KARA ELMAS'TAKİ 'HİKMET'
"Hikmet" kavramı bizim geleneğimizde her zaman olumlu çağrışımlara sahiptir. Bir yandan "Hikmet, Mü'minin yitik malıdır; onu nerede bulursa alır" şeklindeki Hz. Peygamber'in (SAV) hadisine atıfla kazandığı anlamdır ki, Müslümanların tarih boyunca kendileri dışındaki kültür, birikim ve bilgi ile sağlıklı ilişkiler kurmasını temin eden bir faktör olmuştur. Diğer yandan, daha geniş düzlemde, meydana gelen bir olayın arkaplanında var olan ve insanın fark edemediği ama hissettiği bir ilişkiye atıfta bulunur ki, "hikmetin sual olunmaz" şeklinde dile getirilir.
11-12 Aralık tarihlerinde Bülent Ecevit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tarafından "Akademide Felsefe, Hikmet, Din" başlıklı bir sempozyum düzenlendi. Kıymetli dostum ilahiyat fakültesi dekanı Bayram Ali Çetinkaya, daha bu göreve geleli 4 ay olmasına rağmen böyle büyük bir organizasyona imza attı. Kendisini tebrik etmek isterim. Benim de davetlisi olduğum bu sempozyuma katılmak beni çok onurlandırdı. Bu açıdan organizasyon için sayın rektörden öğrencilere kadar herkese teşekkür ederim.
Sempozyuma Türkiye'nin bu konuda birikimi diyebileceğimiz ilim adamları katıldı. İlhan Kutluer, Mehmet Erdoğan, Şafak Ural, Celal Türer, Turan Koç, Murtaza Korlaelçi, Ali Durusoy, Ahmet İnam bu isimlerden sadece bir kaçı. Doğrusu zorlu kış şartlarında farklı şehirlerden Zonguldak'a giden bu hocaların "hikmet"in içeriğine uygun gayretlerini doğrusu takdir etmek gerekiyor. Yaşları bizden büyük bu hocalarımız, büyük bir vefa örneği göstermişler ve aslında kendilerinden sonraki nesle sorumluluğun anlamını örnek oluşturarak anlatmışlardır.
Sempozyumda farklı konularda tebliğler sunuldu. Ben de "Sosyolojide Hikmet ve Hikmette Sosyoloji" başlıklı bir tebliğ sundum. Çoğunluğunu öğrencilerin oluşturduğu dinleyicilere, tam da üzerinde çalıştığım sosyoloji ve Hikmet arasındaki ilişkileri anlatan bir çerçeve çizmeye çalıştım. Özellikle Batılı sosyal bilimlerin ve sosyolojinin krize girdiği bir zaman diliminde, "hikmet"in sosyolojide nasıl içeriklendirilebileceğine dair düşüncelerimi sesli olarak dile getirdim. Tam da bu arada geçen sene gerçekleştirdiğimiz "İslam ve Sosyoloji" isimli çalıştayımızın aynı adla Ensar yayınevinden yayımlandığı müjdesini vermeliyim. Bilhassa sosyolojinin batılı karakteri ve içeriğini problem yapan sosyoloji meraklıları için bu kitap, önemli teorik ve metodolojik açılımlar içermektedir.
"Hikmet" kavramını bir sempozyum düzeyinde tartışmamızın kanaatimce özel anlamları var tabii ki. Batı ile modern zamanlardaki karşılaşmamızda, belki bu zamana kadar daha çok batılı sosyal bilime dair kavram ve düşünceler, kendi dünyamıza tercüme edildi. Ama şimdi bunları sorguluyor ve kendi dünyamızla temasa geçmeye başlıyoruz. Felsefe, mantık, Kelam, fıkıh vb. bütün ilimlerimizin tarihi geçmişine dair yolculuklar yapıyor, belki geleneğimiz içinde önemli olan ve geleceğe dair yön göstericiliği bulunan önemli ilim adamlarımızı okumak, araştırmak ve bugüne taşımak yönündeki çabalarımızı genişletiyoruz.
İşte hikmet üzerine duruşumuzun da tarihin bu anında böyle bir anlamı var benim için. Belki bugün, hala ödünç aldığımız kavramlarla konuşulmaya devam ediliyor. Ama tartışmalar ve araştırmalar devam ettikçe, hikmet gibi nice kavramları tüm dünyaya bir öneri biçiminde sunabileceğiz. Aslında tüm dünya bizi bekliyor. Çünkü Batı dünyası ve onun kendisini yeryüzünde yegane hakim olarak gördüğü paradigması, biz kendimizi buldukça kenarlara çekilmeye mecbur olacaktır.
Bu sempozyum, aslında "hikmet"i her yerde aramaya devam etmemiz gerektiği konusunda bize farklı göstergelerle görünür olmuştur. Yıllarca yerin altında yoğun emeğiyle kömür üreten tüm Zonguldaklı çalışanların "kara elmas"la özdeşleşen tarihi ve kaderi de, bu hikmetin bir başka boyutunu bize gösteriyor.