Dolar (USD)
34.58
Euro (EUR)
36.18
Gram Altın
2966.43
BIST 100
9612.81
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 Temmuz 2022

Kanserde patlama!

İnsanoğlu hangi şartlarda yaşıyorsa, dünyayı öyle görüyor.

Ben de sürekli olarak kanser hastalarının arasında yaşadığım için, “özellikle kanser hastalıklarında” büyük artışların meydana geldiği kanaatine vardım.

Ya da durum gerçekten de böyle, kanser vakaları hızla artıyor.

Son iki yılda konuştuğum bütün onkoloji uzmanları, bu alanda görev yapan diğer sağlıkçılar aynı şeyi söylüyor:

“Evet, vakalarda artış da değil patlama var!

Özellikle de, 4’üncü Evre kanser teşhislerinin oranı çok arttı.”

Bugünlerde bir yakınımın tedavisi dolayısıyla hemen her gün “onkoloji”deyim.

Bayram’ın büyük bir bölümünü de hastalarımızla, hasta yakınlarımızla birlikte, onkolojide geçirdim.

Onkoloji malûm, “kanser bilim” demek.

İlk gençlik yıllarımda Rahmetli Babam kemik kanserinden vefat etmişti.

O süreçte epeyce “onkoloji” de kalmıştık refakatçi olarak.

Son iki senedir de, yakınlarımızdaki kanser vakalarından dolayı hep oralardayız.

Bu süreçte, nice kanser hastasını ve hasta yakınını tanıdık.

Kansere dair yerli yabancı (hiç abartmıyorum) binlerce video izledik, makale okuduk.

Çok sayıda onkoloji uzmanı ile “kanser” üzerine konuştuk.

Alana dair sohbetlerimizde o kadar çok tıbbî terim kullanır olduk ki, sohbet arkadaşlarımız “tıp fakültesi terk” olup olmadığımızı soruyorlar bazen.

Biz de “Hayır” diyoruz;

“Farklı alanlarda eğitim aldım, alıyorum… En önemlisi de, Hayat Üniversitesi’nin son sınıfında okuyorum!

*

Yazıyı kendimizden uzaklaştırarak, hastalığa getirelim.

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, vakaların çoğu 3’üncü ya da 4.’üncü evre.

Bunlar, biliyorsunuz, kanserin yayıldığı evreler.

İleri evrelerdeki pek çok vakanın tedavisi yolunda kayda değer aşamalar kat edilmiş olsa da, hastalığı “erken evrede” yakalayabilmek elbette çok önemli.

Ne yazık ki, birçok hasta, “Pandemi- Plândemi var, hastaneler yoğun olur” diyerek, bir şeylerden şüphelense de hastaneye gitmeyi ertelemiş.

Bu işlerde zaman çok önemli.

İlk, olmadı ikinci evrede yakalanan kanser oluşumlarına müdahale imkânları çok daha fazla; bazı vakalarda “tam iyileşme” bile sağlanabiliyor.

Şu plândemi mevzuu dünyanın da, Türkiye’nin de düzenini alt üst etti.

Şimdilerde “kronik hastalıkların pandemisi” var.

Sadece onkoloji uzmanları değil, “kalp, şeker” hastalıklarıyla uğraşan hekimlerimiz de “patlamaya” dikkat çekiyorlar.

İhmaller tabloyu epeyce karartmış durumda.

*

Ana meselemiz kanser.

Bu alandaki patlamayı gösteren araştırmalar var.

ABD Tıp Birliği’nin Dergisi JAMA, kanser hastası sayısının 10 yılda 5 milyon arttığına dikkat çekiyor.

Rakamlar, 2010-2019 dönemine ait, Covid19 öncesine yani.

Korkarız ki, 2020-2029 döneminde çok daha “sıkıntılı” bir tablo çıkacak karşımıza.

Kanser vakalarının artması, trilyonlarca dolarlık “ABD ağırlıklı” dünya kanser pazarı için olumlu gelişme!

Bizim karşı karşıya kaldığımız ise, kazandıra kazandıra tükenmek!..

Okudukça şişiyorsun…

Mesela, çok yaygın kanser türleri var…

Meme kanseri bunlardan.

Her 8 kadından birine, yaşamının herhangi bir aşamasında “meme kanseri” teşhisi konuyormuş!..

Sekizde bir ne demek?

Her sekiz kadından birinin meme kanseri olduğu anlamına gelmiyor bu..

“Yaşam boyu risk”i gösteren bir oran:

Her sekiz kadından birine, hayatının bir anında meme kanseri teşhisi konuyor.

Onun için, düzenli kontrol son derece mühim.

Çok erken evrede yakalandığında, çok hafif hasarlarla atlatılabiliyor hastalık.

Bunun gibi, kolon kanseri vakalarında da büyük artış var…

Özellikle orta yaşlardan itibaren düzenli kontrol şart.

***************

Kanser vakaları niçin hızla artıyor?

Birincisi “kalıtım” meselesi.

Aile öyküsü önemli.

Pek çok vaka aileden miras.

Meme kanseri için kullanılan BRCA1 ve BRCA2 testleri, kişinin genetik yatkınlığının olup olmadığını, hastalığı çocuklarına miras bırakıp bırakmayacağını büyük ölçüde ortaya koyuyor.

Pek çok kanser türü için genetik yatkınlık önemli bir faktör.

“Bu hastalığa niçin yakalandım?” sorusuna cevap oluşturabilecek başka faktörler de var.

Mesela, hareketsizlik.

Egzersiz yapmıyorsun, fazla fiziki efor sarf etmediğin bir işin var..

O sokak benim, bu sokak senin koşturmamışsın…

Bilgisayar, cep telefonu ekranıyla büyümüşsün.

Habire cips, habire kola, şekerleme götürmüşsün…

İşlenmiş etlerle beslenmişsin, işlenmiş olmasa bile “kırmızı et ağırlıklı” beslenmişsin.

Kimyasallarla beslenmiş, daha doğrusu zehirlenmişsin…

Hormonlu besinler, kimyasal ilaç yüklü besinler zaten her öğünde…

Hareketsizlik artı kötü beslenme, yani zehirlenme, kansere davetiye!

Pek çok kanser türünün, “özellikle de beyin tümörü”nün oluşum ve gelişiminde etkili olan faktörler arasında “radyasyona maruz kalmak” da var.

Hayatımız radyasyon zaten.

Bizim evde de, ne kadar ikaz edersen et, uykuyu getirmek için cep telefonundan bir şeyler izlemek alışkanlık haline gelmiş!.

Bebeklerimizin durumları malûm; eline cep telefonunu verince rahat ediyor anneler ve babalar!..

Sigarayı unuttuğumuz zannedilmesin; paketlerin üzerinde ne yazarsa yazsın, sigara kullanımı artmaya devam ediyor.

İnsanoğlu garip;

Kanser hastalarını bile, hastane bahçesinde sigara tüttürürken görüyorum!

“Battı balık yan going” kültürü çok yaygın.

“Sigara içen öldü de içmeyen ölmedi mi?” diyorlar.

Ne saçma; “Hatalı sollayan öldü de, sollamayan ölmedi mi?” deyin bari…

Yola çıkın ve hatalı sollamalara devam edin bu kafayla!

Sigara içenlerin bahanelerinden biri de “stres yükü”

Sigara içtikçe stres azalıyormuş!.

Hayır, kendini aldatma;

Bağımlılık da stres de artıyor içtikçe!

“İçtikçe” dedik ya, alkollü içki tüketimi de kansere yakalanma ihtimalini artırıyor, kesin bilgi!..

*

Stres, evet.

Hayatlarımız stres yüklü, bu durumun kanser oluşum ve gelişiminin en önemli sebepleri arasında yer aldığını söylüyor uzmanlar.

Stresiniz var, abur cubur besleniyorsunuz, bol bol radyasyon ve kimyasal madde alıyorsunuz… Hareket derseniz, mecbur kaldığınız kadar…

Daha ne olsun, kanseri davet etmek için!

*

Bugün kanserden başladık oradan devam ettik.

Nasıl etmezsiniz?

Şöyle bir etrafınıza bakın, çok yakınınıza bakın…

Uzak ya da yakın çevrenizde kanser hastaları göreceksiniz…

Hemen, her ailede de yakın zamanda kanserden kaybedilmişler var.

Yıllardır araştırıyor, kanserin sebepleri ve tedavi yolları hakkında çoğu “işe yaramaz” nice makale okuyoruz.

“Peki ya çare” dendiğinde ise aslında bilinenleri tekrarlıyoruz.

Çok iyi bildiklerimizi ise maalesef yapmıyoruz ya da yapmamamız gerekenleri yapıyoruz.

Kansere sebep olan kalıtsal faktörleri değiştiremeyiz tamam; peki ya riski azaltacak yollara tevessül edemeyiz miyiz?

En azından şu sarı kolayı, siyah kolayı, şekerlemeleri, cipsleri filan çıkartamaz mıyız hayatlarımızdan?

Çocuklarımızı bunlardan mümkün olduğunca uzak tutamaz mıyız?

Sigarayı kaldırıp atamaz mıyız?

Her gün yarım saat yürüyüş yapamaz mıyız?

Sırt üstü yatıp pedal çeviremez miyiz?

Yakın mesafelere yürüyerek gidip gelemez miyiz?

Daha çok su tüketemez miyiz?

Stres yükümüzü azaltamaz mıyız?

*

Bugün “Altılı masanın cumhurbaşkanı adayı kim olur?”, “Erken seçim olur mu olmaz mı?” gibi çok faydalı (!) mevzular yerine “Kanser vakalarında patlama” gibi önemsiz (!) bir meseleye dair bir yazı kaleme aldık.

Bunu yapmamıza vesile olan ise, bir hastanın sitemi…

Dedi ki hastamız:

“Kanser servisleri dolup taşıyor, kanser hastası sayısında patlama yaşanıyor ama bizim medyamız hiç de oralı değil!.. Varsa yoksa günlük politika!”

Fırçayı yedik ve yazdık işte!