Katma değerli üretim şart!
Bir ülkede imalat ve dolayısıyla ihracat arttığında oluşan refahtan işçilere düşen pay seneler içinde hızla artar ve bir süre sonra işçilik ücretlerindeki bu artış işçiliği daha ucuza mal edebilecek diğer ülkeler lehine ciddi bir fırsat oluşturur.
Ortaya
çıkan bu sonuç çoğu zaman yüksek teknoloji geliştirmeyen ve buradan da gelişmiş
ülke olmadığını anladığımız bu ülke için yıkıcı olur. Bir şekilde sübvanse
edilmesi gereken iki ülke arasındaki işçilik maliyetlerinden doğan negatif fark,
üretimi yapan ülkenin başına bela olur. Finansından, maliyesine, siyasetinden
dış politikasın her şey olumsuz etkilenir.
Böyle
bir cendereden kurtulmanın tek yolu ise katma değerli ürün üretmekten geçer.
Eğer
katma değerli ürün üretirseniz maliyet ve kâr payı arasındaki müthiş farktan
ötürü işçilik ücretleri asla başınıza bela olmaz. Gelişmemiş ülkelerin
özellikle gelişmiş ülkeler için ürettiği ürünlerin kar marjları katma değerli
ürünler açısından son derece düşük olduğundan fiyatlardaki en ufak değişiklik
alternatif üretim ülkeleri aranmasına neden olurken katma değerli ürünler için
bu denklem çalışmamaktadır. Yani 1 dolara imal edilip 2 dolara satılan basit
bir contayı 2,2 dolara satmak istediğinizde yurtdışından ithal edenler hemen
sizin yerinize aynı hatta belki daha yüksek kalitede bir contayı refah seviyesi
daha düşük yani daha ucuza çalışan işçilerin olduğu bir ülkeden ithal etmek
istediklerinde ciddi problemler ortaya çıkar. İşçiliğin rekabet fiyatlarını
uygun kalması için türlü finansal ve mali programlar devreye girer ve sonunda
bu rekabeti daha az gelişmiş ülke muhakkak kazanır. Bu defa da yatırımlar o
ülkeye kaymaya başlar. Ta ki o ülke işçi fiyatları artıp fiyatta rekabet edemez
hale gelinceye kadar.
Tüm
bunların sebebi çok açıktır. Orta-yüksek ya da yüksek teknolojili katma değerli
ürünler üretmiyorsanız veya tekstil gibi hammadde, teçhizat ve işçilik
açısından son derece basit üretime konu mallarda ürettiğinizi 10 kat belki 100
kat pahalıya satacak katma değerli markalarınız yoksa en önemli girdilerden
biri olan işçilik maliyetleri sebebiyle her zaman sizden daha ucuza üretecek
gelişmemiş ülkeler sahneye çıkmak için hazır olduğundan rekabeti kaybedersiniz.
Peki,
ne yapmalı?
Katma
değerli ürün üretmeli…
İster
teknoloji faktörü ile ister ürünü farklılaştırarak marka haline getirmek
suretiyle!
Tüm
bunlar için ise bize lazım olan şey emek-yoğun işgücü yerine akıl-yoğun gücüne
geçiş. Bu geçişin yolu da eğitimden geçiyor.
Üniversitelerimizle
iş dünyasının birlik olup bu devrimi hızla gerçekleştirmesi gerekiyor. Hızla
diyorum çünkü teknoloji dünyayı baş döndürücü bir şekilde değiştiriyor. Her
geçen gün aleyhimize işliyor.
Gerek
eğitimli genç insan kaynağımızdan gerek sanayi, hizmet, turizm, tarım
tecrübemizden kaynaklı olarak çok ciddi bir potansiyelimiz var. Fakat ne yazık
ki sektörlerdeki oyuncuların çoğu yeni dünyaya uygun bir yenilemeyi kendi
zihinlerinde yapamadılar. Bunda teknoloji sebebiyle zamanın izafiyet teorisi
çerçevesinde çok hızlı akıp aralarında 10 yaş dahi fark olan kuşaklar arasında
müthiş bir zihinsel uçurum oluşturmasının etkisi çok büyük. Bugün sektörlerin
itici gücü haline gelmiş firmaların birçoğunda ne yazık ki yeni dünyayı
anlamayan isimler kaptanlık yapıyor.
Daha
da kötüsü bankacılık sistemi aracılığı ile kaynakların nasıl kullanılıp,
stratejik sektörlerde nasıl marjinal faydanın en üst seviyede tutulacağı, yeni
oyuncuların nasıl sahneye sürüleceği, zihnen geri kalmış sektörlerin nasıl
güncelleneceğine yönelik kamu otoritesi doğru planları yapamıyor. Yani
kaynakların maksimum seviyede fayda oluşturması için yol haritası oluşturulamadığı
gibi yekün rakamların büyüklüğü üzerinden tahsisatın inceliklerine
bakılmaksızın uygulanan politikaların başarılı olabileceği düşünülüyor. Israrla
bu tip denemelere devam edildikçe de her defasından kaynakların önemli bir
bölümü bu kaynaklara ihtiyacı olmayanlara gitti gibi kalan bölümlerinin de
performans ölçüleri doğru şekilde yapılmadan bir başka programa geçiliyor.
Özetle,
acil olarak yüksek ve orta-yüksek teknoloji üretimi için ve diğer ürünlerdeyse
markalaşarak katma değerli ürün üretimi için kapsamlı bir programa ve devrimsel
denecek derecede güçlü hamlelere ihtiyacımız var. Bu çerçeve de yapılacak
çalışmalar da iş dünyası ve üniversitelerin kamunun en yakın partnerleri olması
gerekiyor. Kamu da özellikle bu süreçte kaynakları dağıtırken maksimum fayda
oluşturması için rakamların büyüklüğüne güvenmeyi bırakıp ciddi denetim ve
raporlamalarla süreci takip etmeli, hesap sormalı; bu seleksiyona uygun şekilde
faaliyet gösterip destek olanları gerektiğinde mükafatlandırmalı, ayak sürçen
ya da kaynakları kötüye kullananları ise en ağır şekilde cezalandırmalı.