Kayyum belediyeciliğinde 2 yıl
Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan Doğu ve Güneydoğu'daki bazı il ziyaretlerinde küçük bir jest ve gönül hoşluğu olsun diye halka hitap ederken defalarca Kürtçe kelimeler kullanmıştır. Ancak Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı, binlerce yaşlı insanın tek kelime dahi Türkçe bilmediği ve insanların birçoğunun anadilinin Kürtçe olduğu yerleşim yerlerine atanan kayyum belediye başkanlarının birçoğu, "tek kelime dahi Kürtçe bilmiyor, öğrenmeye de çalışmıyor veya bilse de güzel bir jest, samimi ve gönüllere sıcaklık verecek bir ortam olsun diye dahi tek kelime Kürtçe konuşmuyor." Halbuki duygu yüklü bir "Çavani, başi?" yani "nasılsın, iyi misin?" cümlesi dahi çok şeyi değiştirebilir. Çok ön kabulü bozabilir, tabuları yıkabilir, "ben de sizden biriyim" duygusunu daha rahat kurdurabilir.
HERŞEY PARK VE BAHÇEYLE BİTMİYOR
Yerelin hassasiyetlerini çok iyi okuduğunu düşünen hukukçu bir yazar olarak şunu söylüyorum ki; "Oyunu krala göre değil kurala göre oynamak lazım." HDP'li belediyeler sanki muazzam hizmetler mi yapıyorlardı ki yıllarca Kürt halkından oy ve destek aldılar? Kesinlikle hayır! Kayyum belediyelerinin 2 yılda yaptıklarını, HDP'li belediyeler 15 yılda dahi yapamadı veya yapmadı. Çünkü onların hizmet gibi bir derdi yoktu. Her şey tamamen siyasi ve ideolojikti. Sezar'ın hakkını kesinlikle Sezar'a teslim etmek lazım gelir ki; kayyum belediyelerce çok şahane yollar, rengarenk çiçeklerle donatılmış muazzam parklar, İstiklal caddesi misali muhteşem caddeler inşa ediliyor. Geçmişte kir ve pislik içinde boğulan sokaklar mis gibi tertemiz. Ancak her şey yol, park ve cadde düzenlemesiyle bitmiyor.
MAHARET BAYRAĞI GÖNÜLLERE NAKŞETMEKTE
Bunların yanında işin püf noktası "yerelin rengini, hassasiyetini ve gönüllere dokunacak yolu da" iyi bilmektir. Özellikle Diyarbakır Valisi Hasan Basri GÜZELOĞLU ile Diyarbakır Büyükşehir Belediye Kayyumu Cumali ATİLLA'nın köken olarak bölge insanı olmaları, bölgenin renk, doku ve hassasiyetlerini çok iyi bilmeleri, sürekli halkın gönlüne dokunacak yol ve yöntemleri ortaya koymaları büyük avantaj sağlamaktadır. Ancak halen de HDP'nin tertiplediği Nevruz etkinliklerine hatırı sayılır kalabalıklar katılıyorsa bir yerlerde bir eksiklik var demek ki. Maharet bu kalabalıkları eritebilmekte; insanlara daha fazla dokunmak ve hayatlarını somut olarak daha fazla değiştirmeye çalışmakta, projelere konu olan insan sayısından ziyade projelerle hayatı değişen insan sayısına odaklanmaktadır.
Bazı ilçe kayyum belediye başkanları tarihte görülmemiş çok güzel hizmetler ve önemli yatırımlara imza atmış olmasına rağmen yola tersten gidiyor, mesajı tersten veriyor; "Bayram değil seyran değil, Afrin değil Sincar değil Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırlarındaki bir ilçedeki tüm özel işyerlerine Türk Bayrağı astırıyor." Yani batının herhangi bir ilçesinde olmayan bir uygulamayı, kayyum olarak geldiği bölgenin en hassas bir ilçesinde devreye sokuyor. Sanki dükkanlarının önüne Türk bayrağı asıp asmama yaklaşımıyla vatandaşı, vatanseverlik konusunda samimiyet testine tabi tutuyor. Bence hiç gerek yok böyle uygulamalara, rutin dışı davranışlara. Bayrak namusumuzdur. Bayrağımızın kırmızısında Türk'ün de Kürt'ün de kanı sonsuzdur. Batı'da uygulama neyse Doğu'da da o olmalıdır. Serzenişimiz yalnızca bunadır. Bayrakla ilgili kanununda belirtilen zaman ve mekanların dışında, bayrak asan-asmayan gibi ikilem yaratmak toplumsal barışa hizmet etmez. Tam aksine kutuplaşma ve kamplaşma yaratır.
YANLIŞLAR DOĞRULARI GÖTÜRÜYOR
Bazı ilçe kayyum başkanlarının ise "belediye başkan yardımcılığı makamı ile halkla ilişkiler ve insan hakları makamlarını sivil insanlar yerine polis memurlarına tahsis ettiği, sivilden çok güvenlik bürokrasinin yer alması dolayısıyla belediye binasına mı emniyet müdürlüğüne mi girildiğinin belli olmadığı, halkın hem kayyumlara hem de başkan yardımcılarına ulaşma imkanı noktasında ciddi sıkıntılar yaşadığı, uzun süre randevu taleplerine cevap bekledikleri" gelen şikayetler arasında. Bununla beraber bazı kayyum belediyelerde sanki yerelde sadakat, ehliyet ve liyakat sahibi hiçbir kişi yok gibi birçok kritik noktaya dışarıdan yereli hiç bilmeyen idareci ve personel getirtildiğine ve bunun uygulamada birçok soruna neden olduğuna şahitlik etmekteyiz. Oysa kayyum başkanlar için "bürokrat kimliğinin terk edilip, aynen halkın seçtiği belediye başkanı gibi sivil anlayışın hakim kılınması, önümüzdeki dönemin belediye başkan adayları gibi çok çalışıp, halka inmesi ve tüm halkı kucaklayacak anlayışın öncelenmesi, siyasi düşünce farklılıkları nedeniyle kimseyi dışlamayacak, katılımcı, şeffaf, hesap veren etkin bir yerel yönetim anlayışı ile çalışacak, belediyecilik bilgi ve birikimine sahip, mümkünse yerelin renk ve kokusunu taşıyacak, bölge insanına önyargılı yaklaşmayacak, halkla ilişkiler noktasında tecrübeli, bölgenin dilini iyi bilen bir ekip kurmaları, halkla ilişkiler noktasında büyük kolaylık sağlayacaktır" demiştim.
KAYYUM KAZANIRSA İKTİDAR DA KAZANIR
Hükümetin, devletin ve diğer belediyelerin desteğinin kayyumların arkasında olacağı inancı, atanan kayyumlardan "mega projeler" konusunda beklentileri de yükseltiyor. Kayyum belediyelerde maddi kaynak ve proje sorunlarının yaşanmayacağı ön kabul olmuştur. Bu bağlamda devletin, hükümetin ve kayyumların beklentilerin yüksekliğinin farkında olması gerekir. Muhakkak ki bölge siyasetini ve halkın oy verme tercihini belirleyecek asıl nokta, atanan kayyumlardan ziyade iktidar partisinin üst kademe yöneticilerinin politikaları, eylem ve söylemleri olacaktır. Atanan bazı kayyum başkanlarda önümüzdeki yerel seçimlerde belediyeleri iktidar partisine kazandırma derdinden ziyade kendi mesleki istikballerinin derdi daha ön planda olduğu hissedilse de şu husus bir gerçek ki; "bölge insanının nazarında kayyum olarak atanan belediyeler, AK Parti'nin belediyeleri olarak telakki edilmektedir ve değerlendirme yapılmaktadır. Kayyumlar farklılık yaratır ve başarılı bir dönem geçirilirse kazanan sadece kayyum olmayacak, AK Parti ve Türkiye Cumhuriyeti olacaktır. Aksi halde hep beraber kaybedilecek ve ele geçen bu tarihi fırsat heba edilecektir."