Kana Doymayan Kabiller
Kahire yine Kabilleşti… Kana doymuyor…
Kahrolası katiller dokuz masum cana daha kıydılar…
Müslümanların kanı sudan ucuz… Ümmet suskun ve şaşkın… Dünya kör ve sağır…
Hukuksuzluğun, hadsizliğin her türlüsünü halkına uygulamaktan hayâ etmeyen hainlerle karşı karşıyayız…
Darbeciler bu cesareti nereden alıyorlar?
Barbar batının örtülü desteğini ve onayını aldıkları için bu cinayetleri işliyorlar…
İnsan hakları, demokrasi, özgürlük sadece ikiyüzlülüğün, çirkinliğin kamuflajı oluverdi…
Hadi batıyı geçtik Mısır Nur Partisi, sevdikleriyle nasıl haşrolunacaklarını düşünürler mi acaba?
Evet, katil Sisi cuntası cinneti seçti, kardeşlerimiz cenneti… Cellat yargıçlar iş başında…
Bir daha şahit olduk ki, kardeşlerimizin en güçlü silahları; mazlumiyet ve masumiyetleridir… Ancak bu mazlumiyet; zillet, meskenet, miskinlik, esaret içeren bir mazlumiyet değil tam aksine insaniyet, hakkaniyet, cesaret, izzet, özgürlük, adalet, direniş ve masumiyet yüklü bir mazlumiyettir…
Onlar haklı davalarını zedeleyecek, gölgeleyecek bir yanlışa düşmediler…
Müslüman kardeşler ülke içinde tarihleri boyunca akıl almaz zulümlere rağmen ‘’silaha sarılmama’’ ilkesini bozmadılar, sivil direniş geleneğinden kopmadılar…
Bedel ödedikçe büyüyorlar, geleceğe emin adımlarla yürüyorlar… Dün Rabia’da sürdürülen kıyam bugün mahkeme salonlarında haykırışlarla devam ediyor…
Darağaçları, demir kafesler, küflü kodesler, soğuk hücreler, karanlık zindanlar o soylu ve onurlu direnişe tanıklık ediyor…
Biz şuna inanıyoruz ki; onları öldürme emri veren diktatörlerden daha uzun ve daha onurlu yaşayacak bu yiğitler…
Ölümü bu derece küçümseyen ve şehadete gülümseyen bu kutlulara kim ne yapabilir ki?
Her gencin ayrı bir hikâyesi var… Hakikatin şahitleri, zamanın şehitleri…
Haykırıyorlar:
‘’ Bu gördüğünüz mahkeme bir gün tekrarlanacak sadece yerlerimiz değişecek… Güçlü olanla zayıf olanın yeri değişecek… Sizin karşınızda tek tek duracağız…’’
İşte aşkınlığa adanmış yürekler…
Çocuğunu hiç kucağına alamadan, bir defa olsun yavrusunu öpemeden Rabbine yürüyen Ahmed Verdan…
‘’ Beni affet kızım. Ama seni hiç ayrılığın olmadığı cennetin kapısında bekleyeceğim.’’ diyor…
Mahmud el-Ahmedi:
‘’ Bize elektrik verdiler, hem de Mısır’a yirmi yıl yetecek kadar…’’
Elektrikte yıldırmadı, yalpalamadılar…
Öyle ki idama mahkûm edilenler arasında hamile olan hanım kardeşlerimizde var… Duydum ki, bunların infazı için doğum yapmaları beklenecekmiş! Ama ne lütuf değil mi?!
Suriye zindanlarında yedi binden fazla hanım kardeşimizden haber alabilme şansımız bile yok. Yaşadıkları karşısında sadece ölmeyi istiyorlar…
Doğu Türkistan toplama kamplarındaki zulüm ayyuka çıkmış duyan kim? Kimin umurunda?
Bangladeş zindanlarında Cemaat-ı İslami mensupları on binleri ne duyan ne de bilen var… Seri idamlar devam ediyor…
İsrail zindanlarında Müslüman mahkûm sayısını tespit edebilme imkânımız var mı bilemiyorum?
Bize düşen sadece uzaktan izlemek ve hüzünlenmek mi?
Hani sayımız kırk olunca Kabe’ye yürüyecektik. Üç yüz on üç olunca Bedir’de kıyam edecektik. Ama henüz bir buçuk milyarız!..
Vesselam…