Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Ağustos 2021

​Kekliği Vurma!

Keklik vurulur mu hiç? Vuranlar var elbet. Şair Suad Alkan bu acımasızı, şiirini ve bedenini ortaya koyarak engeller. Kim Suad Alkan? Edebiyat dünyası pek tanımaz, önemli mi? Ki o, Mehmet Kaplan’dan, Nihad Sami Banarlı’dan teşvik aldı, Sezai Karakoç’un da yakın dostu!

70’li yılların en önemli haberlerine, röportajlarına, yazı serilerine imza attı. Ama bugün basın dünyası da tanımaz gazetecimizi. Medya tanımasa da olur. O unutulmaz sempozyumların yöneticisidir, çok okunan yazıların, pek sevilen dergilerin yöneticisi…

İlim dünyası da tanımaz, duvarların ardına saklanan akademisyenler duymamıştır adını. Hâlbuki Fransa’da doktorasını yapmıştır. Şerif Mardin ve Cemil Meriç ile oturup kalkmıştır. Tavsiyelerini dinlemiş, fikirlerini söylemiştir.

“Elif”le başladı yazı hayatına ve bu ilk harf ile devam etti ömür boyu yolculuğuna. Bir edebiyat nesli yetiştirdi en kapalı cemaatlerin birinde. Bugün o grubu da pek tanımaz kendisini, anlamaz. O eserleriyle ve yetiştirdiği ediplerle tanınıyor, biliniyor seçkin çevrede. Bediüzzaman’ı görüp anlayan ve anlatan kişi.

Işıltılı Paris’e gidip Dersaadete dönen o entelektüel dimağın, o aydın kafanın, o selim kalbin sahibi, şimdi torunlarıyla Denizli’nin bir köyünde mutlu yaşıyor. Bir de şiirlerini seslendirip yolluyor kadim dostlarına… Sesiyle, nefesiyle, kalemi ve hisleriyle bizden biri. Toprağına bağlı soylu bir münevver…

Mekânların, akımların, toplulukların, cemaatlerin, ekollerin, grupların ve mahfillerin dışında ve üstünde durmayı yeğledi. Gözü minarede, kulağı ezanda, aklı namazda, alnı secdede… Denizli’de yaşayanlar, duysa, tanısa, bilse, arar bulurlar onu. Her dem sohbet etmek isterler kendisiyle…

Ömründen süzdüğü, yüreğinden geçirdiği, beyninden usareleştirdiği ölümsüz mısraları, Ay’a Senfoni kitabında buluşturdu. Kendi kozasını örmeye, bal peteğini doldurmaya hâlâ devam ediyor. Bitmez ateş, sönmez ideal, tükenmez merak ve sınırsız bir tecessüs…

Geceler boyu genç edebiyatçılarla oturup sanat üzerine konuştu bir zaman. Yazar sözlükleri ve ansiklopediler ondan habersiz bugün. Ama o bunu hiç dert etmedi. Kendi yürüyüşünü asla terk etmedi yarım yüzyıl boyunca. Şiiri sürgün, sesi titrek, yüreği yaralı, yüreği hüzünlü hep. İrfanımıza âşık, kültürümüze bağlı, medeniyetimize sevdalı bir aşk adamı. Şiir Tahlilleri’nin yazarı, aziz hocam Mehmet Kaplan onun için, “Suad Alkan’ın şiirinde gerçekten güzel, derin ve yeni bir şeyler var.” demişti. Kim duydu bunu? Cemil Meriç şiir kitabı için “Çiçeğe Dönen Yaz Südü, insanlık tarihinin şiiridir.” övgüsünde bulundu. Kim işitti, heyhat! İlk yol arkadaşlarından Sadık Yalsızuçanlar, “Suad Alkan hâlâ keşfedilmemiş bir ada. Şiirleri ve yazıları gelecek kuşaklarca da okunacaktır.” diyor.

Suad Alkan, metafizik derinliklerten bize sesleniyor Ay’a Senfoni’de. Şekilden ziyade mana ile, zahirden çok muhtevayla ilgileniyor. Şiirinde vecd hâli, istiğrak ruhu var. O köklü üslûpta, asırların süzgecinden bize ulaşan tatlı nağmeleri, ulvi kelimeleri duyuyor, anlıyor, seviyoruz. Elime yeni ulaşan iki kitabı var, Uludaz Yayınları’ndan çıkan. İlkinin adı Çağın Utancı. Denemelerden oluşuyor. Daha ilk cümle bizi sarsıyor: “Sanat belki de bilinmezin bilgisidir.” Gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Öteleri kurcalayanlar, keşfedebilseler eğer, Suad Alkan’ı çok sevecek, denemelerini beğenecek, eserlerinin tiryakisi olacaklardır. Yazdıkları, yıllardan beri başucu kitaplarım.

İkinci kitabı, edebiyatın sevilen türü: Mektup. Kimlerle mektuplaşmış? Mustafa Sungur, Şerif Mardin, Mehmet Kaplan, Muhammed Hamidullah, Sadık Yalsızuçanlar, Nurullah Çetin, Tacettin Şimşek, Taha Çağlaraoğlu ve diğerleri… Orijinal el yazılarıyla karşılıklı sıcak mektuplar… Sıradışı, estetiğe aşina, hikmet peşinde koşan modern bir dervişle beraberiz. Mısraları ve satırlarıyla farklı edip…

Denizli’de yaşasaydım, Suad Alkan’a koşardım. Kendisiyle bir nehir söyleşi yapardım. Giderek kararmaya başlayan çağımıza bir ışık yakardım. İnşallah bu hayalimi, talihli bir genç hakikate dönüştürür. Ay’a Senfoni’de “Keklik” şiiri var bizi canevimizden vuran. Bu mısralar, vicdanını yitirmeye başlayan hoyrat insanlığa atılmış bir tokat, ebedî bir çığlıktır. “Sen ki alıştın can vurmağa / Kekliği değil beni vur avcı” diyor şairimiz Suad Alkan ve şöyle bitiriyor manifestosunu: “Kansız avcı / Kekliği değil beni vur”