Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.60
Gram Altın
2974.31
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Kasım 2018

Kategoriler anlamsızlaşırken…

Geçen gün eve gitmek üzere Kadıköy’den otobüse binmiştim. Gidiş istikametimize sırtım dönük olmak üzere bir koltuğa oturdum. Diğer durakta koridordan yanımdan bir kadının geçerek ileri gittiğini gördüm. Yaklaşık 75 yaş civarlarında idi ve elinde baston bulunuyordu. Bu arada kadının durduğu yerde gençlerden hiç kimse ona yer vermedi. Hatta genç bir bayan bir koltuğa oturdu, arkasında boşalan koltuğa da yine genç bir arkadaşının oturmasını sağladı. Nihayetinde yaşlı kadına yer verdim.

O anda zihnim şu düşüncelerin akınına uğradı. Gençlerden hiç kimse yer vermemişti. Bunların arasında kadın ve erkek, başörtülü ve başörtüsüz, muhtemelen sosyalist, İslamcı, liberal, muhafazakar; yani her farklı cinsiyet, düşünce ve aidiyetten insan vardı. Temel sorum da şu oldu; gündelik hayatta belki gerilim unsuru yapılan ve gelecekte bize mutluluk vadeden tüm bu kategorilerin anlamı ne idi? O anda insanların içine sığındıkları bu kategorilerin hepsi açıkçası benim zihnimde anlamsızlaştı.

Acaba meseleyi aşırı bir sorun haline mi getiriyorum diye kendime de sordum. Ancak sorun; ferdi bir hadise olarak yaşlı kadına yer verilmesi ya da verilmemesi değildi. O anda ilkine şu sorularım da eklendi. Aile ve eğitimimiz acaba yaşlı insanlara yer vermek gibi sade ve yalın ancak aklın mutlak anlamda emrettiği, yapılmadığı taktirde vicdanların asla onaylamayacağı bir davranışı niçin sağlayamıyordu? Öyle ya, böyle bir davranışı gerçekleştirmek için ne çok zeki olmaya, ne de herhangi bir din ya da ideolojinin bunu emretmesine ihtiyaç vardır. Yani durum o kadar açık ve nettir.

Benzer bir duruma yine bir başka ulaşım aracında rastlayınca, o zaman da şu soruyu sorduğumu hatırlıyorum: “Lütfen aranızdan birisi yaşlı insana yer versin. Sizin hiç kutsalınız yok mu?” Matematik problemleri, din dersleri, birincilikler, mesleğinde iyi olma. Bunların hepsi tamam, ancak toplumumuzda buna benzer vakıalar artık yaygınlık kazanmışsa, orada ölen vicdanları hangi eğitim ve düşünce diriltecek? Vicdanları diriltmeyen bir dini anlayış ve ideoloji ise ne işimize yarayacaktır? Bir yaşlı ayakta kaldığında, buna hangi dinin tanrısı, hangi ideolojinin değerleri razı olacaktır?

Daha önce “İnsan Krizi” diye iki makale yazdığımı hatırlıyorum. Evet, tüm bu yaşananları bir insan krizi diye adlandırmak gerekir. Dirimbilimsel anlamda insan yaşıyor ama insanlık giderek ölüyor. Ailenin ve eğitimin temel hedefi ise, daha çok test çözdürmek ve bilgi yüklemek değil; insanlığı diriltecek, vicdanları uyandıracak, sorumluluklarını yüklenerek tarihe girecek insanlar yetiştirmek olmalıdır. Yani önce insanlığı öğretmeliyiz.

Farklı dinler, ideolojiler ve felsefi düşüncelerden her biri, kendi önermelerinin dünyayı, evreni ve insanı en doğru ve hakikate uygun açıkladığını iddia etmekte; buna dayanarak mutluluk ve huzuru insanlığa kendilerinin temin edeceği iddiasında bulunmaktadırlar. Her biri insanlığa bir şekilde “cennet” vaat etmektedir. Hatta siyasal ve sosyal hayatta bu farklılıklar arasında kıyasıya mücadeleler olmaktadır. Hatta bu mücadelelerin özellikle geçen yüzyıldan bugüne dünyayı nasıl cehenneme çevirdiklerini de biliyoruz.

Demem o ki, bir insanın yaşayıp yaşamadığını vicdanına; bir ideoloji, düşünce ve dini anlayışın yaşayıp yaşamadığını da, ona aidiyetlerini belirten insanların hayatlarına bakarak anlayacaksın.