Kandil gecelerinin dini hükmü nedir?
HAFTAYA çarşamba günü Miraç Kandili'ni kutlayacağız. Geçtiğimiz haftalarda ise Regaib Kandili'ni kutlamıştık. O günlerde, sosyal medyada, "Kandil kutlamaları bid'attır" diyen kendinden makul alimler! türemiş ve insanların kafalarını bulandırmıştı.
Ben de tuttum, Diyanet İşleri Başkanlığı'na bu konuyu sordum.
SORU: Kandil Kutlamalarının hükmü nedir? Bazıları "İslam'da kandil kutlaması yoktur" diyor. Bunlara nasıl bir cevap verebiliriz.
CEVAP: Mübarek Gün ve geceler:
Mübarek gecelerin "Kandil Gecesi" olarak adlandırılması, örfi olup dini bir isimlendirme değildir. Örfi isimlendirmeler anlam itibariyle dine aykırı bir durum sözkonusu olmadıkça sakınca doğurmaz ve bidat nitelendirilmesiyle reddedilmez.
Regaib, Berat, Mirac, Kadir ve bayram geceleri, mübarek gecelerdir. Bazı hadislerde bu gecelerde yapılan ibadetlere Cenab-ı Hakkın daha çok sevap vereceği ifade edilmektedir. Bu itibarla bu geceler elden geldiğince ibadetle değerlendirilmeye çalışılır.
Hz. Peygamber ve ashab-ı kiram döneminde kandil gecelerinde kutlama niteliğinde herhangi bir etkinliğe rastlanmamıştır. Mevlid kutlama için toplananlara mevlid kıssaları okumayı ilk başlatan kişinin Mısır Çerkez hükümdarlarından biri veya Mısır Fatımileri olduğu söylenir. 9. yy.'da yaşayan Fakihi, Mekke'de Berat gecesinin kutlanmasıyla ilgili bilgi vermektedir. Buna göre Mekke halkı, Mescid i Haram'da namaz kılmak, Ka'be'yi tavaf etmek ve Kur'an okumak suretiyle geceyi ihya ederdi.
Fakat bu gecelerde şu kadar namaz kılana, bu kadar sevap verileceğini ifade eden rivayetlerin aslı yoktur.
Osmanlı hükümdarı ll. Selim döneminde camiler aydınlatılıp minarelerde kandiller yakılarak kutlandığı için bu gecelere kandil geceleri denmiştir.
Mirac ve Kadir geceleri ise nasslarla sabittir.
Kadir gecesi ve Mirac gecesi ilgili İsra suresi ve Kadir suresi olduğu gibi Duhan suresinin ikinci ayetinde zikredilen mübarek gece, İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre Berat gecesidir.
Bu konudaki bazı ayet ve hadisler için Başkanlığımız yayınlarından "Riyazu's-Salihin" (2/462-466,507) adlı kitaba bakılabilir.
Diğer taraftan kandiller ve berat kandili ile ilgili olarak Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi'nde (5/475. 24/301) geniş bilgi bulabilirsiniz.
Mevlid okuma ve okutmanın bid'at olduğu şeklinde birtakım iddialar gündeme getirilmiştir. Mevlid okumanın gerekli, vacip veya mendup olduğu iddia edilmediğine, en fazla bunun hoş ve güzel bir gelenek olduğu bilinip kabul edildiğine göre bunun bid'at olarak değerlendirilip, insanların kafasına kuşku sokmak son derece yanlıştır. "Mevlid okunacağına hatim okunsa, Kur'an'dan bir bölüm (aşr) okunsa daha sevap ve daha faziletli olmaz mı?" şeklindeki bir itiraz da yersizdir. Kur'an okumak, namaz kılmak daha sevap ve faziletli bir davranıştır, ama burada mesele sadece sevap meselesi değildir. Mevlid, toplumsal bir coşkunun, Hz. Peygamber sevgisinin ve ona bağlılığın üst düzeyde edebi ve estetik olarak hissedilmesi, yaşanması ve dışa vurulması demektir. Kur'an okumakla mevlid okumayı birbiriyle mukayese etmek veya birini diğerine alternatif göstermek yerine ikisini ayrı ayrı ve her birini kendi yeri ve amacı doğrultusunda değerlendirmek ve yaşatmak daha doğru olur.
Miraç Kandili:
Kur'an-ı Kerim'de miraç ile ilgili olarak şöyle buyrulmaktadır: "Bir gece, kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir." (İsra, 17/1) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Mekke'deki Mescid-i Haram'dan Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya götürülmesi şeklinde gerçekleşen olağan üstü olay İslami kaynaklarda, metindeki ilgili fiilin masdarı olan ve "geceleyin yürüme, gece yolculuğu" anlamına gelen "İsra" kelimesiyle anılır. Bu yolculuğun, hadislerde anlatılan "göklere yükseltilme" safhasının da dahil olduğu tamamı ise "yükselme, yukarı tırmanma" anlamındaki uruc kökünden türetilmiş olan ve "yükselme vasıtası, aleti" manasına gelen mi'rac kelimesiyle ifade edilir.
Öte yandan Diyanet İşleri Başkanlığı'nı, eski dönemlerdeki gibi görüp eleştirmek ve hatta insaf ölçülerinin de dışına çıkarak, "Ehli sünnet dışı inançlara kucak açmıyor" diyerek, lağvedilmesini istemek bana pek mantıklı gelmiyor. Ehli sünnet dışı inanışlar Diyanet İşleri Başkanlığı'na yeterli saygıyı gösteriyor mu ki... Şia ağzıyla Diyanet'i suçlamak, imamları "maaşları memur" gibi hafızalara kazıtmak bence doğru değil. Bugün nice imamlar var ki, nice eğitimcileri cebinden çıkarır. Diyanet İşleri Başkanlığı'nı eleştirirken, insaf ve vicdan duygusunu bir kenara bırakmamak gerek.