Kararlılığımız sürdüğü müddetçe
Yıllarca “Türkiye’de, zengin petrol yatakları olduğunu” işittik dedelerimizden. “DIŞ GÜÇLERİN” bu kaynakları kasıtlı olarak çıkartmadığını veya çıkartmamıza müsaade etmeyerek, Türkiye’yi fakir bıraktıklarına da kulaklarımız aşina… Bunlar ne derece doğrudur-yanlıştır bilinmez ama “ENERJİDE DIŞA BAĞIMLILIK” meselesinin, Türkiye’nin geleceğini İPOTEK ALTINA ALAN potansiyeli kesinlikle bir gerçek. Öyle ki hangi atılımı yaparsak yapalım, enerji bağımlılığı dolayısıyla hem dış siyaset, hem de ekonomik açıdan sürekli gol yediğimiz inkâr edilemez. Belki de bu yüzden Sn. Cumhurbaşkanımızın; “Karadeniz’de 320 milyar metre küp doğal gaz rezervi keşfettik” ilanıyla, toplumun kahir ekseni sevince büründü. Elbette saplantılı beyinleriyle, haberi küçümseyenler de olmadı değil maalesef. Zira keşfedilen zenginliğin vatandaşın cebine yansımayacağını öne sürerek, SULANDIRMA yoluna gittikleri hepimizin malumu. Hele keşfedilen gazın “İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE” yol açacağı şeklinde bir tezleri var ki, insanın kanını dondur cinsten…
O zaman söyleyelim! İster sevinsinler, isterseler de
çıldırsınlar… “BU DAHA BAŞLANGIÇ”TIR… Daha Doğu Akdeniz var sırada. Ardı ardına
YENİ MÜJDELER geleceğine ve büyük zenginliklerin kapısını aralanacağımıza,
inşallah hep birlikte şahit olacağız. Sadece doğal gaz da değil… Petrol
sondajlarından da, benzer haberler alacağımız kuvvetle muhtemel. Zaten bu
sebepten ötürü Türkiye’yi kuşatmaya ve yalnızlaştırmaya dönük ittifaklar kurup,
karşımıza çıkmıyorlar mı? Kaldı ki söz konusu güçlerin, bizi Hafter ile Suriye
ile Yunanistan ile meşgul edip, diğer yandan da ekonomimize etki ederek,
Ankara’yı masaya oturtmaya zorladıklarına kim itiraz edebilir ki?
Evet, kimse itiraz edemez… Çünkü yeni dönemin şekilleneceği lokasyonun,
AKDENİZ olacağı net. Ne alakası var demeyin sakın… Akdeniz, paha biçilmez
hidrokarbon rezervleri yanı sıra, Jeostratejik konumu açısından da geleceğe
damga vuracak hüviyette. Zaten büyük güçler bu gerçeği bildikleri için,
Akdeniz’e bu denli asılıyorlar. Neticede Akdeniz’de SÖZ SAHİBİ olanın, gelecek
yüzyıla adını yazdıracağından kimsenin bir tereddüdü yok. O nedenle Arap Baharından
tutunda Irak işgaline, hatta Suriye’nin talan edilmesine kadar tüm olaylara,
aynı zaviyeden bakmakta yarar var. Elbette Gezi, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz’da bundan
farklı seyretmiyor. Yoksa Joe Biden’in, “SN. ERDOĞAN’I DEVİRMEYE” yönelik
yaptığı skandal açıklamalar, başka türlü izah edilemez.
Fakat gelin görün ki Türkiye’nin, eski Türkiye olmadığı artık
bir vakıa. Mesela Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Libya operasyonlarıyla
bunu ispatladığımız aşikâr. Tabi bir taraftan bize ayak bağı olan terör
örgütleriyle mücadele ederken, izlediğimiz etkin diplomasiyle planlarını teker
teker bozmayı başardığımızda şüphesiz. Tüm bunlara Libya ile imzalanan Münhasır
Ekonomik Bölge Anlaşması ve Mavi Vatan sathındaki faaliyetlerimizle, OYUN
KURUCU pozisyonuna evirildiğimizi de ilave etmek mümkün… Siz bakmayın
Fransa’nın, Almanya’nın, Amerika’nın, BAE’lerinin, Yunanistan’ın, Rusya’nın, İsrail’in
karşımızda belirmesine. İçeride bu unsurların, borazanlığını yapanlara ise asla
aldırmayın. Aynı KARARLILIĞI SÜRDÜĞÜMÜZ MÜDDETÇE,
anlaşmak için kapımıza geleceklerinin ve son kertede, Ankara’ ya da masada bir yer
ayıracaklarının onlarda farkındalar.
İnanın hamaset yapmıyorum… Nitekim
21. Yüzyılın dünyası, I. Genel Savaş sonrası kurulan ve bizi dışlayan
dengelerin bozulduğunu açıkça gösteriyor… Zira dünyada iktidar çevreleri
yeniden biçimlenirken, asıl aktörlerin KENDİ ARALARINDA çatışma halinde
oldukları ortada. Hal böyleyken Türkiye güçlendikçe, Doğalgaz ve Petrol’e ilişkin
yeni keşifleri ilan ettikçe, uluslararası operasyonlara daha fazla açık bir durama
geleceği bir olasılık. Ne var ki İnsanlık tarihinin, çatışmalarla bezeli bir
bagajı olduğu da, bu noktada katiyen unutulmamalı. O yüzden barış için her
surette çabalasak ta, diplomasiyi işletsek te, ortak paylaşımı savunsak ta, sabretsek
te, eğer bir hesaplaşmada yaşanacaksa mutlaka yaşanacaktır. Elbette istemeyiz
lakin bu hep böyle olmuştur geçmişte… Tıpkı MİLLİ MÜCADELE’de olduğu gibi… Tıpkı
ÇANAKKALE’de olduğu gibi, Tıpkı EL BAB’da, AFRİN’de, İDLİP’te olduğu gibi… Tıpkı
Gazi Mustafa Kemalin’ in “ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR” dediği gibi… Peki,
bedel ödemek mi…? Belki… AMA ÖZGÜRLÜK VE
BAĞIMSIZLIK KARAKTERİNE İŞLEMİŞ BU MİLLETİN, MEŞRU HAKLARINDAN ASLA GERİ ADIM
ATMAYACAĞI TARTIŞILMAZ. Hele de çocuklarımıza bırakacağımız daha güzel, daha
zengin, daha müreffeh BÜYÜK BİR ÜLKE İDEALİNE bu kadar yaklaşmışken…