Karşılıksız 'hür' kulluk: İhlas
Sözlü ve fiili bütün amellerde katışıksızlık anlamına gelen ‘ihlas’ kavramı dini düşüncede çok önemli yere sahiptir. İhlasın zıddı işraktır, yani şirk koşma.
İslam dini
yeryüzünde ahlaklı, dürüst, temiz, huzur ve esenlikten yana birey ve bu
bireylerden meydana gelen bir ümmet/toplum oluşsun ister. Bunun için din
öncelikle insanın ‘çıkar’ ile ilişkisini terbiye etmeyi esas alır. Birey ve
toplumun ahlakî değerleri en üst seviyeye ulaşması halinde örnek bir toplumun
kaçınılmaz olduğu izahtan varestedir. Bu yüzden ihlas bu ahlakın oluşmasının
olmazsa olmazı kabul edilmiştir.
Sadece
tasavvuf değil, kelamî ve fıkhî ekoller de ihlasa büyük önem vermişlerdir. Bu
ekollerin kahir ekseriyeti niyet ve samimiyeti ihlaslı olmanın öncelikli
gereklerinden sayarken, ihlası gizlilikle özdeşleştirmişlerdir. Öyle ki kişinin
ihlaslı olması için kendisine karşı da ihlası gözetmesi istenmiştir.
İhlas, inanan
insanın bütün eylemlerinde niyetini Allah’a has kılmasıdır. Bu niyetiyle kul
başka hiçbir amaç gözetmemeli, sadece ve yalnızca Allah’a (cc) layıkıyla
kullukta bulunmanın şükür ve hamdini yerine getirmelidir.
Keza kulun
kendisini ve amelini özgürleştirmesidir ihlas. Ne amelinin övülmesi ya da
yerilmesini ve ne de kendisinin övülmesini yahut yerilmesini düşünür ihlaslı
yani beklentisiz ve “hür” mü’min insan. Hayatında ve amellerinde kendisinin
samimiyetine değer vermeksizin ve amelleriyle kurtuluşa ereceğini düşünmeksizin
sirat-ı müstakimde yürümektir “hür” olmak.
Müslümanın
bütün hayatı ‘dinî’dir. Dinin Müslümanın hayatının hiçbir karesinden
dışarıda kalması düşünülemez. Yapıp etmelerimizin tümü dinidir: bir çöpü yerden
kaldırmamız, bir nesneye bakarken tefekkürümüz, duyduğumuz bir sesin asıl
sebebini düşünmemiz, akan suyu temaşamız, karıncanın yuvasına koşuşmasına
tanıklığımız bizim için ibadet (kulluk) gibi bir şeref taşımaktadır. Bize düşen
ibadetimizi yani bütün düşünce ve eylemlerimizi muhlis kulluk gereği Allah
Tebarek ve Teala’ya özgülemektir.
Alemlerin
Rabbi pek çok ayet-i kerimede, “Dini Allah’a has kılın!” ve “Rabbine
kullukta kimseyi ortak koşma!” diye bizi uyarmakta ve ihlaslı kulluğun
olmazsa olmaz şartını buyurmaktadır. Dolayısıyla inananlar için bütün
amellerinin hedefi de amacı da Allah Teala’dır.
İhlas, insanın ahlaklanmasının kemâlidir. Allah’ın ahlakı ile
ahlaklanma ancak ihlas ile mümkündür. Bunun için insanın bütün uzuvları ile her
türlü kirden temizlenmesi gerekir. Kulun bütün azalarının “temizlenmesi”
ancak katışıksız bir imanın sevk ve idare ettiği mü’minin ihlaslı amelleri ile
mümkündür. Öyle ki artık kulun kalbi ile amelleri arasında kalbin güzelliği
yani temizliği lehine artışın haddi hesabı olmaz.
Bir Hadis-i Şerif’te Resul-i Ekrem as:
Allah Teala buyuruyor ki, … Kim bir amel yapar, buna benden başkasını
da ortak kılarsa, onu ortağıyla baş başa bırakırım…demiştir.
İslam inancında ihlasın bu kadar önemli olmasının sebebi kulluğun
essahlığı ile alakalıdır. Kulun, kainatı yaratan ve yaratmaya devam eden, bütün
varlığı yerli yerine koyan, kusursuz ve noksansız yaradılışın sahibi ile
ilişkisi ne kadar kavi olursa kul o kadar “temiz” olur. İnançta
temizlik, amelde temizlik değerdir, değer üretir.
İhlas
tasavvufta bambaşka bir değere sahiptir. Kimi tasavvuf ehli ihlası;
Avamın
ihlası,
Seçkinlerin
ihlası,
Seçkinlerin
seçkinlerinin ihlası olarak üçe ayırırlar.
Avamın
ihlası, amellerinden dolayı her türlü dünyevi beklentiye sırtını dönmek,
demektir.
Havasın, yani
Seçkinlerin İhlası, kulun amelinden amel görmemesidir. Yani kul, amelinden
dolayı bir gurura kapılmaz, bir karşılık beklemez hatta ameliyle Allah Teala’ya
yaraşır bir kulluk sergilemediğine inanır ve Allah’tan (cc) gelecek lütuf ve
ikramları Allah’ın sonsuz kerem ve ihsanına bağlar.
Seçkinlerin
seçkini olanların ihlası, ihlası görmekten azade olmaktır. İhlası
unutmaktır. İhlasın kendisinden değil, Allah’ın inayet ve keremiyle
olabileceğine şeksiz-şüphesiz inanmaktır.
Kimileri de
ihlasın sıdk ile karıştırıldığını söyler çünkü ihlasın görülemezliği,
bilinemezliği kuldaki güzel hali “sıdk” diye adlandırmayı gerektiriyor.