Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2511.36
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Kaygı çağının yükselişi

İçinde yaşadığımız çağ, giderek insani kaygıların arttığına dair kuvvetli sinyaller vermeye devam ediyor. Bu durumun hangi bileşenler etrafında oluştuğu ve insana nasıl tebelleş olduğu temel dinamikleriyle analiz edilmediği sürece, göründüğü kadarıyla insan şifasını yine sorunu üreten mehazlarda aramaya devam edecek gibi durmaktadır.

“Kaygı” kavramı postmodern zamanların gelmesiyle insanın içsel süreçleri ve gündelik ilişkilerinde derinleşen bir boyut kazanmış görünmektedir. Bu bağlamda “kaygı” kavramını netleştirebilmek açısından farklı okumaların konusu kılarak analiz etmek faydalı olacaktır. Burada üç farklı bileşeni dile getirebiliriz.

Birincisi, İnsanoğlunun akan hayatında her dönem insanlar kaygı yaşayabilir. Bu açıdan kaygının sadece tarihsel bir döneme sabitlenmesi doğru değildir. Ancak modernliğe geçişle birlikte “kaygı” düzeyinin artışı modernizmin nitelikleriyle bir şekilde ilintilidir. Bilindiği üzere premodern dediğimiz dönemde insanın statüsü, konumu, dünyada bulunuşuna ve dair nedenlere dair bir belirsizlik söz konusu değildi. Dolayısıyla “anlam” problemi bugünkü gibi bir kriz ifade etmiyordu ve buna rağmen ortaya çıkan belirsizlikler “Tanrı” düşüncesi ile tolere edilmekte idi.

Modernizmin en temel niteliği insanın dünyayı eski referans sistemi olmadan (ki burada Tanrı önemli bir rol oynamakta idi) yeniden kurabileceğine dair inançtır. Bu durum bir yandan insan ile eşya arasında yarattığı dualiteler üzerinden “Tanrı”nın aradan çekip alınmasıyla oluşan yabancılaşma; diğer yandan insanı bölerek onun parçalarını birbirinden bağımsız hedeflere seferber eden bakış açısı ile kaygıları sürekli beslemiştir. Sonlu ve sınırlı bir varlık olan insanın kaygılarını aşabilmesinin yegane imkanı ise, sonsuz ve sınırsız Tanrı olacaktır.

Modernizminsan için geleceğe dair son derece pozitif senaryolar yazdı ve hatta sıkça kullanılan tabiriyle “cenneti yeryüzüne indirme teşebbüsü” olarak tanımlandı. Fakat geçen yüzyılda yaşanan savaşlar ve Auschwitz pozitif senaryoları bir kuşkuya çevirdi ve hatta giderek ciddi bir kaygı doğurdu. Modernizmin yarattığı diğer kaygı unsuru ise bu durumda onun totaliter vasfından kaynaklanmaktadır.

Modernizmin bu yara alan unsurlarını sarmak üzere devreye giren postmodernizm, oluşturduğu görelilik zemininde bir özgürlük alanı oluşturuyor görünse de, son kertede postmodernizmin karakteristiği belirsizlikleri beslemesidir. Belirsizlikler postmodernliğinmerkezsizliğinden çoğalan seçeneklerin “doğru”luk ve “yanlış”lık statüsünün belirlenememesi ile doruk noktasına ulaşmaktadır.

Bunun siyasetteki yansıması tüm dünya coğrafyasında istikrarlı istikrarsızlıklar oluşturmaktadır. Bir başka deyişle, egemenlerin sürekli istikrarsızlık alanları (=çatışma, gerilim vb.) oluşturarak kontrol sağlamaya çalışmalarıdır. Doğrusu pandemiden sonra şimdi Rusya-Ukrayna savaşı ve ardından Doğu’da başlaması muhtemel krizler, dünyayı bir mühendislik olarak yönetmenin temel araçları haline gelmiştir. Anlaşılmaktadır ki, bu istikrarsızlıklar sürekli kılınacaktır.

Bu durum dünya ekonomisinde ciddi olarak parasal genişleme ile birlikte borçlanma, enflasyon, krizler şeklinde kendisini göstermektedir. Küreselleşme ile birlikte gelir dağılımı adaletsizliği ciddi olarak büyürken, çok zenginlerin dışında tüm dünya insanları yoksullaşmakta ve ucuz işçiler olarak konumlandırılmaktadır.

Tüm bu yaşananlar gerek bireysel gerekse toplumsal düzeyde kaygıları artıran ve derinleştiren faktörler olarak devreye girmektedir. Bir yanda epistemik propaganda haline gelen ekranlardan sunulan vaatler, diğer yandan hayatta yaşanan gerçeklikler arasındaki mesafe ve gerilim ile yaygınlaşan amaçsızlık insanların geleceğe doğru pozitif projeksiyon geliştirmelerini imkansızlaştırmaktadır. Verilere göre kaygının (anksiyete); buna bağlı olarak doktorlara ve ilaçlara başvurunun artışı ciddiye alınmalıdır.