Dolar (USD)
32.45
Euro (EUR)
34.42
Gram Altın
2488.01
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

07 Temmuz 2013

Kaygılı Osman

Merhum romancımız Osman Cemal Kaygılı, şöyle başını Tokmaktepe Mezarlığı'ndan kaldırıp da bugünkü 'kaygılı'ları görse topunu tersler ve fırçasıyla silkeler: "Hadi oradan, 'kaygılı'larmışu2026 Asıl 'kaygılı' benim, ben. Adıyla sanıyla Osman Cemal Kaygılı derler bana. Siz de kimsiniz, nereden 'kaygılı' oluyormuşsunuz bakayım? Tanımıyorum hiçbirinizi, üstelik akrabalık da kurmadık sizinle." Bununla da yetinmez Çingeneler yazarı ve o tatlı/sert, sevimli üslu00fbbuyla kötek atmayı sürdürür: "Bir eliniz yağda, bir eliniz balda. Özgürlük derseniz maşallah yemediğiniz nane, söylemediğiniz laf yok. Biz Eğrikapı'da tenekeden gecekondulara sığınırken, kalem sevdası uğruna pazarlarda marul satıp medarı maişet motorunu yüzdürürken siz yalılarda, köşklerde, rezidans denilen garip binalarda ikamet ediyorsunuz. Altınızda fiyakalı arabalar, denizlerde yatlarınız, lüks semtlerde katlarınız var. Daha ne kaygısı bu, bre? Hadi akıllı uslu oturun, milletin huzurunu bozmayın bakayım!"

Romancımızın tatlı hikayesini, Mizahın İzahı kitabımdanaktarıyorum:

Osman Cemal Kaygılı'nın asıl soyadı 'Kaygısız' imiş. Ancak hayatın zorlukları karşısında durup dinlenmeksizin çalışır, dağlardan sebze getirir pazarlarda satar, biletçilik yapar, kısacası yazı hayatının dışında en zahmetli işlere koşturur. Bir taraftan da hastalıklarla boğuşmakta, canıyla uğraşmaktadır. Hem verem, hem de kanserdir. Bir gün dava açar ve mahkeme reisine soyadını değiştirmek istediğini söyler. 'Kaygısız' olan soy ismini 'Kaygılı' yapmak istemektedir. Hakim sorar: "Niçin?" Romancımızın verdiği cevap hüzünlüdür: "Hayat karşısında çok kaygılıyım hakim bey, ben kaygısız değilim, kaygılım, lütfen bu soy ismi bana verin." Hakim de yazarın isteğini yerine getirir. Osman Cemal artık 'Kaygılı'dır. Yüz küsur aydın ve sanatçının bugünlerde böyle bir müracaatı olmuş mudur mahkemelere sanmıyorum, onlar bugün kaygılı görünür, yarın da Ege'deki villalarında 'kaygılardan azade' yaşar giderler.

Bu arada 'kaygılı'lardan 'kaygı' duyanların sayısı da giderek artıyor. Bir çok kültür sanat kurumu, yazar teşkilatı ve yayıncı derneği, aydınların çıkışını eleştirdi ve onlara katılmadıklarını söyledi. Kültürü ve sanatı tekelinde tutmak isteyenlere karşı galiba güzel gelişmeler oluyor ve artık taşlar yerli yerine oturuyor. Yıllardan beri sanat icra etmedikleri, artık sanatlarıyla gündeme gelmedikleri için yüzleri eskiyenler, neredeyse her eylemde baş aktör olarak rol üstlenmeye başladılar. Bu nöbetçi aydın ve sanatçılardan gına geldi. Hele her ağızlarını açışta, 'özgürlük'ten, 'barış'tan bahsetmeleri yok mu? Sanırım bu beyzadelerin çiftliklerindeki tavuklar da onların bu boş lakırdılarına inanmıyor.

ESKADER adıyla beş yıldan beri etkili şekilde faaliyet düzenleyen Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği'nden de, son "Gezi Olayları" ile ilgili önemli bir açıklama yapıldı. Açıklamada şöyle denildi:

"Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER) adıyla çatımız altında birleşenlerle birlikte sanat, kültür ve fikir alanında üreten ve üretenleri destekleyen sivil bir kuruluş olarak son zamanlarda meydana gelen ve toplumun bütün katmanlarına tesir eden olumsuzluklara olan hassasiyetimizin bilinmesi ve anlaşılması adına görüşümüzü açıklıyoruz. Toplum huzurunu bozan, maddi ve manevi tahribata yönelik kışkırtıcı sesler, sözler ve eylemler; güzeli arayanla buluşturma gayretinde olan, sanatı ve edebiyatı öz kültürümüzden ayırmaksızın, bütün seslerin ve sözlerin yaşadığımız coğrafyada barış adına yer bulacağı inancıyla hareket eden kuruluşumuz mensuplarını ziyadesiyle üzdü.

'Biz ve diğeri' şeklindeki ayrımları eleştiren ancak tam tersine çanak tutanların ısrar ettikleri göz ardı edilemez bir dizi haksızlık olan; 1- Halk tabanından uzakta beslenerek kökleşen bütün ...izm'lerin vandalizme bulanmış sözde hak arayışlarında birleşmesi, 2- Sanatın, edebiyatın ve bunlara temel teşkil eden düşüncenin, bir 'kısmın' ve 'kesimin' ipoteğindeymiş gibi gösterilmesi, 3- Sokakları savaş cephesiymiş gibi kullanan ve provokatif gürültüyü çıkaranların aynı şemsiye altında gölgelenerek sanatın ideolojilere hizmet eder bir halde kamuoyuna sunulması, 4- Makul ve hukuku00ee yollardan çözümü sağlanabilecek ve Türkiye'nin gündeminde öncelik sırası son derece tartışmalı meselelerin ölçeğinin genişletilerek bütün halka mal edilmesi, 5- Çıkarcı çeteleri birleştiren kirli oyunun varlığının reddedilerek saf bir uyanışmışçasına sinsi söylemlerle toplum damarlarına enjekte edilmesi, Tartışmaya yer bırakmayacak olan kof gürültünün verdiği zararlardan birkaçıdır.

Bilinmelidir ki sanat ve onu icra eden sanatçı, toplumda meydana gelen bölünmeler neticesinde oluşan kavgalarda birleştirici, bütünleştirici ve meydana gelen çirkinliği bertaraf ederek güzelleştirici bir aracı olmak durumundadır. Değil ise, o sanatçının sözü de toplum ve onun menfaati adına bir ciddiyet taşımaz. Sokakları cephe, insanları da cephane olarak gösteren bir platformu hoş görmek ve ardı sıra sürdürülen kampanyalara destek vermek, bir sanatçının hoş görmeyeceği, aksine eleştireceği ve kınayacağı vaziyetlerin başında gelmelidir.

'Özgürlük', 'eşitlik' ve 'hak arayışı' peşine düştüğünü bir ezber gibi tekrar eden ve tam aksine toplum huzurunu baltalayan güruhun parçası olmak, memleketinin geleceği adına iyi ve güzel hayalleri olan sanatçıların girişimi asla değildir. Altını çizdiğimiz vasıflardaki gerçek sanatçı, can ve mal kaybına sebebiyet verecek çatışmaları körükleyen kışkırtıcıların da asla destekçisi değildir ve olmamalıdır. Buna mukabil, istikrar ve barış için en güçlü temennilere ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, art niyetli çabaların sanat ahlakı ile bağdaşmadığına dair kanaatimiz tamdır. Önümüzde, ülkemiz halklarının aynı bayrak altında yaşayacağı güzel zamanlar varken, bütün dileğimiz karabasan günlerin bir an önce son bulması ve dimağları kirletenlerin bir an evvel bu yanlışından geri dönmesidir."

Mısır'da demokrasiyle birlikte halk ölüyor. Hey kaygılılar, nerelerdesiniz?