Kapanmayan yara Filistin
Biz
kendimizi biliyoruz bileli, İslam diyarının birçok yerinde işgal, sömürü,
katliam ve talan var. Özellikle Filistin, ümmetin hiç kapanmayan yarası olmaya
devam ediyor. Son yıllarda özellikle Ramazan, Kadir Gecesi ve bayramlarımızı
zehir ediyorlar. 2023 yılının ilk ayına 40 şehit vermiştik. İşte, 11. Ayında Aksa Tufanında ise binlerce şehit
veriyoruz. Bu melun ve bir o kadar da küresel çeteler tarafından şımartılan bir
avuç Siyonist’e haddini bildirmek zamanı gelmedi mi? Filistin be İslam
diyarında sürgit devam eden mezalime dur demek için ümmet olarak hepimizin
sorumluluğu vardır. Buna bir farkındalık olması ümidiyle bazı notlar
paylaşalım.
·
Filistin Allah'ın (cc) vahiy için seçtiği
merkezlerdendir. Dolayısıyla orada birçok peygamberin hatıraları vardır. Böyle
değerli bir yerin korunup gözetilmesi hakkı sadece Müslümanlar verilebilir.
Çünkü hiçbir peygamber arasında fark gözetmeksizin hepsine iman edip saygı
gösterenler, sadece Müslümanlardır.
·
Müslümanlar her yere olduğu gibi, Kudüs’e de
sadece İslam’ı götürmek için gitmişlerdir. İşgal ve talan için değil. İntikam
histerisiyle kan dökmek, ülkeler veya şehirler harap etmek için değil. Ama
diğer milletler tam tersine; işgal, katliam ve talan için gelmişlerdir. Tarih
bunun şahidi olduğu gibi, şu an haçlı ve Siyonist ittifakının İslam diyarında
uyguladıkları da bunun net delillerindendir.
·
Başta Yahudiler olmak üzere, değişik renkte
kâfirler, bizim mahalleden onlara kananlar, hep ihtilafları körüklemişlerdir.
Etnik, dini, mezhebi, fikri hangi ihtilaf olursa olsun. Hatta yeterince ihtilaf
yoksa bunu kendileri oluşturmuşlardır. İşte bizim ümmet olarak şu an ki
halimiz… Sonra ihtilaflardan iftiraklar oluşturmak ve derken bu fitnelerle
zaafa uğrattıkları milletleri, sömürmeye devam etmişlerdir. Özellikle
Siyonizm’in temel ilkesi, “ferrik tesud / böl ve yönet” dir.
·
Tarihin
her döneminde başta Şia olmak üzere, düşmanla ittifaklar kuran hainler
olagelmiştir. Günümüzde de bu net olarak görülmektedir. Şia, tekfirci
haricilik, sünnet düşmanı reformistler, paralel çete, Evrenesoğlu, çakma
mehdiler, kedicik babası vb. manivelalar, örneklerden bazılarıdır.
·
Tarih
boyunca insanlık İslam’ın kardeşlik ve ümmet ruhundan uzaklaştıkça, hem dünyayı
kendine zindan etmiş, hem de ahirette azaba müstahak olmuştur.
·
Ümmet kendi arasında birlik oldukça yücelmiş,
ihtilaf ve iftirak ettikçe de zelil ve perişan olmuştur. Bu günkü zilletten
kurtulmanın de tek çaresi yine birlik beraberliktir. Dolayısıyla ümmetin
vahdeti için çalışmak farz, aksine bölünmek veya buna yönelik tavır ve çabalar
ise haramdır.
·
Öze değil de süs ve tezyinata önem vermek, hem
israf yönüyle hem de gücü asıl gerekli yerlere harcamamak açısından bir cürüm
olup, gazabı ilahiye sebep olabilir. Nitekim Osmanlının zayıflamaya başlaması,
lüks ve şatafatlar sonrası başlamıştır. İslam tarihinin nice devreleri de bunun
açık delilidir. Son yıllarda Allah'ın
(cc) imkân ve fırsatlar verdiği kimi kişi ve çevrelerin, lüks ve konfor
düşkünlüğü, israf ve savurganlıkları, bu konuda tarihten yeterince ders
almadığımızı gösteriyor.
·
Hak hukuk, ahde vefa ve mertlik, sadece
İslam’dadır. Kâfirler sadece güçten anlarlar. Güç Müslümanların elindeyken, onu
adalet, barış ve esenlik için kullanır. Ama güç kâfirlere geçinde, gücü işgal,
katliam, sömürü ve talan için kullanmışlardır ve kullanıyorlar.
·
İmkân ve fırsatları ümmet lehine değerlendirmek,
çok önemli bir siyasi taktiktir. Derler ya: “yiğit pir düşer, fırsat bir
düşer.” Bugün batılılar tüm fırsatları; kendi lehlerine ve ümmetin aleyhine
değerlendirmektedirler. Ama İslam âlemi olarak bizim nice idarecilerimiz, biraz
olsun bundan ders almamaktadırlar. Bir asırdan fazladır, nice fırsat ve
imkânları çarçur ediyorlar. Krallar, emirler, başkanlar, sisiler vs. Bu
zavallılar, Saddam, Kaddafi, Şah Rıza Pehlevi ve benzerinden de ibret
almıyorlar. Hakka ve halkına dayanmayan liderler, kullanım süreleri dolunca,
tarihin çöplüğüne atılıverilirler.
·
Batılılar
batıllarında birleşmek için çalışırken, biz ise güneş gibi bir hakikate
sahipken ve bu hakikat her hâlükârda bizi birliğe beraberliğe çağırırken,
onların bizi bölmeye çalışma planlarını görmeyerek faka basmaya devam ediyoruz.
Yaşadığımız bunca işgal, katliam, sömürü ve talanlar bile uyanmamıza yetmiyor.
Nasıl derin bir gaflet uykusu Allah (cc) ım!
·
Güçlü, güvende, huzurlu ve aziz olmak,
kendimizden olan ümmetin parçalarıyla birleşmektir. Ne pahasına olursa olsun,
ümmet birliğini sağlamaya çalışmaktır. Batılılara sırtımızı dayayarak kazanılan
mevki, makam ve menfaatlerin hepsi geçicidir. Şu kısacak ömrümüzde batılıların,
bizden de kendilerinden de onlarca insanı harcadıklarına şahit olduk. Onlar
için sadece çıkar, menfaat ve dünyalık hazlar vardır. Onlar ancak istismar
ettikleri zaman sizinle dost görünürler. Çıkar ve menfaatleri bittiği an bozuk
para gibi harcayıverirler.
·
Ümmetin güçlü ve özgür olması, sadece ümmet için
değil, tüm insanlık için de elzemdir. Zira ümmet, gücü; adalet, barış, esenlik
ve tüm insanlığın huzuru için kullanır. Ama ümmet ve insanlık düşmanları öyle
mi?
·
Sosyal,
kültürel ve ruhi işgal, fiziki işgallerden çok daha etkin ve tehlikelidir.
Yıkılan şehirleri ve ülkeleri yeniden imar edersiniz. Kaybettiğiniz tüm
dünyalıkların yerine yenilerini koyarsınız. Kayıp gibi görünen insan gücü ise
asla kayıp değildir aslında. Çünkü Allah (cc) yolunda şehit olmak en büyük
makamdır ve her müminin hayalidir. Ama yıkılan iman ve fikirlerin imarı
neredeyse imkânsızdır. Bedeni yaralanan yaralılarınızı tedavi edersiniz. Ama
imanı, fikri, anlayış ve mürüeti yaralanan nesli tedavi çok zor, hatta belki de
imkânsızdır.