Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
34.78
Gram Altın
2507.49
BIST 100
9693.46
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

04 Ekim 2021

Kaosilasyon

Üç yıl önce…

2 Ekim 2018…

Gazeteci Cemal Kaşıkçı, evlilik işlemleri için Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğuna girdi, giriş o giriş; bir daha çıkamadı.

Katil belli: başta Veliaht Prens Muhammed bin Selman olmak üzere Suudi Arabistan’ın üst düzey yetkilileridir.

Cinayetin özellikle İstanbul’da işlenmesi için planlar yapıldığı anlaşılıyor.

Çünkü terörün siyasi uzantılarının ve işbirlikçilerinin hemen Türkiye’ye karşı saldırıya geçmeleri, Türkiye’yi katil ilan etmeye kalkışmaları bunun delillerindendir.

Katillerin, içlerinden Kaşıkçı’ya benzeyeni, Kaşıkçı’nın kıyafetlerinin giydirip özellikle kameralara görüne görüne Sultan Ahmet Camiinin lavabosuna göndermeleri kaos planıdır.

Cinayetin hemen sonrasında daha faillerin ortaya çıkarılamadığı dakikalarda kürsülerden salyalarını akıta akıta Türkiye’de can ve mal güvenliğinin olmadığını söyleyenler de bu kaos ittifakının taşeronlarıdır.

Türkiye, bu cinayetin faillerini ortaya çıkaramasaydı, iç te ve dışta çok büyük bir saldırıyla karşı karşıya kalacaktı.

Zaten aylar öncesinden Türkiye’de “dikta” yönetimi olduğunu, gazetecilerin tutuklandıklarını söyleyerek kaos zeminini oluşturma çabasındaydılar.

Cinayetleri darbelerin oluşmasında aparat olarak kullandılar.

Eğer katiller tespit edilemeseydi, Türkiye’yi katil ilan ederlerdi. Hâlâ maktulün cesedine ulaşılamaması, olayın vahametini artırmaktadır. İlanihaye bunun devam edebileceği düşünülürse Türkiye üzerinde oynanan oyunun ne kadar korkunç olduğu anlaşılacaktır.

“ Dünyaca ünlü gazeteci Cemal Kaşıkçı Türkiye’de İstanbul’un göbeğinde kayboldu.” Benzeri manşetlerin haberlerin ülkeyi sonu bilinmez, kestirilemez mecralara sürükleyeceği aşikâr değil mi?

Türkiye’de cinayet öncesi ve sonrası olaylara bakıldığında kaos planları daha net ortaya çıkmakta.

Cemal Kaşıkçı’nın katledilmesinden sadece üç ay önce 24 Haziran’da Türkiye’de erken genel seçimler yapıldı. Bu seçimle birlikte Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de fiilen yürürlüğe girdi.

Bir ay sonra (ağustosta) döviz kuru üzerinden ekonomik saldırıyı Londra’dan başlattılar. Bunu ABD Başkanı Tramp açık açık söyledi.

Bu saldırılar devam ederken 2 Ekim’de de Kaşıkçı’yı katlederek krizi derinleştirmek istediler.

Aynı günlerde Almanya’da Sarosçularla kapalı kapılar ardında görüşmeler yapanların Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı rüşvet almakla, cinayete ortak olmakla itham etmeleri asla tesadüf değildir.

Bu cinayetle amaç; Mart 2019’da yapılacak olan belediye seçimlerini de sabote etmekti. Tıpkı, Gezi kalkışması,17/ 25 Aralık kumpaslarında ve 1/19 Ocak 2014’te MİT tırlarına yapılan saldırılarda olduğu gibi Mart 2014’te belediye ve Ağustosta yapılacak olan Cumhurbaşkanı seçimlerini provoke etmek gibi...

Şubat 1979’da gazeteci Abdi İpekçi öldürüldü.12 Eylül’de darbe yapıldı.

1990’lı yıllarda faili meçhullerle (24 Ocak 1993 Uğur Mumcu’nun öldürülmesi) ve terörle 28 Şubat sürecini hazırladılar.

3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra Ekim 2003’te “ Ordu Göreve” pankartlarıyla yürüdüler.

17 Mayıs 2006’da Danıştay saldırasıyla ve 2007’de Hrant Dink ve Zirve Yayınevi katliamlarıyla 2007’deki Cumhurbaşkanı seçimini sabote etmeye çalıştılar.

22 Temmuz 2007 erken genel seçimlerden sekiz ay sonra ( Mart 2008 ) iktidar partisini kapatma girişimi,

12 Haziran 2011 genel seçimlerden beş ay sonra 28 Aralık’ta Uludere katliamı ve 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı ve Başbakan’ı tutuklama girişimi,

2015’in 7 Haziran’ında yapılan genel seçimler sonrasında terör olaylarının artması, özyönetim ve özsavunma söylemleri sonrası 15 Temmuz 2016’da işgal ve darbe teşebbüsü, kaos planlarının küresel çapının göstergeleridir.

Türkiye’yi Karabağ’da, Libya’da, Doğu Akdeniz’de, Suriye’de “yayılmacı” görenler, bildiriciler aynı zamanda bu kaosilasyonun paydaşlarıdır.

BM Raportörü Callamard: “Kaşıkçı Raporu nedeniyle ölüm tehdidi aldım.”diyor, BM suskun.

Ayrıca, Katar’dan para aldığına dair iftiraya da maruz kalmış.

İftira da aynı…

Şimdi neden “Dünya Beş’ten Büyüktür”ü daha iyi anlamak için tek başına mazlum Cemal Kaşıkçı yetmez mi?