Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.28
Gram Altın
2913.09
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Ocak 2020

Kasım Süleymani, Trump… Ve Türkiye

Kasım Süleymani’nin ABD tarafından öldürülmesinin ardından Türkiye’nin farklı kesimlerinden gelen tepkiler arasında en “sert” olanında Cübbeli Ahmet Hoca’nın imzası var.

Sosyal medya adresindeki paylaşımını görmüşsünüzdür.

Görmeyenler için arz edeyim:

İran’a bağlı Haşdi Şabi (el-Haşdü’ş-Şa‘bî) milislerinin kurucusu ve yöneticisi, Suriye’deki savaşta milyonlarca Müslümanın katline sebep olan, çoluk-çocuk ve kadın demeden bütün Müslümanlara işkence eden, ırzlara tasallut eden...

Kâsım Süleymânî ve Haşdi Şabi’nin üst düzey yedi büyük komutanının gebertilmesi bütün Müslümanları sürûra gark etmiştir. Allâh-u Te‘âlâ kabirlerini ateşle doldursun. Âmîn!

Kâsım Süleymânî’nin yönettiği Haşdi Şabi, Müslümanları öldürmekle yetinmeyip ciğerlerini söken ve ağızlarında çiğneyenlerdir. İşte İran budur! Haşdi Şabi budur! Fırsat bulsalar Türkiye’deki Ehl-i Sünnet’e de aynı böyle yapacaktır.”

Cübbeli Ahmet Hoca, tepkisini bu sert mesajıyla dile getirirken, Yeni Şafak Gazetesi’nin dünkü birinci sayfasında da büyükçe bir bölüm dikkat çekiyordu:

“Halep’te katliam yaptı!”

Haberin spotu şöyle:

“İran Dini lideri Ali Hamaney’in sağ kolu ve Cumhurbaşkanı Ruhani’den de daha fazla yetki kullanan Süleymanî, Irak ve Suriye’deki katliamların sorumlusuydu. Süleymanî Halep’i enkaza çevirdikten sonra sokaklarında gururla dolaşmıştı. Kasım Süleymanî, Yemen ve Irak’taki örtülü savaşlarda da benzer katliamlara imza attı.”

Bizim medyanın “muhafazakâr” cenahındaki haberlerde Süleymanî’nin zulümlerine vurguların yanı sıra, Suriye ve Irak’taki özellikle de İdlib’deki “sevinç gösterileri”ne de yer verildiğini gördük.

Karşımızda duran tablo, Trump’ın son derece “stratejik” bir hamle gerçekleştirdiğini göstermektedir.

Öncelikle, seçime hazırlanan bir Başkan olarak, iç kamuoyunda büyük puan topladı bu operasyonuyla.

“ABD’ye yönelik hiçbir tehdit ve saldırının karşılıksız kalmayacağına” dair mesajını lâfta bırakmayıp, en kesin ve keskin biçimde “icraata” dökmesi, iç kamuoyundaki desteğini arttırdı.

Bu hamlesiyle, “söğüşleyip durduğu” bazı Arap devletleri ile İran arasındaki “krizi” daha da derinleştirmiş oldu Trump.

İran, İsrail ve ABD’ye savaş açacak değil.

Araplara yönelir, bu da ABD ve İsrail’in işine gelir.

İran’ın bazı ülkelerdeki uzantılarını devreye sokarak o ülkeleri yönetilmesi daha da güç hale getirmesinden de İsrail ve ABD kârlı çıkar.

“Mezhep baskısı”nı arttırması da yine İsrail ve ABD’ye yarar!..

Bu sürecin her yönden “İslam Dünyası”na kaybettireceği de âşikâr!..

“İran Hesabını İyi Yapar!..”

İran’dan gelen “ABD tabut siparişi versin!” yollu tehdit cümlelerinin pek de etki uyandırmadığı ortada.

Dış Politika alanına hakimiyetiyle bilinen Ufuk Ulutaş, “İran’ın Süleymani ayarında bir karşılık vermesi zor. İran bu ayardaki bir karşılığın risklerini okuyacak kadar stratejik bir devlet” diyor.

Bugüne kadar İran ve uzantıları tarafından ortaya konulan aksiyonlardan, İsrail ve ABD’nin değil, “Ehl-i Sünnet Müslümanlar”ın zarar gördüğüne şâhitlik ettik.

Endişemiz o dur ki, İran’ın “prestijini kurtarmak için” girişeceği karşı hamleler, ABD’yi yaptığına yapacağına bin pişman etmekten ziyade, Türkiye’nin alandaki sıkışıklığını iyice arttıracak türden olacaktır.

Vekâlet savaşlarının tarafları arasındaki “çatışmaların” mağdurları arasında bulunan Türkiye, ABD’nin Süleymani’yi öldürmesinden sonra “iç ve dış güvenlik endişeleri” artmış bir ülke durumuna gelmiştir.

Dış Politika Uzmanı Doç.Dr. Talha Köse, “ABD’nin bölgeden çekilmesi zorlaşacak. Bununla birlikte, uzun vadede Türkiye’nin önemi daha da artacak.” diyor ama bölgemizdeki yangının daha da büyümesinin Türkiye’yi karşı karşıya bıraktığı risklerin mi, sunduğu fırsatların mı büyük olduğunu iyice değerlendirmek gerekir.

Arap-İran çatışmasının iyice büyümesi, Türkiye’de de derinliği bulunan İran mezhepçiliğinin Türkiye’deki iç tartışmaları farklı yönleriyle alevlendirmesi sözkonusu olabilir.

Bir vakitler, “Yobazlar İran’a!” diye bağıranların bu söylemi çoktan unuttuklarını ve bugünkü İran’a epeyce sempatiyle baktıklarını görüyoruz.

Bu arada unutmadan…

Acayip bir tevafuk:

Diyanet İşleri Başkanlığı, kısa süre önce İran Kültür ve İslami İletişim Kurumu ile “ehl-i sünnet” kesiminden büyük kitlelerin tepkisini çeken bir işbirliği protokolü imzalamıştı.

Tepkiler, “İranlı uzmanların ilahiyat fakültelerinde ders verecekleri” iddiasına dayanıyordu.

Diyanet İşleri Başkanlığı bu iddialara, “Haberler gerçek dışıdır!” diyerek karşılık verdi.

İranlı uzmanların ilahiyat fakültelerimizde ders vermesinin sözkonusu olmadığını açıklayan Diyanet, İran Kültür ve İslâmi İletişim Kurumu ile işbirliği protokolü imzalanmasının gerekçesi olarak, “Kardeşlik hukukunun yeniden tesis edilmesi ve ümmet birliğinin sağlanması” gibi “hedefleri” öne sürdü.

3 yıllık “işbirliği” anlaşması kapsamında yapılması karara bağlananlara da şu bölümde yer verdi Diyanet:

“Özellikle batı dünyasındaki İslamofobi ile mücadele bağlamında ortak dijital yayınlar hazırlanması, her iki ülkede ümmetin birliğini pekiştirme ve aşırılıkla mücadele amacıyla ortak çalışmalar düzenlenmesi, hassaten Kudüs davası olmak üzere ümmetin ortak problemlerine ilişkin konularda programlar yapılması ve yayınlar hazırlanması, İslam medeniyetinin ortak mirası olan yazma eserler ile sanat ve estetik alanında yürütülecek araştırmalara kurumsal destek verilmesi, hac hizmetlerinde tecrübe paylaşımına gidilmesi, Kur’an-ı Kerim’i güzel okumayı teşvik sadedinde uluslararası yarışmalar düzenlenmesi, güncel fıkhi meselelerde özellikle gen teknolojisi ve faizsiz finans sistemleri üzerinde karşılıklı ilmi müzakereler düzenlenmesi gibi konularda işbirliği amaçlanmıştır.”

Diyanet ile İran arasındaki “işbirliği protokolü”nün çerçevesi böyle.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu tür “protokol” işlerine girişmeden, konunun farklı yönlerini gözden kaçırmamasında, “hassas” alanlara “girmemesinde” fayda olabilir.

Mezhepçi Çatışma Endişesi!

Bu faslı şimdilik geçelim.

Şimdiii…

Süleymani, Büyük Şeytan ABD tarafından öldürüldü.

Türkiye kamuoyundan, “Büyük Şeytan’ın öldürmüş olması, onu masumlaştırmaz!”dan başlayan tepkiler yükseldi.

Dışişleri Bakanlığı, ABD’nin yaptığını kınamadı.

Sadece, endişeleri ifade etti.

Dışişleri açıklamasındaki “Türkiye, bölgede dış müdahalelere, suikastlara ve mezhepçi çatışmalara her zaman karşı olmuştur.” cümlesinin altı iyice çizilmeli.

Bilhassa da “mezhepçi çatışma” uyarısının altı.

Trump seçime hazırlanıyor.

Bu süreçte, Türkiye’yi iyice hedef almamasının tek yolu olarak, iç kamuoyuna “Türkiye, İran’la çatışmamızda bizim yanımızda!” mesajını verebilmeyi görecektir.

Sayın Erdoğan, krizin “diplomatik görüşmeler yoluyla” aşılması yönündeki çabalarına hız verecektir.

Türkiye ekonomisi bu süreçte iyice zorlanacaktır.

İç güvenlik endişeleri artacaktır.

Mezhep” tartışmaları büyüyecektir.

Türkiye, İran-Arap Savaşı’nın büyümesinden zarar görecektir.

Dışarıda bu ateşi söndürmek için gayret sarf edecek olan Ülke Yönetimi’nin içeride de “kızgın demiri soğutmak” için ciddi adımlar atması hayati önemdedir.

İran, İsrail ya da ABD ile savaşacak değil.

Süreç İsrail ya da ABD’ye zarar verecek de değil.

Birçok masum Müslüman’ın daha kanının döküleceği bir sürece daha girmiş olmaktan endişe duyuyorum.

Türkiye “içeride” çok sıkı durmalı, çok!..