Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

05 Haziran 2022

Kazâ ve kadere imân-2

Geçen haftaki yazımızı şöyle bitirmiştik: (Allahü Teâlâ -haşa- hiç kimseye zorla günah işletmez. İnsanın kendi hür iradesiyle seçtiği kötülüklere de -imtihan gereği- genellikle mâni olmaz. Çünkü eğer Allahü Teâlâ, insanların kötülüklerine mâni olsaydı, insanların işlerine müdahale etmiş olur ve insanlar da birer robot sayılırdı, dolayısıyla da iyi ve kötü belli olmazdı.)

Halbuki O, insanı imtihan için bu dünyaya göndermiştir. Âyet-i kerimede buyurulduki: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk 2)

Allahü Teâlâ, insanları günah ve sevap işleyebilecek vasıf ve kabiliyette yaratmıştır. Dileseydi, insanı da melek gibi yaratır, o zaman insan da günah işleyemezdi. İnsana, irade-i cüz’iyye vermiş, günah ve sevap işlemekte serbest bırakmıştır. Kul, serbest bırakılmasaydı, sual ve hesap da olmazdı.

Bu durum, aynı zamanda Allah’ın adalet ve hikmetine de aykırı düşerdi. Bir yerde yükümlülük varsa, tabii olarak orada irade de söz konusu olacaktır. Kul, iradesinde serbest olunca, iyilik yaparsa mükâfatını, kötülük yaparsa cezasını çekecektir. Bu durum, imtihanın icabı ve gereğidir. İnsan, sehven veya cebren yaptığı işten ise, sorumlu değildir.

Buna göre Allahü Teâlâ’nın ezelde, kulunun bütün fiillerini bilmesi ve bunları Levh-i mahfuz’a yazması, kulun irade ve seçimi üzerinde zorlayıcı değildir. İnsanlar, alınyazılarını bilmezler ve kendi hür iradeleriyle yaşayıp hareket ederler. Bir başka ifadeyle, Allahü Teâlâ bildiği için ve yazdığı için belli işleri yapmıyoruz. Allahü Teâlâ ezelde, hür irademizle ne zaman ne yapacağımızı bildiği için yazmıştır. Allahü Teâlâ ezelî ilmi ile ne yapacağımızı bilir, fakat zorla bize yaptırmaz, yaptığımızı serbest irademizle yaparız.

Takvimlere, bir sene sonra güneşin ne zaman doğup, ne zaman batacağı hesaplanarak yazılır. Güneş de takvimde bildirilen saatlerde doğup batar. Güneş, takvime öyle yazıldığı için bu saatlerde doğup batmaz. Vaktin takvime yazılması, güneşin doğmasına ve batmasına tesir etmediği gibi, Allahü Teâlânın ezelî ilmi de fiillerimiz üzerinde zorlayıcı değildir.

Kaza ve kader konusuyla yakından alakalı bir konu da İstitâat’tir. Peki İstitâat nedir? Güç, kuvvet, kudret va takat manasına gelen İstitaat, insan fiilinin meydana gelmesini sağlayan kudretin hakikatidir.

İki çeşit İstitâat vardır. Birincisi; araç ve gereçlerin, organların ve sebeplerin elverişli ve sâlim olması manasına gelen İstitâat’tir. Buna “selâmetül-esbâbi ve’l-âlât”denir ki, fiilden önce insanda bulunur. Dinî mükellefiyete esas olan istitâat çeşidi de budur.

Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Orada apaçık deliller, İbrâhim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Gitmeye “İstitâati” olanın (gücü yetenin) o evi (Kâbe-i muazzamayı) haccetmesi (ziyaret etmesi), Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir.” (Âli İmrân 97)İşte buâyet-i kerimesindeki İstitâat, âlet ve sebeplerin sâlim ve arızasız olması manasındaki istitâat’tir.

Diğer İstitaat ise, fiili meydana getiren gerçek kudret manasına gelir. ihtiyarî bir fiili işleyebilmek için kulda bulunması gereken bu gerçek kudret, tam o fiile başlamadan önce kulda mevcut değildir. Ancak kul, o fiili yapmaya karar verip, azim ve kasdını ona yönelttiği anda, Allahü Teâlâ bu gerçek kudreti yaratıp kula verir ve fiil bu şekilde meydana gelir.

Kaza ve kader konusuyla yakından alakalı bir konu da Halk ve Kesb’dir. Halk, yaratma, Kesb ise kazanmak demektir. Yaratılanların en şereflisi olan insanın, diğer mahlükattan farklı olarak sınırlı da olsa- ilmi, iradesi ve gücü vardır ve bunun için mükelleftir yani sorumludur.

Ancak insanda yaratma vasfı yoktur. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır.” (Saffat 96) Dolayısıyla insan, irade-i cüziyyesiyle diler, Allahü Teâlâ da yaratır. Çünkü Allahü Teâlâ, insanın irade-i cüziyyesini, onun ihtiyarî hareketlerini yaratmak için sebep kılmıştır.

(Devamı haftaya…)