Kayıp Çağ: Araçların Dirilişi
Yaşadığımız çağ, geleceğe dair esaslı bir fikir öne süremediğimiz ilginç bir zaman dilimi. Araçların amaçlara dönüştüğü çağı artık sadece dikiz aynamızdan görebiliyoruz. Artık araçların, bilim ve popüler kültür üzerinden insana hükmettiği, görüntünün gerçeğin yerine geçtiği, sloganlarla günün kurtarılmaya çalışıldığı, kendinde mündemiç olanın farkına varamayanların elektronik tasmalarını kendini yok edecek olanlara altın tepside sunduğu bir zamanı yaşıyoruz.
Karşımıza konulan
görüntülerin hiç olmadığı kadar sahte olmasına, neye ve kime hizmet ettiğine ve
kim tarafından yerleştirildiğine aldırış etmiyoruz. Ahlaklı ve onurlu Medeniyet
tecrübelerimiz arşivde beklerken, güncel kitap ve dergilerde şimdiki durumumuza
ait herhangi bir eleştirinin yer almadığını görüyoruz. Batı’nın farklı
alanlarda ele geçirdiği üstünlüğün şeksiz şüphesiz kabul edilmesiyle artık o
yönden gelen hemen her şeyi tarihte hiç olmadığı kadar hayatımıza özenle tatbik
ediyor, hem hayatımızda ve hem de ruhumuzda kolayca sindirebiliyoruz.
Bu bağlamda çağı
anlamak, yalnızca birkaç ana meseleyi tespit ve idrak etmek, elde edilen
bulguları orada burada sıralamakla mümkün olmuyor. Bu konuşmalar kahvehane
sohbetlerinin futbol ve siyasetten arka kalan boşluklarını doldurmak için iyi
bir dolgu malzemesi olmaktan başka bir işe yaramıyor. Çünkü çağı anlamak;
doğrudan yapılan fiili ve fikri saldırılara misli ile cevap verebilecek imkâna
ve imana sahip olabilmeyi gerektiriyor. Demek istediğim; Batı’nın medeniyetleri
yok eden, tabiatı tahakkümü altına alan, rasyonelleştiren, bilimi yaratılıştan
öte bir yere konumlayan, insanı eşrefi mahlûkat anlayışından, sıratı müstakim
yolculuğundan uzaklaştıran, hayatın içinden dini çıkartıp tamamen
sekülerleştiren araçlar icat etmesi, yalnızca işlerini iyi yaptıkları şeklinde basit
bir açıklamayla geçiştirilemez.
Onların
başarısındaki, bizim ise iki yüzyılı bulan ve henüz nihayete ermeyen
duraklamamızdaki esas mesele, karşı tarafın üstünlüğünün kabul edilmesi, hiçbir
şart öne sürmeden teslim bayrağı çekilmesi ve kendi medeniyetimizin dünyaya
nefes aldıracak ilahi sırrı barındırdığının farkında olmamamızdır. Aynı
meseleye tersten baktığımızda ise bu görece üstünlüğün Batı’nın Doğu’dan
aldıklarını kendi fabrikasında işleyerek etki gücünü artırmasından
kaynaklandığını açıkça görebilir ve araçların amaçlar için nasıl içselleştirildiğini
görebiliriz.
Elbette lügatimizde
yenilgiye yer yoktur ve soru(nu)muz nerden besleneceğimiz noktasında değil, nereden
başlanması gerektiği noktasında yoğunlaşmaktadır. Bu tespit, onlara başarı
sağlayan fakat esasen bize ait olan araçları, İslam mayasıyla ve Müslüman zihni
ile dönüştürerek önce savunma hattı oluşturma, ardından taarruza yetecek
mühimmatla harekete geçmenin önemini gösteriyor.
Denildiği gibi; ‘çağı
anlamak, geçmişi, bugünü ve geleceği anlamanın pratik bir yoludur’. Ve yoldayken
hangi konumda olduğunuzu bilmek oldukça önemlidir: Çünkü hangi aşamada, kaçıncı
kilometrede; suya, yiyeceğe, yakıta ne kadar mesafede olduğunuzu bilmeden ne
menzile ulaşacak heyecana ne de motivasyona sahip olunabilir.
Bu nedenle nerede
olduğumuz iyi anlamalı, çağın araçlarını anlamak ve dönüştürmek gibi tarihi bir
sorumluk altında olduğumuz gerçeğini unutmamalıyız. Bunu başarabilen Sultan Fatih,
kalyonları dağlardan yürütmüş, yeni ve farklı toplar döktürüp yeni bir çağın
kapısını aralamıştır.
Hülasa şikâyet
etmeyi bırakıp çağın araçlarını bir an önce Müslüman zihninin süzgecinden
geçirmek, anlamak ve anlamlandırmak akabinde onları yalnızca kendini değil, tüm
insanlığı yeniden diriltecek şekilde dönüştürmek zorundayız.