Karne Sosyolojisi bize ne söylüyor?
Yarın milyonlarca öğrenci için büyük bir anlam taşıyor. Her ne kadar toplum olarak onların heyecanını “karne heyecanı” olarak adlandırsak da, esasında perde arkasında, yüreklerinde “tatil heyecanı” var. Zaman zaman yazdığım yazılarda, katıldığım programlarda bunu sorgulamaya çalışıyorum; Çocuklara onlarca yatırım yapmamıza rağmen okulları neden sevdiremedik? Onlara bunca emek veren, kendilerini onlara adayan, geceli gündüzlü onlara yatırım yapmaya gayret eden öğretmenlerini peki? Çocuklar, oyunun, eğlencenin, sosyalleşmenin, bilginin, aktivitelerin olduğu okullardan neden kaçıyor? ‘Okuldan kaçmak’ kavramının psikolojisini ‘Okula koşmak’ yerine nasıl revize edebiliriz? Tatil geliyor diye yüzleri gülen, yerlerinde duramayan, heyecanlanan bu çocuklar okullar açılınca morali bozulan, üzülen, canı sıkılan bir psikolojiye girmeleri nedendir?
Bu nedenle yazının girişinde belirtme ihtiyacı hissettim; Çocuklar karne alıyor diye heyecanlanmıyor, adını karne heyecanı koymayalım, çocuklar okullar tatil olacak diye seviniyor, tatile gidecek diye seviniyor ve karneye ise tatil beratı, tatil vesikası, tatil vizesi olarak baktığı için seviniyor. Ki zaten karne, eskiden içerisinde barındırdığı gizemi de artık barındırmıyor.
Teknolojinin yaygınlaşmasıyla birlikte çocuklar notlarını öncesinden görebiliyor artık. Kaç zayıfı olacağını, takdir veya teşekkür alıp alamayacağını az buçuk kestirebiliyor. Hatta eğer erken girilmişse, kendilerine verilen performans notlarını dahi görebiliyor. Böyle bir koşulda karnenin hangi cazibeliği kalabilir ki? Gizemini nasıl koruyabilir ki? Gizemli olmayan, cazibeliğini yitirmeyen bir konu daha var ki o da velilerin karneye çok anlam yüklemesi ve karne sonuçlarına bakıp çocuğuna bir rol biçmesi. Oysaki bu konuda çok farklı analizler yapılabilir.
Karnedeki başarı ya da başarısızlık salt çocuğun ürünü değildir. Çocuk evde ne ise okulda da odur. Evde ailesinden gördüğü ahlakî öğretileri davranışlarına yansıttığı gerçeğini veliler göz ardı etmeliler. Evde saygılı, efendi, çalışkan, dürüst olan bir çocuğun okulda hırçın, yaramaz, çalışmayan, yalan konuşan bir duruma dönüşmesi neredeyse imkansız. Çocuğun karnedeki not durumu aslında bir bakıma velinin not durumudur.
Çocuğun sosyal çevresini, ilgisini, kabiliyetini, hobilerini, fobilerini, giyim kuşamını, merakını, endişelerini, korkularını, sevgisini, heyecanını anlamaya çalışmış yani çocuğuna vakit ayırmış, mercek altına almış, takibini yapmış, ilgilenmişse çocuğun istenilen ve parmakla gösterilen bir öğrenci olacağını da; bunları yapmamış yani ilgisiz kalmışsa, takip etmemişse, mercek altına almamışsa öğrencideki olumsuz davranış değişiklikleri nedeni ile istenmeyen öğrenci profilinde olmasının da sorumluluğunun kendisinde olduğunu bilmesi, derhatır etmesi gerekiyor.
Ayrıca karnedeki başarı ya da başarısızlık sadece çocuğun değil, ailenin de, öğretmenin de sosyal çevresinin de başarısı(zlığı). Bu nedenle ebeveynler çocuklarının karnelerini değerlendirirken kişiliklerini değil, sosyal çevresini, tutumunu, davranışlarını daha çok merkeze almalılar. Ayrıca her çocuk velisinin küçültülmüş modelidir. Veli ne ise çocuk da odur.
Karne sonuçları her şey değildir. Velilere tavsiyem; karne sonuçlarına bakarak çocuklarını ödüllendirmek ya da cezalandırmak yoluna gitmeyin. Sakinliğinizi, soğukkanlılığınızı koruyun. Karne ile ilgili düşüncelerinizi o sıcak duygularla hemen çocuklarınızla paylaşmayın. Aradan birkaç saat geçtikten sonra çocuğunuz ile baş başa, başka aile fertleri veya akrabaların olmadığı bir odada/ortamda oturarak beraber değerlendirin, yorumlayın. Başarı ya da başarısızlığın nedenlerini, sebeplerini anlamaya çalışın. Seneye tekrar etmemesi adına olumsuzlukları ortadan kaldırmak, olumluları pekiştirmek için not alın. Çünkü, “her çocuk özeldir”...