Dolar (USD)
34.72
Euro (EUR)
36.57
Gram Altın
2962.13
BIST 100
9886.05
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Aralık 2024

​Kayıp Şair

Şiirle ilk ünsiyetim ortaokul yıllarında başladı. Henüz 13 yaşımdaydım ve Şanlıurfa’da gurbet hayatı yaşıyordum. Şair olmak için bahane hazır ama bu o kadar kolay değil. Özene bezene ilk şiirimi yazdım ve İstanbul’da bir günlük gazeteye yolladım. Hayret, bir süre sonra yayımlandı. Şaşırdım, afalladım önce, sonra heyecanlandım ve çok sevindim. O gün bayideki bütün gazeteleri almış ve arkadaşlarıma hediye etmiştim. Şu gizemli sözü söylemeyi de ihmal etmemiştim: “Gazetenin ikinci sayfasına dikkatli bakın, sizi bir sürpriz bekliyor.”

Sonra şiirin zorluğunu fark ederek nesre yöneldim. Düzyazı bana daha cazip gelmişti. Denemeler, hikâyeler ve fikir yazıları… Bilmem kendime “kayıp şair” diyebilir miyim? Türkiye gazetesinde halef-selef olduğumuz değerli kardeşim Özcan Ünlü’nün yeni kitabı Benim Kayıp Şairlerim adını taşıyor. Çıra Edebiyat’tan çıkan eserdeki yazıları daha önce dergilerde okumuş ve sevmiştim. “Padişahından çobanına şair millet” olduğumuz kesin. Kıymetli ağabeyim Gürbüz Azak, bir dost meclisindeki sohbeti esnasında “Bizde her dört kişiden beşi şairdir.” demişti de hazirun bu söze tebessüm etmişti. Ama doğrusu hakikat bu!

Şair kaybolur mu? Yoksa şair, şiirini mi gizler? Belki de saklanma ihtiyacı hissetmiştir. Bakalım yazmadığı zamanlar onu arayıp hatırlayan çıkacak mı? “Şiiri niçin bıraktın birader, neden yazmıyorsun?” diye seslenen olacak mı? Size bir sır vereyim mi? Sır değil aslında malumu ilam: Neredeyse bütün edebiyatçılar şiirle işe başlar, sonra türünü seçer. Kimi şiirin ardını bırakmaz, kimi terk eder. Bu mizaç meselesi. Şiir yazabilmek için önce şair fıtratlı olmak gerek.

Gazeteciliğinin getirdiği geniş çevre ile edebiyat dünyasını iyi takip eden, dergileri sıkı şekilde izleyen Özcan Ünlü, anlamlı ve hoş bir konuyu yakalamış. Bir zamanlar şiir yazmış olan, hatta şiir kitabı çıkaran şair arkadaşlarını edebî bir vefa duygusuyla, kadirbilirlikle arıyor ve onları yeniden göreve çağırıyor. Farklı alanlara geçseler de şair dostlarını, şiiri bırakmamaları için bazen uyarıyor, bazen de âdeta yalvar/yakar biçimde ‘Lütfen şiire dönün, şiire yani kalbinize!” diyor.

Haksız mı? Bence değil. Bir zamanlar şiir yollarında hem nefes hem de kelime tüketmiş olan heybesi dolu nice şairler var ki sırra kadem bastı. Şiir vadisinde var olan hevesleri kırıldı, sesleri kısıldı, nefesleri tükendi? Niçin acaba? Daha cazip türleri mi yakaladılar? Yoksa bürokrasinin çarkları arasına mı girdiler? Belki de evladü iyal uğruna ‘medar-ı maişet motoru’nu yüzdürmek adına şiir sahilinden uzaklaştılar. Her birinin kendince bahanesi, belki de haklı gerçekçesi var, bilinmez. “Şiirin karın doyurmadığını” söyleyenler de olabilir, artık iyi şiir yazamadığını düşünenler de… Kimisi de şiirin mecrasının değiştiği kanaatinde: “Artık sanat, medyanın güdümünde. Popüler olmayan sanatçının değil ayakta, hayatta kalması mümkün değil.” diyenler de var. Öyle veya böyle ama Özcan Ünlü, yine de yola birlikte çıktığı şair dostları ile şiirlerini okuyarak yazmaya başladığı üstatların şiire avdet etmesini, iştiyakla, canıgönülden istiyor.

Hadi meseleye farklı bir pencereden bakalım. Gençlik yıllarında şiir yazanlar, daha sonra niçin nesre yöneliyor? Şiirin özünü teşkil eden romantizmden ve duygu ortamından uzaklaştıkları için mi? Meçhul! O zaman ömürlerinin sonuna kadar şiirin yakasını bırakmayan o büyük ustalara ne demeli? Yahya Kemal, Necip Fazıl, Faruk Nafiz, Fazıl Hüsnü, Sedat Umran ve Bekir Sıtkı Erdoğan gibi iyi şairler, niçin şiir perisinin aşkından bir türlü vazgeçemediler?

Yıllar önce birçok meşhur şairimizle şiirleri üzerinde röportajlar yapmış ve bunları Şiirimizden Portreler kitabımda toplamıştım. Şuaramız, şiire başlayış maceralarını, ustalarını, sevdikleri ve etkilendikleri şairleri bir bir anlatmışlardı. Şimdi Yazı Kursu’mdaki talebelerimden şiire meraklı olanlara bu kitabı tavsiye ediyorum. Çıraklar ustaları tanımalı ki mesafe alabilsin, merhale kat edebilsinler.

Bana “En değerli şairler kimlerdir?” diye sorarsanız şunu derim: “Yaşadığı devrin acılarını görebilenlerdir. Zulümlere mısralarıyla karşılık verenlerdir. Çağlarının önce dikkatli tanığı sonra rikkatli vicdanı olabilenlerdir.” Bir şair, milletinin, ümmetinin ve bütün insanlığın dramlarını görmezden geliyorsa en parlak mısralara imza atsa ne çıkar? Mehmed Âkif Çanakkale’yi, İstiklal Harbi’ni, Millî Mücadeleyi şiirleştirmeseydi sadece Safahat ile bu kadar çok sevilebilir miydi? Yerli-millî olmak, hamasi bir söz değil tek gerçek!

Kitapta şiir serüvenleri birer deneme tadında anlatılan şairlerin listesini verirken Özcan kardeşimi yürekten kutluyorum. Faydalı, hayırlı ve gerekli bir çabanın içine girmiş. İnşallah rüyası ve hülyası tahakkuk eder ve çağrıda bulunduğu eski/mez şairler, yeniden şiire yani evlerine dönerler. İşte aranan ‘kayıp şair’lerimizin listesi: Osman Sarı, rahmetli D. Mehmet Doğan, Mustafa Kutlu, İhsan Sezal, Beşir Ayvazoğlu, Ahmet Kot, Ahmet Sıvacı, Mehmet Ali Bulut, Âlim Kahraman, Mustafa Çelik, Ahmet Tezcan, Hüseyin K. Ece, Ömer Erinç (Duran Boz), Cafer Turaç, Mustafa Yürekli, Gıyasettin Ekici, Ahmet Veske, Yılmaz Daşçıoğlu, Mehmet Akif Kireççi, İdris Özyol, Bedri Gencer, İbrahim Kiras ve Hakan Albayrak. Aşina şairlerimizin bu kutlu geçidini ve kitapta yaşatılan şiir şölenini kaçırmayın derim.