Kapkarışık günler gelecek
Dünyanın içinde bulunduğu sarmalın en büyük sebebi, güç
dönüşümüne direnen tarafların oyunları ile yükselen güçlerin
pervasızlıklarının çekişmesi aslında...
"Osmanlı’nın paylaşımı" gündemi geldiği zaman insan hakları, demokrasi ve üstün
ahlâk konusunu rafa kaldıran Batılıların, çıkarları
için Sevr'idayatması hümanist ve liberal duruşların
nasıl da umursanmadığını gösterdi.
Dış politikada çıkarların gündemden hiç düşmediği bir
dünyada yaşıyoruz hâlâ...
Rusya’nın güçsüzlüğünden faydalanarak SSCB’nin dağılması öncesinde
verilen sözleri bir çırpıda unutan NATO ile Rusya’nın Ukrayna’da
işgal ettiği bölgelerde Rusya’ya katılım referandumlarını uygulaması; çıkar
merkezli başka bir emperyal dürtünün göstergesi...
Biz ise garip bir şekilde “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesinden
hiç taviz vermiyoruz.
Birleşmiş Milletlere katıldıktan sonra sınır hareketlerini kabul
etmeyeceğimiz beyanı Misakımillî hayalimizi sessizce tarihe
gömmemiz anlamına gelmişti.
O dönem ülkenin üretim gücünün yetersiz olması, askeri
gücünün ise tehditlere karşılık veremeyecek nitelikte olması
Türkiye’nin "pasifist" bir politika gütmesine neden
oldu.
İkinci dünya savaşında ve sonrasında BM’ye girerken
pasifist pozisyon devşiren Türkiye’nin NATO konusunda yükselen Kore’ye
asker gönderme isteği aslında güç hesaplarında geride kalışına
aradığı çözümü bulduğunu gösterdi.
O zamanlardan 2000’lere kadar NATO’nun "sadık bir
partneri" olan Türkiye’nin ABD kaynak ve
teknolojileriyle Türk askerinin savaşçı karakterinin birleştirince
neler yapabileceğini ortaya koyduğu pek çok görev hayat buldu.
Milenyumdan sonra “Yeşil Terör” korkusunda Irak ve Afganistan’da
aldığı tavır ise tüm sürecin, "kontrolü dışında gelişmesini
engelleyen" büyük bir çabadaydı.
Gelinen noktada PYD’nin sınırın öteki tarafında ABD tarafından
silahlandırılması ve bu teröristlerin Suriye’de Türkiye
kontrolündeki bölgelere kışkırtma saldırılarını artırması ile Yunanistan’ın
aynı dili benimsemesi tesadüf değil.
Amaç Türkiye’yi kışkırtarak Batı Bloğundan tamamen
dışarıda bıraktıracak bir düşmanlığı ve ötekileştirmeyi başlatmak.
Türkiye Cumhuriyeti’nin "devlet aklı" 2000
yıldan fazla bir tarihe sahip...
Bu gerçeklik güç dengelerinde çeşitli şekillerde konumlanmamıza neden
oluyor.
Yoksa 100 yıl önce kurulan yıkık dökük bir ülkenin, dünyayı
dönüştürecek hiçbir teknoloji ile ekonomik harekete
kaynaklık yapmadığı hâlde ilk 20 ekonomi içinde kalmasını tesadüf mu
sayıyorsunuz?
Böyle bir şey mümkün değil!
Aynı devlet aklı işlemeye devam ediyor.
Karadeniz’deki komşumuz Rusya’nın ilan ettiği kısmi seferberlik daha
önceki tehdit algılamalarımızın aksine ülkemizin gündemine bile girmedi.
Halbuki çok daha azını yaptığı için ortalığı ayağa kaldırdığımız birçok
dönem olmuştu.
İran’da tohumu atılan, Soçi’de filizlenen, Özbekistan’daki Şanghay
İşbirliği Örgütü Zirvesinde kendini göstermeye başlayan bir politikasının
sonucu bu aslında...
Bu süreçte ise zamana kadar uluslararası hukuka bağlı kalan Türkiye’nin BM kürsüsünden
KKTC’yi tanıma çağrısı bir tesadüf değil.
Rusya’nın KKTC'ye direkt uçuşları açma vaadi
de öyle...
Rusya’nın derdi, al gülüm ver gülüm, demek...
Daha önce NATO’daki çok güvenilir dostlarımızın önümüze
getirdiği Misakımillî davamıza
dayanan al gülüm ver gülüm politikası şimdi de Rusların
gündemine geldi.
Oyuna alet olmanın tarihimize getireceği kara leke bir yana
topraklarımızdaki kurguları ateşleyeceği gerçeği başka bir yana...
Savaşmadan almak, yıkılmadan yükselmek için çabalayan Türkiye’nin ortaya
koyduğu bu diplomasiyi dikkatle takip eden herkes görür.
Yeni kurulan dünya düzenini kullanarak, hâkim dünya
düzenine gözdağı veren Türkiye’nin iç politikası da bu mesajı alıyor.
Altılı masanın lideri olma durumunu “ortak adaylık” statüsüne
taşımak isteyen Kılıçdaroğlu’nun partisinden istediği destek karşılık
buldu.
Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun CHP Genel
Başkanı’na tam destek vermesi süreçte anlamlı bir duruş olacak.
Ama unutmamak gerekiyor.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in vereceği karar olmadan bu iş olmaz.
AK Parti’nin küskün oylarının muhalefete kayma ihtimalinin düşüklüğü HDP oylarının
daha kritik olduğu sonucunu beraberinde getireceği için İYİ Parti’nin
atacağı fazla bir adım kalmadı.
Kılıçdaroğlu için en anlamlı çözümü; Meral hanımın Cumhurbaşkanı yardımcısı
olarak ilan edileceği aynı ABD’deki gibi ikili isimle seçime gitmek olacak.
Başarması zor bir süreç olsa da muhalefeti birleştirebilecek en makul
senaryo bu.
AK Partili eski isimlerin, ne yapacağı çok önemli olmasa da
vereceği desteklerin veya kösteklerin rotayı etkilemeyeceği ama yelkene rüzgar
dolduracağı süreç geliyor.
Bu yürüyüşü başaramazlarsa o zaman her bir genel başkanın tek
tek aday olduğu bir senaryoya doğru gideceğiz.
Cumhur İttifakının bu süreçte art arda politika açıklaması ve
ekonomide iyileşmeyi yakalaması küskünleri toplayarak hesapları altüst
edebilir.
9 aylık zorlu maratonda atılacak daha çok adım var.
Ama sahanın siyasetten beklentisi çok açık: Ya şimdi adım atın ya da
çekilin!