Kaos
Ortadoğu'nun hali her zaman karmaşık olmuştur, Ancak bu dönem bölgedeki gerilimde, devasa bir artış yaşanıyor. Eskiden devletlerarası çatışmalarda kırmızıçizgiler dikkate alınırken, günümüzde bu çizgiler büyük ölçüde aşılmış durumda. Devlet dışı aktörlerin kullanılmasının da, bunu daha karmaşık hale getirdiği malumunuz. Bu bağlamda “BÖLGENİN KÖKLÜ DEĞİŞİMLERE SAHNE OLACAĞINI” tahmin etmek, çokta abartılı sayılmayacaktır. Mesela DÜZ MANTIKLA ele aldığımızda; İran’ın yıllarca etkinliğini artırmak için izlediği Şİİ HİLALİ politikasının, şimdilerde Tahran için ciddi yük haline geldiğini görebiliyoruz. Keza Irak’taki mezhep çatışmalarında, Suriye İç Savaşında ve Yemen’deki kaosta vekil güçleriyle yer alan İran’ın, ekonomik ve silah kaynaklarını ciddi manada tükettiği yadsınamaz konumda. Belki de Tahran Yönetimi, Sana, Şam ve Bağdat’taki vekil güçlerinin, İsrail tarafından hedef almasına bu sebeple cevap veremedi ŞUANA KADAR. Ama İran politikalarında kilit öneme haiz bu güçlerin vurulmasının, Tahran’ın bölgesel etkisini azalttığı da ayan beyan ortada.
Bu perspektifte düz mantığı bırakıp KONUYU BİRAZ
İRDELEDİĞİMİZDEYSE, bam başka bir tablo ile karşılaştığımızı söyleyebiliriz
aslında. Öyle ki İran eski Cumhurbaşkanının; “Biz Afganistan'ın işgalinde
Amerika'ya yardım ettik. Sonra Irak'ın işgalinde de yardım ettik. Buna rağmen
Bush bizi şer odağı olarak ilan etti" sözleri, bizlere şüphelenmek için
gerekli veriyi sunmuştu. Dahası İran’ın Hizbullah’ı gönderdiği Suriye’de, ABD
ve Rusya işgalinin sürmesi de buna ilave edebilirdi. Tabi İran tarafından
Hizbullah’ın konuşlandırıldığı Lübnan’da, yıllardır doğru düzgün bir hükümet kurulamaması
da cabası. Hal böyle olunca İran acaba, “bölgesel yayılmasına göz yumulması
karşılığında mı farklı tavır sergilemişti GEÇMİŞTE” diyebilirsiniz doğal
olarak. Elbette bunu bilememiz imkânsız. Lakin DÜNE KADAR İran politikalarının,
belli odakların değirmenine su taşıdığı İZLENİMİ VERDİĞİ maalesef açıktı. Sonuçta
Şam’da Büyük Elçiliği yerle bir edilmiş ve önemli adamları suikasta uğramasına
rağmen suskun bir İran söz konusuydu.
Yanlış anlaşılmasın sakın! İsrail’e karşı DESTAN YAZAN İran
hakkında, hüküm verme niyetinde değiliz kati surette. Sadece geçmişte İran’ın
izlediği hatalar hakkında, fikir jimnastiği yapıyoruz sebep sonuç dairesinde.
Kaldı ki şayet böyle bir şey söz konusu olsa dahi, İran’ın er yada geç HEDEF
OLACAĞININ ARTIK İDRAKİNE VARDIĞI muhakkak. Takdir edersiniz ki İran’ın
İsrail’e yönelik başlattığı füze saldırısının, özetle bu anlama geldiği de net.
Çünkü TEO POLİTİK SAPLANTILARIYLA hareket eden İSRAİL ile yanına aldığı EVANGELİST
ve ANGLOSAKSON aklın; Gazze, Lübnan derken Suriye, Irak ve İran’ı da planlarına
dahi edeceği aşikârdı. Belki bu plan top yekûn bir savaş olmayacaktı. Zira
Lübnan’ı bir kısmını işgal eden İsrail’in, diğer kısmında bir iç savaşı
körüklemesi; akabinde bu ateşi Suriye’ye taşıması; aynı esnada da Irak Kürt
Yönetimine “bağımsızlık ilan ettirerek”, Irak’ı karıştırması; son kertede de
bölgede İSTEDİĞİ YÖNETİMLERİ kurup, yavaş yavaş Büyük İsrail’i temellendirmesine
değin bunun bir sürü yolu mevcuttu. Ama bu senaryoda bile hiçbir şeyin, bazı
önemli tesislerinin vurulmasını engellemeyeceğini İran çok iyi biliyordu.
O yüzden “Türkiye’nin olacakları önceden kestirip, önlem
alması hayati bir önem taşıyor” diyebiliriz şu aşamada. Zaten
Cumhurbaşkanımızın da; "İSRAİL, LÜBNAN'DAN SONRA VATAN TOPRAKLARIMIZA
GÖZÜNÜ DİKECEK" sözleriyle bunu işaret ettiği şüphesiz. Yani bizlerin İÇ
CEPHEYİ SAĞLAM TUTMASI, oldukça elzem anlayacağınız üzere. Devletimizin ise evvela
Esed ile görüşülüp, İVEDİ BİR ORTAK YOL bulmaya çalışacağı kesin. Fakat Esed
yine AYAK SÜRÜMEYE devam ederse, bir K. Suriye operasyonu ihtimal dışı
saymamalı… Neticede K.Suriye’de kurulacak güvenli bölgelerde, olası göçmenlerin
misafir edilerek, PKK/YPG’ye vurulacak darbeyle de İsrail’in oyunlarının
bozulacağını kim inkâr edebilir ki?