Dolar (USD)
32.66
Euro (EUR)
35.41
Gram Altın
2511.33
BIST 100
10851.78
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


​Karamsarlık Affetmez

İletişimin hızlanmasının ve dijitalleşmenin faydalı bilgilerin yayılmasını sağladığı göz ardı edilemez. Ancak bu verimlilik denkleminde “bir ileri iki geri” gibi bir durum söz konusu. Faydalı dolaşımlardan çok zararlı dolaşımlarda boğulan bir sosyal medya kargaşası olduğu da gerçek.

Akıllı telefonların yaygınlaşmaya başladığı 2010 sonrası dönemde tamamen hazırlıksız dünyalıların maruz kaldığı internet zehirlenmesinden söz edebiliriz.

Malum biz milletçe teknolojiye düşkünüz ve akıllı telefonların en hızlı yaygınlaştığı toplumlar arasındayız. Dolayısıyla faydalı ve zararlı etkileri zerk eden internet ortamından nasibimizi fazlasıyla aldık. Teknolojik olma gayretimiz, zararlı içeriklerle sınanmaya devam ediyor. Doğruluğu ispatlanmamış sayısız bilgi, denetimsiz hâlde dolaşımda.

Bunlar öne çıkan en belirgin paylaşımlar komplo teorilerine dair olanlar.

Dünyanın İkinci Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş olarak isimlendirilen döneminde süper güçlerin güvenliğini tehdit eden komploların âdeta düellosu yaşanıyordu. Dünya kamuoyu, karşılıklı ajan trafiği kadar bu trafiğin belkemiği olan komploları da gündemden düşürmüyordu. Geri kalmış ve gelişmekte olan birçok ülkenin gidişatına yapılan derin müdahalelerle varlığı kesinleşen “derin devlet”in, Kennedy’nin ölümüyle ABD gibi özgürlük iddiasıyla kurulan bir ülkeyi dahi kıskacında tuttuğu anlaşılınca; nesillerin geleceği için dünyanın ne kadar güvensiz yer olduğu zihinlere yerleşti.

Coğrafi konum itibariyle dünyanın en karmaşık ve tehlikeli diyebileceğimiz bölgesinde ikamet eden bir millet olarak uzaktaki ve yakındaki ülkelerde yaşanan iç karışıklıkları ve bilfiil kendi ülkemizde yaşanan darbe, gizli darbe ve dışardan güdümlü yönetilme durumları hakkında hızlı, teoriden ziyade uygulamalı ve acılı bir öğrenme sürecinden geçtik.

Henüz çok yakın bir tarihte, 2016 yılında kanlı bir darbe girişimini tecrübe ettiğimiz düşünülürse komplolar ve teorileri konusunda hassas olmamız, kulaklarımızı ve gözlerimizi açık tutmamız da normaldir.

Öte yandan bu hassasiyetimiz bizi yönlendirmeci, güdüleyici, söylentileri saplantıya dönüştürücü etkilere son derece açık hâle getiriyor. İyi niyetli uyarıcıların yanı sıra, sureti haktan görünen güdümlü sahtekârların ve bölücü örgütlerin “derin” hamleleriyle yanlış uyarı ve alarmlarla gündemi devamlı indirgenen, faydalıdan ziyade faydasızların, beyhude işlerin konuşulduğu bir ülke hâline geldik.

Üstelik bu gündemle ve haber alma ile sınırlı bir mesele olmaktan çıktı. Gençlerin çılgınca tükettiği -okuma eylemi demeye dilimiz varmadığından tüketilen- distopik romanlar, nesillerin gelecek tasavvurunu, hayallerini karartan komplo teorileriyle dolu. Bu romanlar ve roman dizileri kısa zamanda sinemaya uyarlanarak kalıcı görsel birikimlere dönüştürülüyor, milyarlara varan hasılatlara ulaşıyor.

Batı’dan bize intikal eden “kazan kazan” sloganının tam manasıyla içini dolduran bir örgütlenme bu. Bu örgütlenmenin peşinden gidenlerin enseyi karartmaktan başka çaresi yok.

Kötümser gelecek tasarılarına dair bu önü alınmaz çoğaltım kampanyasına astrologlar, stratejistler hatta bilim insanları da eşlik edince ortaya gerçekliği hâlen tartışılmasına rağmen konuşulması normalleşen uzaylı istilaları, binbir çeşit kıyamet senaryolarıyla bezenmiş, insanı yaşatmaya yetemeyen olamayan bir dünya fotoğrafı çıkıyor.

Dijital iletişim sistematiğiyle bu fotoğrafı çoktan hafızasına kazıyan yeni nesillerin gelecekten ümitli olması mümkün mü?

Sonra intihar vakalarının artışından şikâyet ediyoruz. Şarkılardan filmlere, eğlence araçlarının her birinde bu zehirden belirli bir doz var. Engel olamıyoruz! Oysa karamsarlık affetmez.

Köklerinden, geçmiş dünya tecrübelerinden, asaletinden güç alamayan nesillerin ümitsizliğe kapılması ve mesnetsiz senaryolara aldanması normaldir. Burada kabahati onlarda değil, denetim açıklarına, eğitim parçalanmışlığına müsamaha gösteren sistemsizliğimizde aramalıyız. Yani kendimizde…

Bugün eğitimli, aydın/entelektüel ya da münevver olma iddiasında bulunan, isminin başına bir akademisyen ya da “uzman” ünvanı getirmekten çekinmeyen “bilir kişiler”in omzunun başlıca yükü, yeni nesilleri doğru gelecek tasavvuruyla yetiştirmektir.

Eğitim, kültür, bilim ve sanat alanında söz sahibi olup da bu yükten azade olan yoktur, ama görevini yerine getirmeyenler, meseleye duyarsız olmayı seçenler vardır.

Gençlerin aslı astarı belirsiz, iki ucu birleşmeyen, mantıksız, saçma ve karamsar bunca komplo teorisiyle zihninin meşgul edilmesi, onları belirsiz tehditlerin yaşanmamış tecrübelerin travmalarına teslim edilmesi demek. Bu vicdanlı toplum görevlilerinin göz yumabileceği bir tehdit değil.

Durmaksızın tüketilen karamsarlık aşısı “ucuz roman”larına, aynı ucuz içerikli ticari sinema ürünlerine, internette dolaşımda olan mesnetsiz komplo teorilerine karşı ayık nesillere ihtiyacımız var. O yollardan geçmeden, o yolların kaygan zemini hakkında bilgilendirilip somut uyaranlarla şuurlandırılmaları gerekiyor. Bunun da en doğru yolu, yanlış olanların yerine doğru kitap, doğru bilgi ve doğru film veya sanat eserlerinin konulması. Bu da eğitimci ve aile işbirliği ile mümkün.

Eğitim satıhlarımız değişti. Kara tahtanın yerini akıllı tahta aldı. Dolayısıyla eğitim dijitalleşti. Buna karşılık dijitalleşen dünyada akıllı telefonlardan yayılan sınırsız veriyle muhatap olan yeni nesilleri uyandıracak bir eğitime yer verilmiyor.

Dijitalleşme araç gereçle sınırlı değil.

Manevi/psikolojik dengesizliğe yol açan ve dijital araçlarla yayılan verilerim verdiği hasarın üstesinden gelebilecek kesin bir formülümüz de olmadığına göre, gençleri karamsarlıktan kurtarmak için daha fazla kaybedecek zamanımız yok.

Günümüz insanına ulaşan hakikatli, kaliteli, aydınlık işler var, ancak gençlerimiz o adreslerden haberli değil. İşte eğitime dâhil edilecek bir başlık da bu doğru adresler olmalı.

Komplolar yok değil ve olmaya devam edecek. Elbette gençlerimiz bu konuda bilgi sahibi olmalı ki bastığı yeri, dayandığı duvarı tanıyabilsin. Ancak komplo teorisi infiali, her şeyden ve herkesten şüphe eden güvensiz bir toplum inşasına sebep oluyor. Göz ardı edilmemeli, kulak arkasına itilmemeli.