Kamyon devrildikten sonra "akıl" verenler!
Ak Parti, yerel seçimde, 2019’dakinden de büyük yenilgilere uğrayınca, kamyon devrildikten sonra ortaya çıkan bazı simalar, Sayın Erdoğan’a “akıl verme” yarışına girdiler!
Bunlardan bazıları ile ekranda, sosyal medyada atışmışlığımız vardır.
Bizler, “olacağa” işaret eder ve dost tavsiyelerinde bulunurken, bu zat-ı muhteremler üzerimize geliyor, bizi de damgaladıklarının arasına katmaya gayret ediyorlardı!..
Biz özellikle Aile, Eğitim, Kültür ve elbette Ekonomi alanındaki büyük sıkıntılara dikkat çeker; kesimler arasında “ayrımcılık” yapılmasının kırgınlıklara yol açtığını…
Bu gidişle oy kullanmayanların sayısının seçim sonuçlarını belirleyecek kadar fazla olacağını söylerken…
Kendimizi yırtarken, bu “arkadaşlar” sağa sola ayar vermekle, her ikaz edeni damgalamakla, “yukarıya” selam gönderme yarışında ön sıralarda yer almaya çalışmakla meşguldüler.
Bakın; bizim “pes” ettiğimizi ortaya koyan twitimiz, yerel seçimden bir süre önceki twitimiz aynen şöyle:
“Bugüne kadar ikazlarda bulunduk, söylenmesi gerekenleri söyledik.
Yeter!!!
Anlayan anlar, anlamayan kendisi bilir!
Her dönemin adamı menfaatçi takımı ikazda bulunmaz, çünkü o karakter dünyası için önemli olan bir yerlere sürekli olarak selam çakmak ve ilişkiler üzerinden servet, makam ve sözde itibar elde etmektir!
Bugün selâm çaktıkları bir gün kaybeder de güç başkalarının eline geçerse, o tarafta konumlanmakta tereddüt etmezler!
28 Şubat sürecinde ‘Ortada kuyu var, yandan geç!’ yapanları, o zamanki güç odaklarına yanaşanları çok iyi biliriz!
‘Dadanmışlar’ için hiçbir durumda sıkıntı yoktur.
Olmadı, yurt dışında sefa sürerler!
Biz bu toprakların insanıyız.
Kimseden direktif almaz, kimseden makam, mevki beklemeyiz!
Pazarlığımız yoktur.
Yalnızca Allah’ın kuluyuz, kullara kul olmaz, kulların kuyusunu kazmayız!
Bu kadarını ifade edelim ve ‘bu süreçte’ daha fazlasını söylemenin bir anlamının kalmadığını belirtmekle yetinelim.
‘Sizin hayır sandığınız şeyde şer; şer sandığınız şeyde hayır vardır, Allah bilir, siz bilmezsiniz!’
(Bakara/216)”
X
Yerel seçimden önce, hem de çok önce, “Ağır mağlubiyet geliyor” dedik, gelmemesi için yapılması gerekenleri, birilerinin hoşuna gitmeyeceğini, hedefe yerleştirileceğimizi bildiğimiz halde söyledik.
Baktık, duyması gerekenler duymuyor…
Goygoycuların sesi bizim sesimizi bastırıyor…
Baktık ki, tarihe not düşmenin ötesinde faydası olmuyor…
“Anlayana sivri sinek saz!” diyerek, çekildik.
Sonuç, tam da tahmin ettiğimiz gibi çıkınca…
Kırmadan dökmeden, bundan sonrasına bakalım dedik.
Dedik de…
Bu kez de, “kamyon devrilmeden” ikaz etmeyenlerin birden öne çıkıp “adres” saptırdıklarını gördük.
Şimdilerde birçokları, hem genel merkez, hem de kabinede büyük değişiklikler yapılmasını talep ediyor.
Bütün il ve ilçe başkanlarının değiştirilmesi talepleri bile göze çarpıyor.
Belediye başkan adayı belirlenirken hiç de “liyakate” bakılmadığına dair yorumlar dikkat çekiyor.
Bunların hepsi dile getirilebilir de…
Kamyon devrilinceye kadar bütün yanlışlıklara alkış tutanların, böyle birden bire ortaya çıkmaları ve akıl verme yarışına girmeleri de üzerinde durulması gereken bir husus değil mi?
Konuyu tamamen “isimlere” odaklamak, o gitsin bu gelsin demek…
Bir de şurası var:
Daha önce çok “tatlı” yerlerde bulunmuş ve o pozisyonlardayken hiç de memleket yararına işler yapmamış olanların kendilerini tarif ettiklerini görüyoruz ki…
“Hadi ordan, biz kaç kişiyiz, birbirimizi biliriz!” diyebiliyoruz ancak!..
X
Kişilerin değiştirilmesi meselesi önemsiz değil tabii, kısa süreli “rahatlama” hissi verir, bu da bir şeydir…
Lakin çözüm değildir!
Bir süre sonra, “Bunlar da olmadı, bunlar da gitsin, başkaları gelsin!” denir.
Gelenin gideni arattığı, birçok defa tecrübe edilmiştir.
Bu sefer gelenler gidecekleri aratacaklar mı bilemeyiz ama çözümün kişilerde olmadığını çok iyi biliriz.
Gelenler, her denileni yerine mi getirmek durumunda mı olacaklar yoksa, yanlış gördüklerine “Hayır!” diyebilme imkânları olacak mı?
Yüzde yüz uyumlu insanlar mı olmaları isteniyor yoksa doğruya doğru yanlışa yanlış diyenler mi tercih edilecek?
İnisiyatif kullanabilenler mi, yoksa “Denileni yapar, işime bakarım”cılar mı muteber olacak?
Türkiye’nin en büyük meseleleri, Aile, Kültür ve Eğitim alanlarında.
Bu üçü sağlam olursa, gerçekten de hem evrensel, hem de yerli ve milli olursa…
Yani…
Manevî bakımdan teçhiz edilmiş “dünya çapında ustalar” yetiştirilebilirse…
Her alanda düzelmeler olur.
Ekonomi meselesi elbette çok önemlidir ama unutmamak gerekir ki, parayı sağlıklı, verimli şekilde kullanabilmek de, “kültür” işidir.
Küçük paralardan büyük güzellikler üretilebilir, buna mukabil çok büyük paralar felâkete de yol açabilir.
Ailen yoksa, sen de yoksundur!..
Ailen aile gibi değilse, çok kazanmışsın ne önemi var!..
Bugüne kadar nice kültür, nice milli eğitim bakanı geldi geçti ve nice aile bakanı.
Kime sorsam, memnun olunan yok.
Demek ki, meseleyi kişilerin değişmesi çözmüyor tek başına.
Öyle olsaydı, birkaç kültür, birkaç eğitim, birkaç da aile bakanından memnun olurdu toplum.
Aile, eğitim ve kültür alanlarından genel memnuniyetsizlik havası varsa…
Memnun olacağımız kadrolar nerelerden yetişecek ki?
Hasbel kader yetişseler bile, kıymetlerini kim nasıl bilecek ki?
Hangi yapılar, hangi ölçülere göre kıymetlendirecek ki?
X
Ben iktidarın Aile, Milli Eğitim ve Kültür politikalarını, yol haritalarını görmek isterim.
Bence bunlara dair yol haritaları yok.
Varsa da, ben görmüyorumdur.
Göremiyorumdur.
Varsa, birileri göstersin de…
Buradan…
Memnuniyetle “Varmış, özür dilerim!” diyeyim ve güzel güzel anlatayım!