Karne'm olur
Yarı yıl tatiline karlı kışlı girince kar ve karne sözcüklerini de iç içe konuk etmek istedim yazıma. Karın ve karnenin kimine sevinç, kimine üzüntü oluşuyla, ortak bir paydası vardı, harflerinin ortaklığı ile beraber.
‘’Kar
nem olur, neyimiz olur’’ sorusunun cevabını duyar gibiyim. Bolluk olur, bereket olur,
damla olur, deniz olur. Toprağa nem olur, göğe yeniden bulut olur. Yağışı
görsel şölen, hepimize huzur olur, neşe olur. Yaptığımız kardan adam olur apak.
Mahallede kızak olur, üstüne yazdığımız yazı olur.
Vahim kısmı da
soğuk olur acı olur, ağıt olur, yakıtı, örtüsü, yatağı yorganı olmayana kâh hastalık,
kâh ölüm olur.
Sınırda nice
çocuk için titreme olur, donmamak için, dondurmamak için analara gözyaşı olur.
Esasen soru buradadır. ’Kar nem olur, neyim olur’’
Kar ’nemiz
olur, insanlığımızın sorusudur, sorgusudur.
Kar vicdanımızda;
darda kalana, yardım olur, destek olur, hatta bir kap sıcak çorba, bir bardak
çay olur. Gönül karnemizin notlarını ‘aliyyülâlâ’ bilmek için sızıyı, ağrıyı
duymak olur, görmek olur. Gönül kapımızı açmak olur, pay olur, paylaşmak olur.
Gelelim
yavrularımızın dört gözle beklediği emek karnelerine;
Karne,
nemiz olur’’
sorusunun cevabı taktir olur, iftihar olur, sevinç olur, onur olur, başarı olur.
Yanı sıra başarısızlık olur, gözyaşı, eksik performans olur. Hayatla yüzleşme
olur. Farkındalık olur, sorumluluk olur.
Burada sadece
çocuklarımızın eğitim öğretim başarısını değerlendirmek de esasen başarısızlık
olur.
Notlarla
gelen k(ar)neyi -ar- meselesi yapmayıp, tedbirler almalıdır ebeveynler. Hayatın
karnesine eğilip, silinmez notların ehemmiyetine vurgu yapılmalıdır.
Karne,
hepimizi ilgilendiren bir sonuç bildirgesidir.
Eskiden
aileler çocuklarıyla birlikte hayata dair okumalar yapardı. Birlikte iş yaparlar
çocukları hayata dâhil ederlerdi. Domatesin, biberin nasıl yetiştiğini bilinirdi,
Fen Teknoloji notumuz iyi gelirdi. Damda, eyvanda uzanıp, yıldızları tefekkür ederdik.
Çok sevdik gökbilimini. Araştırma yapmayı, ödev verilmese de kütüphaneye koşmayı
hayat dersi bildik. Kanla sulanmış topraklarımızı, hatıraları anlatırdı dedem,
babam. Tarih, coğrafya yüreğimize işledi.
Bakkal
alışverişini biz yapar, biz alırdık para üstünü. Hesap, hiç de zor değildi. Ninemizin,
dedemizin masalları, bilmeceleri, kıssaları sevdirmişti bize Türkçemizi,
Edebiyatımızı…Cami de dualarla, Din Kültürü ve Ahlak bilgisi dersinin temelini
alırdık. Velhasıl; hayata dokunmalı çocuklar. Öğrendiği yol olmalı, yol ise
önünde akmalı.
Anlamalı
bilgiyi, anlamlandırmalı çocuk, genç.
Zorunluluk
değil/ sorumluluk olmalı
Ve
öğrenmek zevk olmalı
Zihinlerinde
somutlaştırılamayan birçok şeyin bilgi olarak karşılarına çıkması verimli
çalışmayı düşürüyor. Kitap aralarında kalan soyut etkileşimsiz öğrenilen
bilgiler de zor kavramını, isteksizliği beraberinde getiriyor. Ezberciliğin
önde olduğu öğrenme de kalıcı olmuyor.
Çocuklar
odalarından çıkıp, ayaklarıyla hayata basmalı. Hayat; kitapların sihirli
cümleleri ile birleşmez ise o karneler bize üzüntü olacak, aramız bozulacak,
sinirlerimiz bozulacak. Çocuklarımıza kıyacağız en acıma/sızıyla…
Bilgi
hayatla bütünleştikçe kalıcı olur, zevk alınır. Öğrenilir öğretilir. Okul, aile,
çevre, öğretmen… Karnesi kötü gelen yavrularımızın, gençlerimizin üzüntüsüne
ortak olurken, katkımızı da düşünelim …
Kar da,
karne de sevincimiz olsun.
O
karneler sadece çocukların değil hepimizin, vesselam