Kantarın topu kaçtı ama…
Değerli okurlarım, 1 mayıs dendiğinde akıllara ilk gelen şey nedir diye sorulduğunda büyük çoğunluğun vereceği cevap kargaşa ve kaos olur.
Sadece ülkemizde değil nerede ise dünyanın birçok ülkesinde
meydanlara dökülen kalabalıkları manipüle eden marjinal gruplar kendi hedefleri
doğrultusunda toplanan kalabalığı yönlendirerek durumdan vazife çıkarırlar.
Ülkemizde de maalesef durum bundan farklı değil.
Nerede ise her 1 mayısta yürekler ağızlara gelir. Kökü
dışarda marjinal gruplar ellerinden geleni geri koymazlar ve işçi
kardeşlerimizin bayram tadında kutlaması gereken günlerini zehir etmek için
ellerinden gelen her alçaklığı yaparlar.
Örnek mi?
1 Mayıs 1977,
O yılların Türkiye’si bölük pörçük. Polisinden öğretmenine,
işçisinden memuruna hatta amirine toplum sanki ortadan ikiye bölünmüş ve
İstanbul adeta parsellenmiş.
İlçe ve mahallelere girişler çıkışlar belli gurupların
kontrolünde.
K.Maraş’tan İstanbul’a okumak için gelen tıfıl bir genç
olarak o günlerde yaşadıklarımı elbette unutmam mümkün değil. Ancak hafızamda
kazılı olan 1 Mayıs 1977 nin izini yaşadığım sürece unutacağımı sanmıyorum.
Bayram havasında başlayan günün sonunda olanlar olmuş ve
bugün bile hala faillerinin tam bilinmediği bir saldırı ile 44 canımız alınmıştı.
Ülkemizin atlattığı badireleri unutmadan o günlerden bugüne
gelirsek, yaşanılanlardan alınan derslerin olduğunu görenler görüyor ve
devletimiz aynı hataya düşmemek içinde tedbiri elden bırakmıyor.
1 Mayıs kutlamalarında Taksim inadının derununa dalmadan,
niyetin üzüm yemek olmadığını anlamak için allame olmaya gerek yok.
Devlet kendine göre haklı sebeplerle Taksim dışında 40 kadar
meydanın kutlamalar için mümkün olduğunu söylüyor ama niyeti bozuklar inadım
inat Taksimde Taksim tutturunca bu son yaşananları bizzat gözlerimizle gördük.
Çok şükür niyeti üzüm yemek olmayanların oyununa gelinmedi.
Kantarın topunu kaçırmalarına rağmen polisimiz, onca saldırı hakaret ve
saygısızlığa sabredip sağduyusu ile olayları büyütmeden önledi.
Sosyal medya soysuzlarının heveslerini kursaklarında bırakan
bu gelişmeler sonucunda da kafa göz yarılmadan bir badire daha atlatıldı.
Yerel seçim zaferi sarhoşluğundan henüz çıkmamış olana CHP
Taksim inadında devam etseydi belki de bir kanlı mayısımız daha olacaktı.
Sanırım o da gördü manzarayı.
Ancak Saraçhanede toplanan kalabalık arasında gözlerden
kaçmayan bir fotoğraf var.
Özel, İmamoğlu ve Fincancı.
Fotoğrafın ortasındaki kadın, PKK televizyonunda Türk
askerinin kimyasal silah kullandığı iftirasını atan kadın bu, Saraçhanede CHP
genel başkanı ile İBB başkanının ortasında resim vererek aslında subliminal bir
mesaj vererek sanırım Kandil’e yeni bir selam çakmış olabilir.
Toplumumuz kargaşa kaos kavga istemiyor.
Fotoğrafta olsa yanlış anlaşılabilecek durumlardan uzak
durulmasını istiyor.
Önümüzde 4 yıl gibi seçimsiz bir süreç var.
Hükumetimiz merkezde, belediye başkanlarımız ise yerelde
hizmet bekleyen vatandaşlarımıza var güçleri ile çalışarak çare ve çözümler
üretmeliler.
Verilmiş sözlere odaklanılması lazım.
Bu bağlamda Özel-Erdoğan görüşmesinin iyi bir başlangıç
olduğunu düşünüyorum. Basına verilen fotoğraflardan benim okuduğum beden dili
olumlunun da ötesinde bir başlangıç olduğu yönünde.
Genelde ve yerelde sorusuz bir ülkede ve coğrafyada
yaşamıyoruz. Sağımız solumuz mayınlı arazi. Attığımız adımlara dikkat etmezsek
bastığımız mayınlar patlar ve yara bere içinde kalırız.
Birlik ve bütünlüğümüz için hayırlı bir buluşma olan bu
görüşmenin somut sonuçları ile kaybettiğimiz irtifayı tekrar kazanabiliriz.
Pusuda bekleyen hainler alçaklar var. Birlik ve
bütünlüğümüze göz dikmiş PKK ve onun siyasi uzantılarının içerde ve dışarda
yediği herzeler ayan beyan ortada.
İç huzurumuzu dinamitleyen FETÖ ve hamisi ise maddi ve
manevi huzurumuzu bozarak mukavemetimizi zayıflatıp ülkemizi geriye götürmenin
taşlarını döşemekle meşgul.
Oyunda oynaşta olanlara diyeceğim bir şey yok ama ülkem için
dertlenen, can feda eden ve gece gündüz duaları ile birlik ve bütünlüğümüze
katkı sağlayanlara selam olsun.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle