Kanadı Kırık Eğitim
Eğitimde sular durulmuyor. Eğitime yatırım yaparken ve bu alanda değişim planlarken tüm bunların oya tahvilini hesap ederseniz politik bir adım atmış olursunuz. Eğitimde dikiş tutmuyor, hedeflenen noktaya varılamıyorsa bunun sebebini okulda, öğretmende, öğrencide aramak doğru olmaz. Eğitim politikalarını kim belirliyor, bu değişimi kim planlıyorsa sonucu da ona sormak lazım. Gündemi işgal eden ve her kesimin dikkatini çeken liselerdeki değişim planına herkes tepkili, bakalım ne olacak?
Geçen yıl fen, sosyal bilimler ve proje liseleri dışındaki liselere sınavsız giriş yapıldı. Tam bir karmaşa içinde yürütülen bu sistemden memnun olanı duymak zor. Neden memnuniyet vermedi bu sistem? Eğitimciye danışılmadı da ondan. Yılların tecrübe ve birikimiyle marka olan Anadolu liseleri bir anda sıradan bir mahalle okulu oldu. Türkiye derecesi çıkaran bir okula ortaokulda hiç ders çalışmayan, sınava bile girmeyen, elini kolunu sallaya sallaya okula gidip gelen bir öğrenci yerleşebildi. Bu kolay geçiş, çocuğa ne emek ne disiplin ne de başarı olgusunun anlamını kavrattı. Şimdi bu çocuklar, bu liselerde debelenip duruyor, derslerinin çoğu zayıf, başarı düşük, eğitimciler ise kara kara düşünüyor. Anne-babalar ise çocuklarının akademik durumunu bildikleri halde sandılar ki başarılı bir liseye çocuğumuz yerleşirse okulun havasından bizim çocuk da etkilenir, çalışkanlık bulaşır. Yok, hayır kardeşim, böyle bir eğitim modeli yok. Yazık oldu Anadolu liselerine, yazık!
Eğitimde bakanlar geldi geçti. Her biri ayrı umut dağıttı. Gerçekten de umudumuz arttı, oldu olacak, oluyor, değişiyor, sabır, az kaldı, akıllı tahta, tablet mablet derken sınavlar değişti, dersler değişti, okulların adı, türü değişti, bakanlar değişti, bürokratlar değişti… Bu böyle devam etti.
Ülkemizde her şey değişiyor. Çağın idrakinden geri kalmamak için elbette değişim şart ama değişim için şartların olgunlaşması da şart. Altyapısı hazır olmadan değişim olmaz. Kervan yolda dizilmiyor. Şimdilerde liselerde okutulacak dersler üzerinden bir tartışma başlamış durumda. Bakanımız Ziya Bey, göreve geldiği günden beri güzel konuşuyor. Gelir gelmez o da değişimle başlamıştı. İlk iş olarak bürokratlarını değiştirdi. Elbette bir bakan çalışacağı ekibi seçebilmeli ama sebepsiz yere de tecrübeli bürokratları değiştirmek kurumsal hafıza ve birikimi sekteye uğratmaz mı? Sayın Bakan yine güzel konuşuyor. Bazen şaşırıyorum, öyle güzel analizleri, eleştirileri ve tavsiyeleri var ki tamam işte bu tecrübe bakan olmalı, diyorum. Bakıyorum ki Ziya Bey zaten bakan. Peki, kim düzeltecek bu işleri, Ziya Bey’in gücü mü yetmiyor? Ne oluyor, anlamak mümkün değil.
Liselerde yeni ders çizelgeleri görücüye çıktı. Eğitimcilerden de görüş isteniliyor, anketler sunuluyor. Eğitimciler de bu anketlere özene bezene cevaplar veriyor, kim bilir, bu sefer kulak verilir görüşlerine. Sahi ya, eğitimde eğitimciler mi yoksa politikacılar mı söz sahibi? Bir de eğitim sendikaları var. Kimin görüşü dikkate alınıyor. Zorunlu dersler, seçmeli dersler, öğrencinin keyfi, isteği, yeteneği, canı neyi çekerse, falan filan… Hepsi tamam ama hafızasız kalmayalım zira tarih dersi de keyfe bağlanıyor. Tarihini bilmeyenin talihi olmaz!
Hayal, etkinlik, yaşam (HEY) diye bir model geliyormuş. Ders sayıları, saatleri azalıyormuş. Çocuklar şimdi HEY’i bekliyor. Tamam, buna da tamam, eyvallah!
2023 Eğitim Vizyonu çok ciddi bir beklenti oluşturmuştu. Sayın Bakan, tek kanatlı kuş yetiştirmeyeceğiz, demişti. Şimdi kuşlar salıverildi, bakalım nasıl ve nereye uçacaklar? Bizim en büyük hatamız uçmaması gerekenleri uçurmaya çalışmak, uçması gerekenleri de sürünmeye zorlamak.
Doğuştan kafeste yaşayan kuşu birden göğe salamazsınız; doğuştan uçanı da kafese tıkamazsınız. Çift kanatlı tabiri güzel ama kanatlarımız demirdense yere çakılırız. Eğitim yine yapboz olmaz umarım. Zira her başarısızlıkta rencide edilen öğretmenlerin sadece kanadı kırık değil, kalbi de kırık. Kanadı kırık eğitime hayır!
(Kitap tavsiyemiz: Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası)