Dolar (USD)
34.01
Euro (EUR)
37.98
Gram Altın
2831.74
BIST 100
9975.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

18 Eylül 2024

​Kayıp mezarlar

Kasten yok edilmiş mezarlardan bahsetmiyorum. O ayrı bir bahis. Bu yazımda ihmaller sonucunda yitirilmiş talihsiz kabirlerden söz edeceğim. Mesele,hepimizi alakadar ediyor. Önce biyografi ve ansiklopedi maddesi yazarlarından şikâyetçi olduğumu belirtmeliyim. “Niçin?” diye soracak olursanız cevabım şudur: “Çünkü meşhurların hayat hikâyelerini kayda geçerken metni, “….tarihinde öldü.” diye bitiriyorlar. Bazen söz konusu kişinin nerede vefat ettiğini bile belirtme ihtiyacı hissetmiyorlar. Hâlbuki malum olduğu üzere, şahsın hayata nerede ve ne zaman veda ettiği önemli olduğu gibi, hangi kabristana defnedildiği de mühimdir ve muhakkak bildirilmelidir.

Birçok yerde anlattım. Ama yeri geldi, tekrarlayayım. Rahmetli Ahmet Kabaklı Hocamız, 2000’li yıllarda mezarları kaybolmuş olan Ahmet Haşim ve Ziya Osman Saba’nın Eyüpsultan’daki kabirlerinin bulunması hususunda bana görev vermişti. Bunun için uğraşmış ve Haşim’in mezarını şükürler olsun bulmuştuk. Piyer Loti Yokuşu’nu çıkarken soldaki ilk yolun üzerindeydi. Kabir taşı ve çevresi harap vaziyetteydi, restore edildi. Ziya Osman Saba’nın mezarı hâlâ kayıp!

Abdülhak Şinasi Hisar’ı, vefatının 50. yılında 31 Mayıs 2013 tarihinde “Bâbıâli Sohbetleri”nde anmıştık. Sermet Sami Uysal’ın konuşmasından sonrahaziruna “Büyük yazarımızı yarın da Merkez Efendi Mezarlığı’ndaki kabrinde ziyaret edelim.” demiştim. Ertesi günü kabristana vardık, aradık lakin bulamadık. Bilmesi gerekenler de habersizdi. Tam ümidimizi keserken Allah’ın yardımı ve bir mezarlık memurunun desteğiyle mezarı bulduk. Boğaziçi Mehtapları yazarının kabir taşı, toprağa gömülmüştü. Hüzünlü, feci, kederli bir manzaraydı. Neyse,taşı kaldırıp düzelttik, yetkililere durumu ilettik. Restore edildi.

Bakınız sıradan isimlerden bahsetmiyorum. Şiirde ve nesirde dev isimlerden söz ediyorum. Bir ismi daha anıp bu melal yüklü hatıralara son vereyim. Yıllar önceydi münekkit yazar dostum Ömer Lekesiz, beni Kanal 7’de yaptığı programa davet etmişti. Kanalın binası Eyüpsultan’da, Otakçılar’daydı. Görüşmeye gitmeden önce aynı bölgede olan TokmaktepeMezarlığı’na gittim ve o sırada hakkında Kayıp İstasyon için yazı hazırladığım İstanbul yazarı Osman Cemal Kaygılı’nın kabrini aradım, bulamadım. Meğer kabristanın olduğu bölgeden yol geçmiş ve ‘nakl-i kubur’ yapılmış. Bazı mezarlar başka yerlere taşınmış. Ömer Bey’in, “Nereden geliyorsun?” şeklindeki sorusuna “Komşunuz olan Osman Cemal Kaygılı’yıTokmaktepe’de ziyaret edecektim ancak ne yazık ki kabrini bulamadım.” diye cevap vermiştim. Televizyondaki sohbetimiz, bu minval üzere başlamıştı.

Eyüpsultan’da Yeni Dünya Vakfı’nda 26 Mayıs’tan beri “Eyüpsultan’ın Ebedî Sakinleri” adıyla seri anma toplantıları yapıyoruz. Gazetemizin okuyucuları haberdardır. Çünkü toplantı haberleri düzenli olarak Milat’ta veriliyor. Muhitteki mezarlıklarda ebedî sabahı bekleyen şairlerimizi, yazarlarımızı, sanatkârlarımızı, kültür adamlarımızı anıyoruz. Necip Fazıl ile başladık ve 16 büyüğümüzü rahmetle, muhabbetle yâd ettik. Toplantıların ardından rahmetlilerin kabrini de ziyaret ediyoruz. Programlar ilgi çekiyor.

Pazar günü dinî musikimizin müstesna siması, sesi gönüllerde yer eden hafız, mevlidhan, hanende, bestekâr ve tarihçi Ali Rıza Sağman’ı andık. Merhum hakkında araştırmaları olan Dr. Nuri Özcan ile bestekâr-udî Hüseyin İpek, bize Sağman’ın hayatını, hizmetlerini, eserlerini anlattılar. Vakfımız da gelen bütün vefalı dostlara Ali Rıza Sağman’ınMeşhur Hâfız Sâmi Merhum isimli kıymetli eserini hediye etti. Çaylı, simitli toplantımız, her zamanki gibi çok anlamlı geçti.

Programın ikinci bölümü, kabir ziyaretine ayrılmıştı.Kalabalık dinleyici topluluğundan beş kişi yola düştük ve merhumun yattığı yere, Tokmaktepe Mezarlığı’na geldik. Sağman’ın tek kızı birkaç sene önce vefat etmişti. Elimizde biyografilerden aldığımız notlar vardı. Kabristanı baştan sona dolaştığımız ve bütün taşlara baktığımız hâlde sanatkârımızın izine rastlayamadık. Tabii buna çok üzüldük. Zira daha önce andığımız 15 büyüğümüzü, yattıkları yerlerde ziyaret etmiş, başlarında dualar edip Fatihalar okumuştuk. Tarihî kabristanda saat 18.00’de memur olmaması üzücüydü. Olsa, belki yardımcı olabilirdi.

Medeniyetimizin büyük şairi aziz Yahya Kemal Beyatlı, bir yabancıya “Biz ölülerimizle varız.” demişti. Yani kabristanlarda yatanları da mevcut nüfusa dâhil etmişti. Rahmetli Süheyl Ünver’in o muhteşem tabiriyle İstanbul’daki kabristanlar, birer “açık hava müzesi”dir. İnşallah bu satırları okuyanlardan biri çıkar ve Ali Rıza Sağman’ın mezar yerini bildiğini bize müjdeler. Ziyaretine şevkle gideriz. İstanbul Mezarlıklar Müdürlüğü’nden bir istirhamımız var. Lütfen görevliler, hiç olmazsa tarihî mezarlıklarda, kapıların kapanış saatine kadar mekânlarda bulunsunlar ve gelenlere yardımcı olsunlar. Yarım kalmış, başka anma programları olmasın. Üstelik kabir ziyaretleri hem millî geleneğimizdir, hem de dinî vecibemizdir. Mezarlıklarımıza sahip çıkalım. Kabirlerde yatan ve bizden Fatiha bekleyen bütün mümin ve mümine kardeşlerimizi rahmetle anıyorum.