Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Haziran 2017

Karanlığa Işık Tutunca

Küresel savaşın her geçen gün derinleşirken çatışmaların da şiddetini artırdığını görüyoruz.

Küreselciler ve ulusçular arasında yaşanan bu savaşta kartlar sürekli yeniden karılırken dengeler sürekli değişiyor.

Geçen hafta ABD Başkanı Donald Trump'ın görevden aldığı FBI eski başkanı James Comey, Senato İstihbarat Komitesi'nde ifade verdi. Comey, Trump yönetimini kendisi ve FBI hakkında "yalan söylemekle" suçlarken "Rusya soruşturmasının gidişatını değiştirmek amacıyla görevden alındığımdan şüphem yok" dedi. Trump ise Comey'in "bilgi sızdıran kişi" olduğunu belirtti. ABD içinde küreselciler ile derin ABD savaşırken küreselcilerin Türkiye temsilcisi FETÖ savcılarının 7 Şubat 2012'de Hakan Fidan'ı ifade vermeye çağırması ve soruşturmanın devamında Erdoğan'a ulaşmayı planlamaları senaryonun aynı eller tarafından yazıldığını gösteriyor.

Gelelim İngiltere'yeu2026 Perşembe günü yapılan seçim sonuçlarına göre gücünü artırmayı hedefleyen May bu hedefine ulaşamamış görünüyor. BREXIT kararının onaylanmasından itibaren İngiltere'de terör saldırılarının artmasındaki nedenlerden biri İngiltere'nin AB'den ayrılmasını engellemek veya geciktirmek olarak söylenebilir. Nitekim Nisan ayında yapılan anketlerde ciddi bir farkla önde olan May terör saldırılarının kurbanı olmuş ve seçim sonuçlarına göre tek başına iktidar olma çoğunluğunu kaybetmiştir. Küreselciler ile ulus devletçilerin savaşı İngiltere üzerinde henüz bitmiş değil. Türkiye'de 7 Haziran 2015 yılında yapılan seçim sonuçlarında AK Parti'nin tek başına iktidarı kaybetmesinin ardından yaşanan süreç İngiltere'de de yaşanacak gibi görünüyor. Theresa May Kraliçe'den hükümet kurma yetkisini alırken mecliste çoğunluğun desteğini elde etmeyi başarması durumunda başbakan olarak kalabilecek. Ancak bunun olamayacağı, Jeremy Corbyn'in ise bunu kendisinin elde edebileceği kesinleşirse, istifası beklenecek. Bunun ardından Corbyn başbakan olacak. İngiltere'nin AB'den ayrılma süreci de kurulacak koalisyona göre şekil alacaktır.

ABD ve İngiltere'de yaşanan bu savaşın uluslararası alanda yansımalarını görüyoruz.

Geçen haftaki yazımda Katar ile diğer körfez ülkelerinin arasında gerginlik yaşandığından bahsetmiştim. Ancak bu gerginlik savaşa dönüştü. Suudi Arabistan, Bahreyn, BAE, Mısır, Maldiv Adaları ve uluslararası toplumca meşruiyeti olmayan darbeci General Halife Hafter destekçisi Libya Tobruk hükümeti ile Moritanya ve iç savaş yaşayan Yemen, Katar ile diplomatik ilişkilerini kestiklerini duyurdu. Krizin ardından Türkiye 2016 yılında Katar ile imzalanan askeri anlaşmayı TBMM gündeminde öne çekti ve Katar'a asker gönderme sürecini hızlandırdı. Aynı zamanda Pakistan'da Katar'a 20 bin asker gönderme hususunda çalışmalara başladı.

Kuzey sahasının bir kısmı İran'a ait olan ve Güney Pars bölgesi olarak adlandırılan bölgedeki alanın günlük 400.000 varil petrole eşdeğer bir kapasitesi olması ve üretimin 5-7 yıl içinde Katar-İran ortak yapılması küresel dengeleri bozmak için yetti. Katar Petrol firmasının dünyadaki en büyük LNG ihracatçısı ve en büyük dördüncü enerji firması olması enerji konusunda net ihracatçı konumuna gelen ABD'yi oldukça rahatsız etti. Nitekim Trump'ın Suudi Arabistan ziyaretinin hemen ardından diplomatik abluka harekete geçti.

Katar'ın en çok ihracat yaptığı ülkeleri incelediğimizde Japonya, Güney Kore, Hindistan, Çin, Singapur ve Tayland olduğunu düşünürsek LNG'nin dünya üretim merkezine Katar'dan gittiğini daha net söyleyebiliriz.

Küresel savaşın bir diğer cephesine geçelim.

Çarşamba günü İran'da DAEŞ teröristleri parlamento binasını basarken aynı zamanda bir grupta Humeyni Türbesi'ne saldırı düzenledi. Uzun yıllar sonra İran'ın tam kalbinde gerçekleşen bu terör saldırısı uzun yıllardır savundukları istikrar adası söylemini bir kenara bırakmasına neden olacaktır. Her ne kadar ABD ve İsrail ile çatışıyormuş gibi görünse de İran'ın bu ülkelere karşı söylemden öteye geçmediğini açıkça görüyorduk. Batıya karşı gösterdiği şekilci söylemi ile bölgede yayılmacı politika izleyen İran'a Obama döneminde adeta destek çıkılmış ve uygulanan ambargo kaldırılmıştı. Ancak Trump döneminde İran'da gerçekleşen bu terör saldırısı İran'a yapılan "Dur!" ihtarı olarak yorumlanabilir. Çünkü bölgede Suudi cephesiyle anlaşan Trump'ın yönetimi bölgeyi yeniden dizayn etme çalışmalarına başladığını görüyoruz. Ruhani döneminde küreselcilerle ortak hareket eden İran 2017 başında Boeing firmasından 80 uçak almasının ardından geçen hafta 60 adetlik yeni bir sipariş daha verdi. ABD Başkanı Trump'ın Boeing'in gelecek başkanlar için ürettiği uçak siparişini iptal ettiğini düşünürsek Ruhani ile küresel sermaye ilişkisinin devam ettiğini söyleyebiliriz. Ancak diğer taraftan bu siparişlerin Rusya'ya karşı da bir hamle olduğunu da söylenebilir.

Uluslararası ilişkileri incelerken ekonomiden uzak düşünmemeli devletler arası dostlukların olmadığı ve çıkar temelli olduğunu bilmeliyiz. Böylece bir dönem iyi ilişkiler yürütülen bir ülke ile bir sonraki dönemde ilişkilerin kötüleşebileceğini daha net kavrayabiliriz.