Karahocagil'in kara haberi
Bir önceki yazımda Merhum Alaaddin Soykan’dan bahsederken “Şairlerin ölümü de garipçedir,” demiştim. Bu gün de şair dostum, büyüğüm Seyfettin Karahocagil’in kara haberini aldıydım. Şairler hatim grubunda ve daha önce de şairler grubunda onu tanımıştım. Hece şiirine duyarlı, hece şiiriyle şiirleri kaleme alan bir büyüğümüzdü.
Seyfettin Karahocagil üstadımızı daha önce de tanıyordum. Su Çıktı şiir akşamlarının kurucusu Eski Dursunbey kaymakamı ve eski Gap İdaresi başkanı Sadrettin Karahocagil dostumuzun amcasıydı. Sadrettin Bey’e, şairlerle programlar tertip etmek, onlarla yakın ve samimi ilişkiler kurmasının nedeni sorulduğunda “bizim ailemizde de bir şair var, amcam Seyfettin Karahocagil.” Ondan da bir iki şiir ya da mısra okurdu. Onun şiir hatıratından bahsederdi.
Şair Seyfettin Karahocagil ismine tâ o zamanlardan âşinaydım. Tıp profesörü olan oğlu Dr. Mustafa Kasım Karahocagil ile tanışmam, Seyfettin Hocamızla iletişimimizi daha da sıklaştırdı. Seyfettin Karahocagil üstadımızla telefonla görüşmelerimiz çok oldu. Yaz tatilinde Amasya’ya gidecektim. Şehir ve Nehir üzerine yazı serüvenime o da katkıda bulunacaktı. Yeşilırmak ile Amasya’nın efsanelerinden tutun da bu nehre ve bu şehre dair bütün bildiklerin, bana anlatacaktı.
Malum hastalık Koronavirüs, Türkçe ismiyle Taçkıran, önce hayallerimizi suya düşürdü, sonra sevdiklerimizi, dostlarımızı, üstatlarımızı bizden ayırdı. Amasya’ya gidemedik. O da memleketimize gelemedi. Urfa’yı ve Hz. İbrahim peygamber makamını ziyaret etmek istiyordu. Hatta Şairler Kur’an okuyor ve şiir okuyor programı vesilesiyle Urfa’ya gelecekti. Böyle bir planlama yapmıştık. Ayetlerin ışığında yazılan şiirlerimizi okuyacaktık. Şairin dediği gibi “Kardeşim İbrahim, bana putların nasıl kırılacağını öğretmişti, diyecekti.
Şairler Kur’an okuyor ve şiir okuyor programı gerçekleşmedi. Boyalı, yamalı edebiyata gösterilen iltifat maalesef dinî, irfanî bir edebiyata gösterilmemiş ve Kur’an ışığında şiir okuyan şairleri Urfa’da, makam-ı İbrahim’de ağırlayamamıştık. Sonrası, sonrasında da Korona engel olmuştu bu muazzam buluşmamıza.
Seyfettin Hocamızın da içinde bulunduğu şairler grubunda şiirlerimizi, son zamanlarda interaktif ortamlarda birbirimize gönderiyor, orada değerlendirmeler yapıyor ve orada birbirimize iltifatlar ediyorduk. Hâlbuki edebiyatın yüzü, halka dönük olmalıydı, millete dönük olmalıydı. Şiirle uğraşan bir avuç insan olarak bunun çabası ve gayreti içindeydik. Ama gel gör ki şairin naifliği, inceliği onu bazı şeyleri sürekli talep etmekten alıkoyuyor. Modern zamanların şairleri klasik zamanların şairlerine gıpta ile baksa yeridir. Hani o paşalar, konaklar, şair muhitleri…
Yazıya başlarken şairlerin ölümü de garipçeydi demiştim. Şair Seyfettin Karahocagil, seksenine merdiven dayamıştı. Epeyce şiiri vardı. Şiirleri gün yüzüne de çıkmıştı. Eleştiri ortamlarını da görmüştü. Ama kaderin cilvesi o, hastaneye yattığında şiir kitabının basımı gerçekleşmiş ve alelacele ona bir kitap yetiştirilmişti. Kitaba, ismi kendisi vermişti.
“Kara Hoca Divanı”
Seyfettin Karahocagil, hastaneye kaldırıldığında da kendi kara haberin ilk haberini vermişti şair dostlarına. “Korona bizim kapıyı çaldı. Hastanedeyim. Dualarınıza muhtacım. Selam ve muhabbetle.” Yirmi Dört Kasım günü vefat etti. Kitabını imzalı olarak alamadık. Üzgünüz.
Oğlu Prof. Dr. M. Kasım Karahocagil, onun vefatı dolayısıyla bir şiirini göndermişti. Şiirden iki kıta buraya almak istiyorum.
Dünya çıkışında kapıyı vurdum,
Dediler çilen var çek de öyle gel…
Kapının önünde günlerce durdum,
Var git günahları dök de öyle gel…
…
Vuslat sevdasıyla eğer doldunsa,
Hazırlanmak için abdest aldınsa,
Emr-i Hakk’a gerçek teslim oldunsa,
Dön beyaz bayrağı dik de öyle gel…
Fakir üstadın bir dörtlüğüne nazire babında şunları söylemişti.
Dünya sürgününü bitirdiysen eğer
Evlad-ı iyaldan geçtiysen eğer
"İrci" çağrısına uyduysan eğer
Üç günlük saltanat bu kır öyle gel..
Ruhu şad olsun, makamı âli mekanı cennet olsun.