Kayıp yüzyıllar
Üstat
Necp Fazıl KISAKÜREK, Gençliğe Hitabe’sinde:
“Devlet
ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk iki buçuk asrını aşk,
vecd, fetih ve hakimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde
kenetleyici; son bir asrını, Allah'ın Kur'an'ında "belhüm adal"
dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da işgal
ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, türkü madde plânında kurtardıktan
sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören...
Bu
devirleri yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan
ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir
gençlik...”diyerek milletin ve ümmetin serencamını ortaya
koyuyordu.
Devirlerin dizgin kabul etmez ikilisi:“kaba
softa ve devrim yobazı…”
Viyana Kuşatması’ndan beri iflah olmaz aşağılık
duygusunu mankurtlaştırma yöntemi olarak kullanan Batı, bugün de kendine bende
olacak karakterler bulmakta hiç zorlanmıyor.
“Batılılaşma” çatışmasına çok ağır bedeller
ödedik, ödemeye devam ediyoruz.
Toplumun değerlerini yok etmeyi kendine gaye
edinmiş bu aydın tipi, terörün de elebaşı konumunda.
Bu ülkenin “aydın ihaneti süreci” var.
Tanzimat’la ete kemiğe bürünmüş bu aydın güruhu,
bugün de terör yandaşçılığı yapmakta, kendi devletini, “terörist” ve “narkodevlet”
statüsüne sokmak için var gücüyle abanmakta, kapitalistlerin kapısında gerdan
kırmakta, millete vurulan darbelere alkış tutmakta…
Tanzimat
züppeliğinin yeni versiyonu…
İngiliz sefirinin arabasına koşulmaya can
atanların artıkları…
Fransız İhtilalı ile dilere pelesenk olan “ adalet, hürriyet, eşitlik (musavat), kardeşlik(uhuvvet)
terör yapılanmalarının maskesi oldu.
“ Olur mu böyle olur mu,
Kardeş kardeşi vuru mu,
Kahrolası diktatörler
Bu dünya size kalır mı”
Osman Paşa Marşı, darbe marşı yapıldı…
Güncel
yüzyıllar…
1792’de Rus işgaline uğrayan Kırım’ın meselesi
çözülebilmiş değil. Kırım’ın kaybıyla Anadolu’nun da işgal süreci hızlandı.
Karadeniz’in kuzeyi başlı başına bir Türk
tarihidir.
Stalin’in Kırım Türk’ünü 18-20 Mayıs 1944’te
soykırım ve sürgüne tabi tutmasıyla, aynı günlerde Türkçülük /Turancılık davalarında
bu ülkenin evlatlarının tabuluklara tıkılmaları tesadüf mü?
Rusların Aras nehrinde Boraltan Köprüsü
üzerinde 193 Azerbaycan Türk’ünü kurşuna dizmeleri…
Karabağ’ın işgalden kurtarılmasını terörist bir
eylem gibi yaftalamaya çalışanların aynı fitne ocağının temsilcileri olmaları
tesadüf mü?
Kırım’ın kaybından sonra Osmanlı’nın hızla
çöküşe geçmesi, ekonomik ve siyasi krizlere maruz kalması, Karadeniz
coğrafyasının önemini göstermektedir.
120 yıl sonra İstanbul’un işgali ibret
vericidir.
108 yıl sonra Libya’nın kaybedilmesi ise
beklenen bir durumdu.
Bugün Mehmetçiğin Libya’da bulunmasını
“lejyonerlik” olarak yansıtanların söylemleri kimliklerini yeterince açıklıyor,
zaten.
Ekonomik, siyasi ve kültürel terör, yüzyılları
heba etti.
Başörtüsü meselesi tek başına bu çatışmanın
vahametini göstermeye yeter.
Bu, kadına yönelik şiddetin / Vandalizm’in de
en bariz örneğidir.
Şimdi;
Türkiye, yeni bir yüzyılın eşiğinde…
Ya bu eşiği aşıp ilerleyecek ya da Zincir
Marketlere ve terör kuklacılarına teslim olacak.
Toprak damın,
Saçağında kar;
Ocağında, ekmek…
Badem gözlü gecenin sırıtışı,
Şimşir tarakların tarrakası,
Böler zamanı.
Kaba
yel ve çiğdem…
Göz
eder, yıldızlara.
Lamba
şişesi,
Çocuksu
yüzlere vurur çil çil…
Yakubî
ağıtlar, dipsiz kuyularda.
İhanet
ve şenaat telaşsız…
Kanlı
gömlek örmekte,
Kuyu
başlarında sabırsız bezirgânlar…
Alkıştan
yıkılıyor, Kanlı Kuleler…
Demokrat katiller, seyir teraslarında,
Viskili
telaşlarda…
Kaba
yel ve kar…
Sahile vuran gömleklerin gözleri açık…
Firavunlar
dizginsiz…
Zilletin
övünç madalyası; Mankurt…
Ve …
Ezelden
ebede,
“Bir
Ay doğdu Veda Tepesi’nden. “
“
İnşikâku’l Kamer…”
Havada,
Gül kokusu…
Başat,
mavilikle başak…