Kelam faaliyetinin sefaleti
İslam, felsefeden ve teolojiden yoksun olan eski Arap
kültürü içinde doğmuş, gelişmiş ve yayılmış bir dindir. Araplar, dine hiçbir
zaman felsefik ve teolojik çerçevede yaklaşmadılar, yorumlamadılar ve
geliştirmediler. İslam’ın akaid esaslarını,
Yunan felsefesi başta olmak üzere karşılaşılan diğer kültürlere karşı
savunmak için Kelam dediğimiz bir faaliyet oluşturulmuştur. Kelam faaliyetinin ana
özelliği doğmatik ve savunmacı (apolojetik) olmasıdır. Doğru olduğuna inanılan
inanç ve davramnışları savunmayı amaç edinen Kelam, aklın da bu inançların ve
amellerin doğruluğunu onayladığını göstermeyi istemektedir.
Kelam, hiçbir zaman teoloji olma anlamında kapsamlı bir
bilim olmamıştır. Kelam, daha çok Mutezile ile ilişkilendirilen, sınırlı
tarihsel bir sürreç içinde olmuş bitmiş bir faaliyet olarak kalmıştır. Kelam,
tarihsel süreklilik içinde tarihsel ve insani değişimi ve gelişimi rasyonel,
felsefi, antropolojik ve teolojik olarak incelemiş ve yorumlamış bir disiplin
değildir. İslam kültüründe teoloji yoktur, fıkıh vardır. Kelam, daha çok Mutezile ile ilişkilendirilendirilmiştir.
Her şeyiyle mükemmel olduğu düşünülen İslam’ın mükemmel doğmatik mezhebi olarak
Eşarilik kabul edilmektedir. Eşarilik,
bir akaid mezhebi olmaktan ziyade akidenin kendisini formüle eden ve
yorumlayan akaidin kendisi olarak muamele görmektedir. Maturidiliğin, Kelam
faaliyeti içindeki yeri ve etkisi yok denecek kadar azdır. İslam kelamı ve
akaidi denilen şey, özü itibariyle Eşari kelamı ve akaididir.
Kelamın amacı İslam doğmalarını aklı kullanarak savunmak
değildir. Kelamda asıl kaynak, akıl değil,
vahiy olarak kabul edilen Kur’an ve Hz. Muhammed’inuygulaması olan
sünnettir. Kelam, akla, farklılığa ve
felsefeye karşı vahyi savunma faaliyetidir. Kelam faaliyeti açısından asıl olan
akıl değil, Kur’an’dır. Kelam, hiçbir
zaman özgür aklın ve düşüncenin işbaşında olduğu bir faaliyet olmamıştır. Kelam,
teoloji olmadığı gibi felsefe de değildir. Mutezile dahil Eşarilik, Maturidlik
ve Selef-i Salihin denilen akaid mezheplerinin temsilcilerinin hiçbiri, aklın
savunucusu ve rasyonalist teolojinin öncüsü olarak nitelenemezler. İslam
tarihinde rasyonalist ve felsefi teoloji olarak niteleyebileceğimiz sistematik
ve sürekli bir gelenek mevcut değildir. Kelam faaliyetinde merkez insan değildir.
Kelam faaliyeti Tanrı’nın zatı etrafında farklı tarihsel koşullarda
oluşturulmuş Mutezili, Maturidi, Eşari, Selefi ve diğer başka yaklaşımları
içeren bir çalışmadır. Kelam faaliyetinin ana özelliği, insanı değil, Tanrı’yı
esas almasıdır.
Kelam, yaratıcı, dinamik ve rasyonel bir faaliyet değildir.
Kelam, İslam inanç esaslarının doğru olduğunu Kur’an‘ı esas alarak ve aklıda kısmen
araçsal olarak kullanarak savunan statik bir faaliyettir. Kelam’da asli kaynak
Kitap’tır. Kitab’ın dışında ve ötesinde düşünmek ve söz söylemek mümkün
değildir. Kelam, Kitab’ın sınırları içinde yürütülen sınırlı ve statik bir
faaliyet olarak Kelam, İslam kültürü içinde dar bir alana hapsolmuştur.
Kelam faaliyetini şekillendiren ana dinamik, din değil,
siyasettir. Hz. Muhammed’in ölümünden sonra Müslümanlar arasında gerçekleşen
iktidar kavgalarını ve iç savaşları dini açıdan meşrulaştırmak ve yorumlamak
ihtiyacı, Kelam faaliyetinin arkasındaki ana dinamiktir. Kelam faaliyetinde merkezi
bir yer tutan kader inancı, Tanrı’nın bilgisi, büyük günah ve insan iradesi
gibi konular, yaşanan siyasal çatışmaların sonucu yorumlanmış ve akaid konusu
haline getirilmiştir. Kelam ve siyaset, birbirinden ayrılmaz iki faaliyettir.
Tarihsel olayların sosyal ve siyasal arkaplanı anlaşılmadan kelam faaliyetini
salt bir akaid çalışması olarak anlamak büyük yanlışlıktır. Kelamın konuştuğu
ve tartıştığı her şey, politiktir.
Müslüman geleneği, kelam faaliyetine karşı hep mesafeli
olmuştur. Kelam faaliyetine ne ölçüde izin verileceği, teşvik edilip edilmeyeceği, gerekli olup
olmadığı veya halkın kelami tartışmalardan nasıl korunacağı, Müslüman
düşüncesinde önemli tartışma konusudur. Müslüman geleneği, kelama sınırlı
olarak izin vermekte, din konusunda yeterli bilgisi olan azınlık bir grubun
kelam faaliyeti yapmasını yeterli görmekte ve yapılan kelam tartışmalarının
halkın dini inançlarını sarsmaması ve insanları şüpheye düşürmemesini şart
koşmaktadır.
İslam Kelamı, dini veya usul-i dini savunmak amacıyla
yapılan katı, statik, durağan ve fosilleşmiş bir tarihi faaliyettir. Tarihsel
Kelam faaliyetinin, modern dünyayla ve insani durumla hiçbir ilişkisi
bulunmamaktadır. Kelam’ın geçmişte akideyi Yunan ve diğer yabancı düşüncelere
karşı savunduğu gibi, günümüzde de İslam’ı materyalizme, pozitivizme,
sekülerizme, hümanizme, deizme, agnostisizme, bilime ve diğer bütün modern
anlayışlara karşı savunması gerektiğini savunan bazı kişiler bulunmaktadır.
Başka bir ifade ile Kelam, her karşılaşılan yeniyi, İslam’ın ötekisi ve düşmanı
olarak konumlandırmaktadır. Kelam, Yunan felsefesiyle tarihte yaptığı gibi,
günümüzdede modern dünyanın değerleriyle bir düello yapmak şeklinde bir
misyonla kendini diriltmeye ve aktive etmeye çalışmaktadır. Felsefi, teolojik
ve rasyonel derinlikten yoksun Kelam faaliyeti, günümüz dünyasına ve insanına
yeni, yapıcı ve yaratıcı olarak nitelenebilecek hiçbir şey söylememiştir.