Kaşıkçı olayında kriz yönetimi
Kayıp gazeteci Cemal Kaşıkçı ile ilgili gelişmeler sürüyor. Hepimiz yakından takip ediyoruz. Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ı kimlerin kolladığını, kimlerin dezenformasyon ile gerçeği çarpıtmaya çalıştığına da hep beraber tanıklık ediyoruz. Cinayeti itiraf etseler de senaryolardan vazgeçmiyor, olayın tertipçisi ısrarla gizleniyor. Ancak kurumlarımız boş durmuyor.
İçişleri ve Adalet Bakanlığımız ilk günden itibaren büyük bir çaba ve titizlik içerisinde çalışmalar yürütürken, istihbarat örgütlerimiz en ufak delili belgelendiriyor, Dışişleri bakanlığımız olağan üstü diplomasi yürütüyor. Tüm dünyaya ülkemiz kriz yönetimi dersi veriyor, kurumlar arası koordinasyon ve medya stratejisi ile manipülasyonları boşa çıkartıyor.
Durum böyle olunca; Suud, BAE ve Mısır’ın ülkemizi hedef alan saldırıları daha ilk hafta etkisiz kılındı. İlk başarı istihbarat birimlerimizin. Çok hassas bir çalışma yürüttüler. Savcılığımız aynı şekilde soruşturmayı çok ince yürüttü. Devletin, diplomatik atakları oldukça yerindeydi ve yabancı medya çok iyi bilgilendirildi. Ülkemiz medyası kritik süreçlerde sorumluluk alarak, karşı atakları boşa çıkartacak haberlere imza attı. Kendi network ağlarını da iyi kullanarak yabancı basın çalışanlarını da gazeteci arkadaşlarımız doğru bilgilendirdi. Aktif ve doğru sosyal medya kullanımı da çok yerindeydi.
Deliller, bilgiler, görüntüler ve akli selim açıklamalar hem Suud’u hem de olayı kapatma da kararlı olan Trump çevresini başarısız kıldı. Trump olayı kapatırken Suud’u da daha fazla kontrol altına alma girişimi içerisindeydi. Bu da tutmadı. Şuanda dünya ve özellikle ABD’de medyası sadece cinayeti ve sadece Selman’ı değil; Selman ile ilişki içerisinde olan, derin operasyonlara imza atan devletleri ve liderleri de sorgulamaya başladı. Onlardan biri de Trump. Köşeye sıkışan sadece Selman değil Trump’ta. ABD medyası hemen hergün Suud ile Trump’ın ilişkilerini gündeme getirerek, eleştiri getiriyorlar, Cemal Kaşıkçı olayında net bir tavır almaya davet ediyorlar. ABD ile yapılan anlaşmalar bile medyanın gündeminde. Yaptırım ise yüksek sesle dinlendiriliyor. Herkes biliyor ki bu cinayet 18 kişiden ibaret değil, herkes biliyor ki bu işin içinden Suud ve ABD yönetimi çıkamaz.
Batı medyası da olayı Türk yetkililerden ve Türk kaynaklardan takip edip, kamuoyunu bilgilendiriyor. Açık ve işleyen iletişim yoluyla süreç lehimize işliyor. Biz gerçeğin mücadelesini veriyoruz, Cemal Kaşıkçı’yı ortadan kaybedenler ve destekçileri ise yalan ile süreci halen derinleştirmeye çalışıyorlar. Gerçek, yalanı bu süreçte yerle bir ediyor. Çok şükür.
Çünkü zamanı iyi kullanıyoruz.
Çok daha hızlıyız.
Ve suçlu değiliz. Onlar suçluluk psikolojisi saldırganlaştıkça biz sağduyuyu devreye sokarak süreci yönetiyoruz.
Ülkemizin marka değerinin kayba uğramasına zemin hazırlamak isteyen ne kadar yapı varsa süreci şaşkınlıkla izliyor. Profesyonellik karşısında sessizleşiyor. Doğru bilgi, yalan bilgiden daha hızlı yaygınlaştırıldıkça köşelerine çekiliyorlar. Suud ise Türkiye ile işbirliği talep ederken, aksi bir tutum sergilemenin bedelini ödemeye başlıyor.
İşbirliği derken süreci uzattı.
İşbirliği derken manipülasyona devam etti.
İşbirliği derken olayı farklı mecralara sürüklemek istedi.
İşbirliği derken süreci sulandırmaya çalıştı.
Oysa Türkiye süreci krize değil aksine doğru olana yönlendirmeye çalışıyordu. Doğru olandan uzaklaşan, aksi bir tutum sergileyen Suudi Arabistan ise geç gelen itirafıyla iyice köşeye sıkışıyor. Ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın himayesinde 23-25 Ekim'de Riyad'da düzenlenecek yatırım konferansına dünyanın en büyük finans şirketleri katılmama kararı aldıkça, ülkemizin haklılığı da tescilleniyor.