Kâmil Efendi'nin Maskesi!..
Geçtiğimiz hafta köy taraflarına gitmiştik.
Kâmil Efendi isimli köylümüzün mütevazı traktörüyle aşağıdan
geldiğini gördüm.
Ağzında sıkı sıkıya bağlanmış bir “maske.”
“Virüs tedbirlerine
ne denli riayet ettiğini, tek başınayken bile maske taktığını” göstermek
ister bir hâli vardı.
Köşe başında maskesiz duran bendenize haşin bir bakış fırlattı.
Traktörü evinin yanına park etti.
Etrafta kimsecikler olmadığı için “maskesiz” takılır haldeki bendenizin yanına yaklaşmamak suretiyle
tavrını ortaya koydu.
Mesafeyi koruyabilirdik oysa, kendisine yedi metreden fazla
yaklaşmasam da olurdu.
Gerçi, son mutasyon virüslerin kaç metre zıplayabildikleri
açıklanmamıştı ama, yedi metre iyi bir mesafeydi.
O bile olmadı.
Kamil Efendi durmadan gitti.
Bana güzel bir ders verdi!..
Bu dersi almış olarak,
Cuma günü, “Bostan Köyü”ne
indim, namaz için.
Orada da, “maskeli
kardeşlerimiz” tam kadroydu.
Burnumu da sıkı sıkıya kapattım, ‘Ne olur ne olmaz!’ diyerek
Bir de mesafeye dikkat ettim, yine ne olur ne olmaz!
Onlar da, virüsün
zıplayıp kendilerine ulaşamayacağı mesafede durmaya gayret ediyorlardı.
Bakışlarında özlem vardı, aralarında mesafeler!
Camilerimizde “temizlik”
işine ne kadar büyük önem verildiği malûmlarınızdır.
Virüs tedbirlerine en fazla ve hatta sadece camilerimizde
dikkat ediliyor desek, abartmış olmayız…
O kadar ki, bir vakitler her farz namazı öncesi dile
getirilen “Saflarımızı sıklaştıralım!” ikazı
duyulmaz oldu.
Maske, mesafe, temizlik.
Aşı mevzuu gündeme geldi geleli, “camilerimiz” dışındaki mekânlarda bu “üç büyüklerden” pek bahsedilmiyor.
“Hayat eve sığar!”
da denmiyor artık.
Yaz boyunca, plajlara, barlara, meyhanelere sığmayan ne hayatlar gördük!
“Maske, mesafe, hijyen” telkinleri unutuldu adeta.
O ilk ayları hatırlayın…
Hey gidi günler!..
Ellerimiz çatlamıştı, kimyasallarla dezenfekte etmeye
çalışmaktan.
Televizyonlarda uzun uzun ellerimizi nasıl yıkamamız
gerektiği anlatılıyordu.
Kolonyacıların önlerinde upuzun kuyruklar oluşturuyor,
marketlerin makarna raflarını boşaltıyorduk.
Çocuk bezi sıkıntısı bile baş göstermişti!
Marketten pazardan getirdiğimiz poşetleri yıkıyor,
havalandırıyorduk.
Kapı kollarını tutmamak için bükülüyor, “maymunumsu”
hareketler yapıyorduk.
Hey gidi günler…
Sokaklar köpüklerle yıkanıyor, otobüslere “dezenfektanlar” fışkırtılıyordu…
Çatır çatır “virüsle mücadele” makineleri satılıyordu.
Ekranlara çıkartılan “enfeksiyon uzmanları”, ikide bir “Sakın ha, maske takmayın, maske virüsü
engellemez aksine yaygınlaşmasına sebep olur!” diyorlardı.
*
Bu konuda “Dünya
Sağlık Örgütü” başka bir şey diyene kadar, hep aynı şeyler söylendi.
Biz de, “daha iyi
bilecek değiliz ya!” diyerek maskeden uzun süre uzak durduk.
Hatta, “Sakın ha maske takmayın!” diyen Mehmet Ceyhan’larla röportajlar yaptık,
sizlerle paylaştık.
Hey gidi günler.
Şimdi, Kamil Efendi, köyün köşesindeki maskesizliğimizi
yüzümüze vuruyor.
Camilerimizde sıkı sıkıya “maske, mesafe” kuralı
uygulanıyor.
İşin bu tarafı böyle…
Böyle de…
Bir de “virüsün pek
uğramadığı” başka mekânlar var!
Sağcısıyla solcusuyla, demokratıyla Kemalistiyle birçok
belediye yönetiminin tıklım tıklım, yapış yapış konserleri var!..
Buralarda maske, mesafe yok.
Bin kişiden birini görebiliyorsunuz maskesini kuşanmış
halde!..
Mesafe sıfır, yapışık düzen.
Hijyen ise, bilmem artık!
Deniyor ki…
“Girişte Hes Kodu
sorgulaması yapılıyor ama!”
Deniyor da…
Sorduğumuz uzmanlar, bilim kurulu üyeleri vesaireler, Sağlık
Bakanlığı yetkilileri de bizlere “Aşı
olsanız bile hastalığı kapabilir ve bulaştırabilirsiniz! PCR’ınız temiz çıksa
bile tedbirleri gevşetmemelisiniz” diyor!
Hani son zamanlarda sık sık “vebal”den bahsediliyor ya…
Acaba, böyle maskesiz mesafesiz, (hijyen/temizlik tarafına
hiç girmeyeyim) binlerce kişinin bir araya geldiği konserleri düzenlemek,
buralara gitmek, buralarda atlayıp zıplamak ve bu görüntüleri “Herkesin burada olmasını isterdim!”
diye öven mesajlar şey etmek…
Adamı “vebale” sokmaz mı?
Ben, nahiyem olan İğdir’de “maskesini unuttu diye” kallavi cezalar yemiş garibanları bilirim.
Sokaklarda maskesiz gezenlere adeta “terörist” muamelesi çeken televizyon kanallarını, muhabirleri,
kameramanları bilirim.
Maske takmadıkları için belediye otobüslerinde ağızları
burunları kırılanları bilirim!
Şimdilerde…
Sağcısıyla solcusuyla, demokratıyla Kemalistiyle birçok
belediye yönetiminin tıklım tıklım, yapış yapış konserleri var!..
Ekranda, “Bu devirde kimse şah değil, padişah değil!”
diyerek bükülen şarkıcı ve örtülüsüyle örtüsüzüyle, sakallısıyla sakalsızıyla binlerce
maskesiz mesafesiz “hayranı” var!
Ve beni gece gündüz arayıp, “Bu ne iştir abi, bu ne iştir
kardeş, bu ne iştir evlât!” diye soranlar var!
“Sen ki 28 Şubatlarda
kelle koltukta gazetecilik yapardın!” yollu ince hatırlatmalarla
yüklenenler var!
“Bunlara ceza yok mu,
ceza!” diye sanki bu işlerden sorumluymuşum gibi bana sitem edenler var!
Hangisine nasıl cevap vereceğimi bilemiyorum.
Çok zor durumdayım zor!..
En iyisi köye gitmek ve Kamil
Efendi’yle biraz sohbet etmek.
O maskesiz, mesafesiz konserleri izlememiştir herhalde.
“Maske, mesafe niçin her yerde mecburi değil, bazılarına
virüs bulaşmıyor mu, bazıları virüs bulaştırmıyor mu?” yollu zor sorular sormaz.
Maskesiyle, mesafesiyle mutlu mesut yaşar gider!..
Güzel camilerimin saf ve temiz insanları…
Hepinizi çok seviyorum.