerimiz olmadığından yine kitaplara sığındık. Elimizde okuyup notlar aldığımız D. Mehmet Doğan üstadın “Kelimelerin Seyir Defteri kitabı duruyordu. Notlarımızı, hafızamızı ve eseri yeniden gözden geçirerek bu yazıyı kaleme almaya çalıştık.
Kelimelerin Seyir Defteri okumaktan haz aldığım kitaplardan
birisiydi. Her bahis “vay canına, bunu da mı yapmışlar” hayret istifhamını
beraberinde getirmiş, bundan dolayı da çoğu zaman ister istemez üzülmüştüm.
Tanzimat’tan beri tedrici ve zoraki bir kültürel dönüşüme tabi
tutulmuşuz. Önceleri alıştıra alıştıra, sonrasında bıçak gibi kesip atılan bir
üslupla icra edilen bu dönüşüm hengâmesinde en büyük yarayı dilimizden almışız.
Zihnimizi inşa ettiği gibi kendimizi de ifade için müracaat ettiğimiz kadim kelimelerimizin
değişim ve dönüşüm seyri bu kitapta bazen ironik, bazen hüzünlü bir üslupla
anlatılmış.
Elimdeki nüsha, Yazar Yayınları tarafından Ekim 2015 tarihinde çıkarılan
ilk baskısına ait. Kitap iki yüz sahifeden oluşuyor. Mavi bir zemin üzerinde
dalgalar arasında yüzmeye çalışan ve sözlük sayfalarından yapılmış kâğıttan bir
gemi resmi tam da kitabın muhtevasına uygun olmuş.
Kitabın arka kapağında yazılan şu tanıtım cümleleri aslında
kitabın yazılış gayesini de bize özetler mahiyette:
“Dille, sözlüklerle, kelimelerle uğraşanlar kelimelerin tarih
içindeki seyri konusunda az çok fikir sahibi olurlar. Diller de denizler gibi
durağan değildir. Kelimelerin engin dil denizindeki seyri elbette merak
konusudur. Bugünün insanı günlük hayatta kullanılan bir kelimenin tarih içinde
farklı anlamları olabileceğini pek düşünmez. İşte bu değişik anlamlan merak
etmeye başladığımız andan itibaren o durgun denizin hareket halinde olduğunu fark
ederiz. Kelimelerin takip ettiği seyir aslında bizim kültür tarihimizin,
medeniyet tarihimizin değişimini ve gelişimini anlamamıza, açıklamamıza
yardımcı olur.
Kelimelerin seyri üzerinden bir kültür tarihi yazmak mümkündür.
Biz elbette öyle bir iddiada değiliz. Bu kitapla ortaya koyduğumuz, böyle bir
amaç uğrunda serbest bir yüzme denemesi olarak kabul edilebilir. Bu sayılı
kulacın bile okuyucunun konuya ısınmasına vesile olacağını düşünüyoruz. Daha
ötesini tahayyül etmek için bir heyecan uyandırmasını da umuyoruz elbette.”
Her ne kadar yazar, tevazu gösterip yaptığı işi bir yüzme
denemesi olarak gösterse de aslında kitap, kelimelerin seyri üzerinden
yazılacak bir kültürü tarihinin mukaddimesi olacak evsaftadır.
Kitap iki bölümden oluşmakta. İlk bölüm, kitapla aynı ismi taşımakta
ve yirmi bir farklı yazıdan oluşmakta. Bu bölümde kamus, dil kanunu, Osmanlıca
kelimelerin karşılığında kullanılacak kelimelerin yazıldığı kılavuz konuları ve
eğitim - irfan, şehir - kent, yayla – yaylak, organik – urganik gibi kelime ve
kavramların bugüne kadar başına gelen hadiseler anlatılmış.
Kitabın ikinci bölümü, ilk bölümün ilk yazısı olan “Kamusun
Namusu” ismini taşımakta ve kırk dört yazıdan oluşmakta. Bu bölümde de
yaşadığımız dil devrimi ve harf inkılabı çerçevesinde yaşanılan hadiseler
gözler önüne serilmiş.
Kullanılması istenen kelimelerin yaygınlaşması için hazırlanan
sözlüklerin bu güne kadar yaşadığı süreçler, giren çıkan kelimeler, kelimelere
verilen anlamlar çarpıcı ve bazen de insanı hayretler içinde bırakacak hikâyelere
sahip.
Öyle ki 1890’da Redhouse’un yayınladığı; 93 bin madde başı, 30
bin madde içi söz unsuru barındıran sözlüğünden bu gün 15-20 bin kelimelik
sözlüklere nasıl geldiğimizi, aradaki bunca kelime ve kavramın nasıl buharlaştırıldığını
mukayese edince aklınız tutulmakta.
Kitabın 117. sayfasından size çarpıcı bir örnek vermek isterim.
“Buyurun 1945 sözlüğünde (Türk Dil
Kurumu’nun) “hâfız” ne demek: Birinci
anlam olarak “Kur’an’ı ezberlemiş olan kimse.” denildikten sonra, ikinci mâna
olarak “aptal” karşılığına yer veriliyor. (Sonraki baskılarda “aptal” yeterli
bulunmamış, “avanak, bön” de eklenmiş!) “
Kitapta bunun gibi onlarca misal mevcut. Bu kitabı henüz
okumamışsanız mutlaka en kısa zamanda okumanızı tavsiye ederim.