Kamunun yönetimi, etik ve sosyal devlet
İnsanlar yaşamları boyunca içinde bulundukları toplumla ve vatandaşı oldukları devlet ile çeşitli ilişkiler içindedir. Bu ilişkiler bazen tüzel, bazen özel olarak çeşitlenmektedir. Bunun yanında tüm insanların temel arzusu insan onuruna yakışan bir hayat sürmektir.
Her bireyin insan onuruna yakışan yaşam anlayışı farklı olabiliyor. İnsanların sahip oldukları bu anlayış farklılıkları, bireylerin içinde bulundukları ilişkilerinde farklı olmasını doğurmaktadır. Bu Bab’dan insan özgürlüğünün nasıl sağlanacağı konusu tarih boyunca en önemli tartışma konularından biri olmuştur.
Özgürlük kavramı, kişisel yargılamalar sonucu, birbirinden farklı anlamlara gelmektedir. Çoğu zaman ise, bu durum bir çatışma ortamı yaratmaktadır. Bu noktada insana rehber olabilecek olan etik konusu önem kazanmaktadır
Zira bireyler gibi Sosyal toplumlar da sahip oldukları özgün değerlerle birbirlerinden ayrışmaktadır. Aynı bölgede, aynı kültürde aynı tarihsel geçmişe sahip olsalar bile toplum davranışları ve bakış açıları çoğu zaman birbiriyle örtüşmemekte ve çeşitlilik arz etmektedir. Bu durum, hemen her alanda ve yaklaşımda kendini göstermektedir.
Bu yaklaşımların en önemlisi iç/dış çevreye karşı yüklendikleri taahhütler anlamına gelen “etik kodlar” dır. Farklı coğrafyalarda yer alan sosyal toplumların sahip olduğu farklı kültürel değerler dikkate alındığında söz konusu çeşitliliğin artması muhtemeldir.
Yeni yönetim yaklaşımlarının ortaya çıktığı modern dünya düzeninde; bireylerin bilinç düzeylerindeki artış, yaşanan ahlaki problemler -özellikle çok uluslu kültürlerde ortaya çıkan bireyler arası saygı ve hoşgörü ihtiyacı- toplumda etik konusunun daha fazla öne çıkmasına yol açmıştır. Bu doğrultuda, vatandaşların bireysel haklarını göz önünde bulunduran ülkeler, diğerlerine nazaran önemli kazanımlar elde etmektedir.
Etik konular toplumlarda yazılı ya da sözlü olarak ele alınmakta ve toplumun etik konulardaki resmi tutumunu yansıtmaktadır.
Şu bir gerçektir ki Etik değerlere sahip olmayan ya da etik değerleri özümsememiş örgütler/toplumlar sağlıklı bir kültür oluşturamazlar.
Zira Sağlıklı bir kültür oluşumu ve Kamunun yönetimi, bir ulusun varlığını sürdürebilmesi ve toplumsal ihtiyaçların karşılanmasında hayati bir rol oynamaktadır.
Devlet kamu hizmetlerinin yeterli olarak sağlanmasında ve sunulmasından sorumludur. Bu doğrultuda, sahip olduğu yetki ve olanaklar sınırsız ve olabildiğince geniştir.
Günümüzde konu ile ilgili tartışmalar, çoğunlukla refah devleti anlayışı ve politikaları çerçevesinde sürdürülmektedir.
Refah devletinin sosyal hakları kurumsallaştıran ve bunların piyasa dışından sağlanmasını mümkün kılan bir devlet anlayışı olması gelirin daha eşitlikçi biçimde bölünmesi konusunda önemli bir işlev gören kamu yönetiminin temelini oluşturur aslında.
Dolayısı ile bir yandan vergi politikalarının, öte yandan sosyal politikaların bu amaca hizmet etmesi gerekmektedir.
Kamunun yönetiminde sosyal eşitlik gibi ilkelerin ve bu yöndeki politikaların etik temelde toplumsal bütünleşme ve dayanışmayı oluşturmak gibi maddi refahın yükselmesi ve sosyal dayanışmanın kurulması gibi maddi ve ahlaki boyutları olduğu gibi siyasal anlamları da önemlidir.
Sosyal haklar ve politikalar, siyasal demokrasinin sosyal demokrasiye, yani her vatandaşın karar verme sürecine daha etkin biçimde katıldığı bir demokrasi anlayışına geçilmesi açısından esastır.
Bu durumda Kamunun yönetimi vatandaşın gözünde devletin kendisi olmakta ve bu sebeple vatandaşların karşılaştığı sorunlarda başvurabilecekleri güvenilir kurum olmaktadır.
Bununla birlikte, bürokrasi yönetiminin kendi içinde yaşadığı çeşitli sorunlar ve bu sorunlar karşısında yine kamu yönetiminin yetersizliği ve beceriksizliği devlete olan güveni sarsmakta ve devletin varlığını tartışılır hale getirmek gibi asla istenemeyecek sonuçlar doğurabilir.
Dolayısı ile Kamunun yaşamında devletin ne kadar görünür ve etkili olduğu ne kadar sosyal devlet olduğu ile alakalı bir durumdur aslında.