Karabağ boşaltıldı, sıra Kuzey Suriye'de
Azerbaycan’ın Karabağ bölgesi 30 yıl önce Ermenilerce işgal edilince, bölgede yaşayan bir milyon yüz bin Azeri Türk yurdundan sürülmüştü. Üç yıl önce Azerbaycan Karabağ Zaferi ile topraklarını geri almış ancak Ermenistan, altına imza attığı ateşkes anlaşmasına uymamıştı. Bir yandan bölgeyi gayri resmi olarak silahlandırırken bir yandan da Ermeni teröristleri takviye etmişti.
Azerbaycan’ın başlattığı ve 24 saatte neticelenen antiterör
operasyonu diğer adıyla İkinci Karabağ Zaferi ile bu takviyeler yerle bir
edilmiş, askeri yığınak tamamen imha edilmiş, Karabağ’daki ermeni militanlar
teslim bayrağını çekmişti. Bu operasyonda Azerbaycan 192 şehit verdi. En
önemlisi de 30 yıl önce bölgeye yerleştirilen 120 bin civarındaki Ermeni nüfus,
kendi iradeleri ile bölgeyi terk edip Ermenistan’a geçerek Karabağ’ı boşalttı.
Başta Fransa ve Almanya olmak üzere Avrupa Birliği,
Azerbaycan – Ermenistan anlaşmazlığına müdahil olmak istiyor. İspanya’nın
Granada kentinde yapılan Avrupa Siyasi Topluluğu toplantısının ardından
yapılacak zirveye Azerbaycan Lideri İlham Aliyev’in Türkiye katılmıyor diye
rest çekmesi oldukça anlamlıydı. Bunun üzerine toplantı tek taraflı olarak
Paşinyan’ın katılımı ile yapıldı. Gündeme ise Azerbaycanlı gazeteci Fikret
Doluhanov’un, AB Konseyi Başkanı Charles Michel’e şu sorusu damga vurdu:
“AB, Karabağ’dan ve Ermenistan’dan göç etmek zorunda kalan
bir milyon Azerbaycanlı hakkında neden 30 yıl boyunca sessiz kaldı ve şu an
niye Ermenistan adına konuşuyor?”
Azerbaycan çok süratli bir şekilde Karabağ’ı mayından temizlemeli
ve 30 yıl önce yurtlarını terk etmek zorunda kalan Türkleri yeniden bölgeye
yerleştirmelidir.
***
Geçen haftayı Van Gölü çevresinde geçirdim. Perşembe akşamı
İstanbul’a dönmek için Tatvan’dan otobüse binerek Van Hava Limanı’na doğru yola
çıktım. Önden ikinci sırada otururken yanımdaki kişiyle tanıştık ve birdenbire devlet
ve Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında ileri geri konuşmaya başladı. Benim
yanlışlarını düzelteceğimi tahmin etmemişti.
Olay bir anda PKK ve Kürt meselesine geldi. Otobüsün ön
tarafı tamamen dikkat kesilmiş, başlar bize doğru yönelmişti. Kürtlerin
geçmişini bilmedikleri için tahmini olarak atıp tutuyorlardı. Ben kaynaklara
dayalı olarak Kürtlerin geçmişi hakkında belgelere dayalı bilgi verince hepsi
susmak zorunda kaldı.
Fakat gördüğüm kadarıyla inanılmaz bir şartlanma vardı.
Yanımdaki kişi Kürt demek PKK demek diye tutturunca, “Senin yakınlarından kaç
kişi PKK’ya katıldı” diye sordum. Başta iki oğlu olmak üzere aileden 18 kişinin
PKK bünyesinde mücadele ettiğini söyledi. Neredeler diye sordum. “Şu anda hepsi
de Kuzey Suriye’de” dedi. “ABD’den aldıkları 300 dolar için mi savaşıyorlar” sorup,
oğullarının ve yakınlarının Türkiye’ye dönmesi için çaba göstermesini tavsiye
ettim. Ancak verdiği cevap “Döneceklerini sanmıyorum. Bizim bir davamız var ve
bu dava için bazen can vermek gerekir” şeklindeydi.
PKK tarafında olanların bu önyargıları ve şartlanmışlığı
karşısında devletin bir an önce geniş çaplı bir rehabilitasyon programı
başlatması şart. Terörle mücadele ederken, kirlenmiş beyinleri de temizlemeliyiz.
Üzerinde durulacak en önemli şey ise terörle Kürt meselesinin kesin çizgilerle
aynı şey olmadığının anlatılıp tüm zihinlere yerleştirilmesi olmalı. PKK’nın
silahlı kanadına karşı mücadele edilirken, Doğu ve Güneydoğu’da Türk ile Kürdün
birliği ve kardeşliği her yönüyle güçlendirilmelidir. Milli birliğimiz ve
toplumsal bütünlüğümüz ancak o zaman sağlanabilir.