Kazanırken Alman, kaybederken göçmen, ama her daim bizim Mesut Özil
Dönemsel olarak "hoşgörü" seslerinin yükseldiği Avrupa'da Müslümanlara -hele hele- Müslüman Türklere "horgörü" ile bakıldığını biliyoruz. Bu dini, siyasi, askeri, psikolojik, territoric, etnik, kültür ve medeniyet farklılığı gibi sebeplerle açıklanabilir. Hatta spesifik olarak Almanların Müslüman Türklere tahammülsüzlüklerini nasyonalist faşist köklerle açıklayan bile çıkabilir.
Müslümanlığı Ortaçağ tercümelerinden öğrenen Avrupa'yı, Haçlı Seferleri'nin yenilgilerinden sonra İslam hakkında kendi uydurdukları söylentiler besledi. Papa/zların asılsız ithamlar içeren Müslüman tasviri Avrupalının Üç Büyük Din'in sonuncusu olan İslam ve bu dinin mü'minleri Müslümanlara bakışını köreltti. Haçlı Savaşları'nı dinler arası savaş haline getirenler kendileri idi. Keza 30 Yıl Savaşlarını, I. ve II. Dünya Savaşlarını "Tanrı adına şeytanla savaş" diyerek kızıştıranlar da Avrupalı din adamları idi. Hal böyle iken Avrupalılar, "Dinleri için öyle yanıp tutuşuyorlar ki gücü ellerine geçirdikleri her yerde, dinlerine karşı vaaz veren herkesin başını acımasızca kesiyorlar" diyen Romanslı Humbert'in Müslümanlar hakkında söylediği bu safsatalara inanıyorlar.
Bazı insaflı Batılı yazarlar dışında Dönme Yahudi Pedro de Alfonso ayarından şaşmayan aydın ve yazarların resmettikleri İslam ve Müslüman imajı bugünkü Avrupalıların İslam ve Müslümanlara karşı düşmanca tutumlarında etkili oldu.
İbrahim Kalın'ın, "İslam'ı yayılmacı bir dine ve militarist ideolojiye indirgeyen bakış açısı" tespiti, Batılı Hristiyan aydın ve yazarların İslam'a karşı önyargılarını ortaya koyuyor.
Bu anlayışa sahip Batı'nın Almanya'sı, Türk ve Müslüman olan Alman Milli Takım oyuncusu Mesut Özil'i Türkiye Devlet Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile fotoğraf çekti diye çarmıha geriyor. Son Dünya Kupası maçlarında başarısız olan Milli Futbol Takımı'nın yenilgilerini Mesut Özil'e fatura eden Almanlar, bu afarozla aslında dünyada tanınmış bir Müslüman Türk'ün dini değerlerine sahip çıkmasını kabullenemediklerini ortaya koymuş oldu.
Doğrusu Mesut Özil önceki yıl Umre'ye gittiğinde bugünleri yaşayacağını bekliyor muydu bilmiyorum, lakin bu Umre ziyaretinin Mesut Özil'in futbol kariyerine zarar vereceğini bekliyorduk. Çünkü Almanlar da bizdeki "benim de annemin başı örtülü"cüler gibi sadece "gariban kesimin" İslami yaşantısına rıza gösterirler. Almanlar, dünya çapında Müslüman ve Türk bir sporcunun İslam ile anılmasını hazmedemiyor.
Avrupa, Müslüman Türklere karşı sadece ön yargılı değil, aynı zamanda kronik düşmandır da. Son üç yılda yaşadıklarımıza baktığımızda bu tezimizin kamyonlar dolusu delillerini bulabilirsiniz.
Avrupa'da FETÖ'ye Türkiye aleyhinde her türlü propaganda imkanı tanınırken, Bakan Fatma Betül Sayan'ın sınırdışı edilmesi, PKK'ya seçim propagandası için destek verilirken, Türkiye Cumhurbaşkanı'na seçim konuşması için yer verilmemesi söz konusu delillerden sadece birkaçı.
Maruz kaldığı çirkin ve faşizan kampanya sonrası Alman Milli Takımını bıraktığını açıklayan Mesut Özil, "u2026Kazandığımızda Alman, kaybettiğimizde göçmen oluyorum. Arkadaşlarım Podolski ve Klose, hiçbir zaman Polonyalı-Alman olarak görülmedi, ben neden Türk-Alman olarak görüldüm? Türkiye olduğu için mi? Müslüman olduğum için mi?" sorusu ile Avrupa ülkelerinin yüzüne dev bir ayna tuttu: Sahi neden?
Mesut Özil'i, paylaştığı Umre fotoğrafından dolayı "vatansever değilsin" diye itham eden Alman Milletvekili Kersten, "Bu fotoğraf Özil'in 'kadın erkek eşitliğinin olmadığı, eşcinsellerin ölümle tehdit edildiği, namus cinayetlerinin yaygın olduğu' bir ideolojiye destek olması demektir" derken aslında yekpare İslam'a hakaret etmişti. Kersten'in esin ve besin kaynağı olan Darwin de geçmişte, "u2026Avrupalı ırklar olarak bilinen medeni ırklar, yaşam mücadelesinde Türk barbarlığına karşı galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda, bu tür aşağı ırkların çoğunun medenileşmiş yüksek ırklar tarafından elimine edileceğini görüyorum" diyerek İslam'ın sancaktarlığını yapan Türklere nefretini dile getiriyordu.
Avrupa'nın Müslüman Türklere ve İslam'a bakışı bu minvalde.
İslam Peygamberi Hz. Muhammed'e (SAV) hakaretlerin asırlardır Avrupa basınında yer alması bundandır. Peygamberimiz (SAV) ile ilgili karikatürlerin bir sanat çalışması olmadığını biliyoruz. Avrupa'nın bu hadsizliğini "İslam adına!" teröre gerekçe edenleri lanetliyoruz, lakin 2 milyara yakın Müslüman'ın dokunulmazı olan Peygamberimizle alay etmenin bir Avrupalı için normal bir şey olması, Müslümanlar için de öyle olmasını gerektirmediği kabul edilmelidir.
Slavoj Zizek'in ifadesiyle, "Tanrısallıkla karvanalesk bir şekilde alay etme Avrupa din geleneğinin bir parçası" olsa da Müslümanlara, başkalarının kutsalları ile alay etmeleri yasaklandığı gibi, başkalarının da Müslümanların kutsalları ile alay etmelerine rıza göstermemeleri emredilmiştir.
Kutsala hürmeti kalmayan Batı, profan anlayışı yüzünden batakta çırpınıyor. Aile yok olurken, cinsel sapmalar Batı için terörden daha tehlikeli hale geliyor. Manevi açlık Avrupa'da her gün biraz daha kendini hissettirirken, İslam'a ilgi de her geçen gün artıyor.
İşte bu ahvaldeki Almanya'da, dünya çapında şöhret sahibi ve üstelik Türk olan bir futbolcunun mübarek İslam'ı olumlu şekilde gündeme getirmesi linç sebebi olarak kabul edilmiştir.
Olay budur.
Montgomery Watt, İslam'ın Ortaçağ Avrupası Üzerindeki Etkisi, s. 113.
İbrahim Kalın, İslam ve Batı, s.165.
Slavoj Zizek, İslam'ın Arşivleri, s.15.