Kayıp mezarlar
Kasten yok edilmiş mezarlardan bahsetmiyorum. O ayrı bir bahis. Bu yazımda ihmaller sonucunda yitirilmiş talihsiz kabirlerden söz edeceğim. Mesele,hepimizi alakadar ediyor. Önce biyografi ve ansiklopedi maddesi yazarlarından şikâyetçi olduğumu belirtmeliyim. “Niçin?” diye soracak olursanız cevabım şudur: “Çünkü meşhurların hayat hikâyelerini kayda geçerken metni, “….tarihinde öldü.” diye bitiriyorlar. Bazen söz konusu kişinin nerede vefat ettiğini bile belirtme ihtiyacı hissetmiyorlar. Hâlbuki malum olduğu üzere, şahsın hayata nerede ve ne zaman veda ettiği önemli olduğu gibi, hangi kabristana defnedildiği de mühimdir ve muhakkak bildirilmelidir.
Birçok yerde anlattım.
Ama yeri geldi, tekrarlayayım. Rahmetli Ahmet Kabaklı Hocamız, 2000’li yıllarda
mezarları kaybolmuş olan Ahmet Haşim ve Ziya Osman Saba’nın Eyüpsultan’daki
kabirlerinin bulunması hususunda bana görev vermişti. Bunun için uğraşmış ve
Haşim’in mezarını şükürler olsun bulmuştuk. Piyer Loti Yokuşu’nu çıkarken
soldaki ilk yolun üzerindeydi. Kabir taşı ve çevresi harap vaziyetteydi,
restore edildi. Ziya Osman Saba’nın mezarı hâlâ kayıp!
Abdülhak Şinasi
Hisar’ı, vefatının 50. yılında 31 Mayıs 2013 tarihinde “Bâbıâli Sohbetleri”nde
anmıştık. Sermet Sami Uysal’ın konuşmasından sonrahaziruna “Büyük yazarımızı
yarın da Merkez Efendi Mezarlığı’ndaki kabrinde ziyaret edelim.” demiştim.
Ertesi günü kabristana vardık, aradık lakin bulamadık. Bilmesi gerekenler de habersizdi.
Tam ümidimizi keserken Allah’ın yardımı ve bir mezarlık memurunun desteğiyle mezarı
bulduk. Boğaziçi Mehtapları yazarının
kabir taşı, toprağa gömülmüştü. Hüzünlü, feci, kederli bir manzaraydı. Neyse,taşı
kaldırıp düzelttik, yetkililere durumu ilettik. Restore edildi.
Bakınız sıradan
isimlerden bahsetmiyorum. Şiirde ve nesirde dev isimlerden söz ediyorum. Bir
ismi daha anıp bu melal yüklü hatıralara son vereyim. Yıllar önceydi münekkit yazar
dostum Ömer Lekesiz, beni Kanal 7’de yaptığı programa davet etmişti. Kanalın
binası Eyüpsultan’da, Otakçılar’daydı. Görüşmeye gitmeden önce aynı bölgede
olan TokmaktepeMezarlığı’na gittim ve o sırada hakkında Kayıp İstasyon için yazı hazırladığım İstanbul yazarı Osman Cemal
Kaygılı’nın kabrini aradım, bulamadım. Meğer kabristanın olduğu bölgeden yol
geçmiş ve ‘nakl-i kubur’ yapılmış. Bazı mezarlar başka yerlere taşınmış. Ömer
Bey’in, “Nereden geliyorsun?” şeklindeki sorusuna “Komşunuz olan Osman Cemal
Kaygılı’yıTokmaktepe’de ziyaret edecektim ancak ne yazık ki kabrini bulamadım.”
diye cevap vermiştim. Televizyondaki sohbetimiz, bu minval üzere başlamıştı.
Eyüpsultan’da Yeni
Dünya Vakfı’nda 26 Mayıs’tan beri “Eyüpsultan’ın Ebedî Sakinleri” adıyla seri
anma toplantıları yapıyoruz. Gazetemizin okuyucuları haberdardır. Çünkü
toplantı haberleri düzenli olarak Milat’ta
veriliyor. Muhitteki mezarlıklarda ebedî sabahı bekleyen şairlerimizi,
yazarlarımızı, sanatkârlarımızı, kültür adamlarımızı anıyoruz. Necip Fazıl ile
başladık ve 16 büyüğümüzü rahmetle, muhabbetle yâd ettik. Toplantıların
ardından rahmetlilerin kabrini de ziyaret ediyoruz. Programlar ilgi çekiyor.
Pazar günü dinî
musikimizin müstesna siması, sesi gönüllerde yer eden hafız, mevlidhan,
hanende, bestekâr ve tarihçi Ali Rıza Sağman’ı andık. Merhum hakkında
araştırmaları olan Dr. Nuri Özcan ile bestekâr-udî Hüseyin İpek, bize Sağman’ın
hayatını, hizmetlerini, eserlerini anlattılar. Vakfımız da gelen bütün vefalı
dostlara Ali Rıza Sağman’ınMeşhur Hâfız
Sâmi Merhum isimli kıymetli eserini hediye etti. Çaylı, simitli toplantımız,
her zamanki gibi çok anlamlı geçti.
Programın ikinci
bölümü, kabir ziyaretine ayrılmıştı.Kalabalık dinleyici topluluğundan beş kişi
yola düştük ve merhumun yattığı yere, Tokmaktepe Mezarlığı’na geldik. Sağman’ın
tek kızı birkaç sene önce vefat etmişti. Elimizde biyografilerden aldığımız
notlar vardı. Kabristanı baştan sona dolaştığımız ve bütün taşlara baktığımız hâlde
sanatkârımızın izine rastlayamadık. Tabii buna çok üzüldük. Zira daha önce
andığımız 15 büyüğümüzü, yattıkları yerlerde ziyaret etmiş, başlarında dualar
edip Fatihalar okumuştuk. Tarihî kabristanda saat 18.00’de memur olmaması
üzücüydü. Olsa, belki yardımcı olabilirdi.
Medeniyetimizin büyük
şairi aziz Yahya Kemal Beyatlı, bir yabancıya “Biz ölülerimizle varız.” demişti.
Yani kabristanlarda yatanları da mevcut nüfusa dâhil etmişti. Rahmetli Süheyl
Ünver’in o muhteşem tabiriyle İstanbul’daki kabristanlar, birer “açık hava
müzesi”dir. İnşallah bu satırları okuyanlardan biri çıkar ve Ali Rıza Sağman’ın
mezar yerini bildiğini bize müjdeler. Ziyaretine şevkle gideriz. İstanbul
Mezarlıklar Müdürlüğü’nden bir istirhamımız var. Lütfen görevliler, hiç olmazsa
tarihî mezarlıklarda, kapıların kapanış saatine kadar mekânlarda bulunsunlar ve
gelenlere yardımcı olsunlar. Yarım kalmış, başka anma programları olmasın.
Üstelik kabir ziyaretleri hem millî geleneğimizdir, hem de dinî vecibemizdir.
Mezarlıklarımıza sahip çıkalım. Kabirlerde yatan ve bizden Fatiha bekleyen bütün
mümin ve mümine kardeşlerimizi rahmetle anıyorum.