Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.82
Gram Altın
2430.02
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

09 Haziran 2021

Kamera, tripot ve akıl

Eğer hayat bir oyun sahnesinden ibaretse o sahnenin en önemli öğesi hiç kuşkusuz insandır. İster kendine verilmişi oynasın ister kendisi rol talebinde bulunsun ister rolünü düzgün ve tam da olması gerektiği gibi isterse yüzüne gözüne bulaştırarak oynasın hayata dair bütün süreçler bu roller üzerinden gerçekleşir ve her şey olup bittiğinde, sahne boşaldığında, etrafı sağır edici bir sessizlik kapladığında geriye rollerin tortularından başka bir şey kalmaz. Velev ki sahne bulunduğundan daha muhteşem, velev ki sahne bulunduğundan daha döküntü bir yere dönüşsün…

Hepimiz belli bir amaç için doğarız. İlahi bakış açısı, her insanın bir görevle bu dünyaya geldiğini, görevini yaptıktan sonra sahneyi terk ettiğini ve yaptıklarının karşılığını da öteki dünyada gördüğünü söyler. Böylece, buradaki sebepler öteki tarafa sonuç olarak yansır. Gerçekte elimizde çok malzeme yoktur: Bir sahne, birkaç insan, belli bir zaman dilimi… Hepsi budur. Sahnedekiler bir zaman aralığında, bir yerden başka bir yere hareket ederler. Hikaye sadece budur. Mekanın üzerinde hareket eden insanlar ve onların birbirleriyle teması… Sonuçları bazen iyi gelen, terapiye dönüşen ve karşısındakini olduğundan daha güçlü kılan bazen de kötü gelen, hastalığa yol açarak karşısındakini kuvvetten düşüren oyunlar oynuyoruz…

Oyun biter, sahneden iner, evimize, geldiğimiz yere döneriz. Sahne hiçbir zaman evin kendisi değildir. Oyun hiçbir zaman sonsuza kadar sürmez. Hepsi biter, her şey biter ve insan evine döner: İşte bütün mesele de insanın evine nasıl döndüğü, sahneye çıkmadan önce ile indikten sonrası arasında nasıl bir değişime uğradığıdır. Burada zaman ve mekan gibi öğeler değişmez. Değişen, insanlardır, insanların temaları ele alma biçimleri ve rolleridir. Bazen sahnedekiler iner, sahneye başkaları çıkar. Yukarıdakiler aşağıya, aşağıdakiler yukarıya hareket eder. İyiler kötü, kötüler iyi roller üstlenebilir. Oyunculuk biraz da sana verilen rolün hakkını vermek değil midir? Kötüysen bile iyiyi oynamak, akıllıysan bile deliyi, erdemliysen bile suspus birinin rolünü üstlenmek değil midir?

İyilik, kötülük, zarar, fayda, haklı oluş, haklı olmayış, hukuk, hukuksuzluk, iyi davranışlar,kötü alışkanlıklar, erdem, ihanet velhasıl insana dair ne kadar duygu varsa onların hepsinin temaya dönüştüğü oyunlar oynuyoruz. Bütün çağlarda yeni oyuncular sahneye çıkar ve aynı temaları farklı formlarla aktarır. Oyuncu rolünü iyi de oynayabilir, kötü de, alkışlar da vardır bu süreçte, yuhalamalar da, dil sürçmeleri da söz konusudur, kusursuz tiratlar da hüzünler de vardır sevinçler de, erdemler de dile getirilir yozlaşmalar da... Elbette oyuna özgü süreçler ile malzemeleri ve dağıtılan rolleri belirleyen şey, senaryodur. Kötüler mi öne çıkarılacak, iyiler mi, erdem mi belirginleştirilecek, sefalet mi, inanç mı dikkatlere sunulacak hiçlik duygusu mu, düzenin mi altı çizilecek kaosun mu?.. Uzar gider bu liste. Senaryoyu yazanın zihniyetine göre değişir temaların ele alınış biçimi. Bazen kötülük iyilik gibi sunulur, bazen bozulma erdem elbisesine girer, bazen sefalet amaca dönüştürülür bazen inanç adı altında hiçlik duygusu yayılır. Senaristin gücüne ve becerisine göre her tema gerçekte olduğu biçimin tam tersine hizmet edebilir burada ve seyirci üzerinde, hangi temanın ne kadar etkili olduğu, çok sonra ortaya çıkar. Resmin tamamını görmek için oyunun sonunu beklemek gerekir.

Eskiden insanlar hayatın özetini görmek için tiyatro sahnelerine giderlerdir. Bugünse hayat ile oyun iç içe geçti, her yer oyun sahnesi. Kitleler sabahtan akşama kadar sosyal, siyasal, kültürel, sanatsal konulu oyunlar seyrediyor, kendini ona göre biçimlendiriyor. Davranışlarını seyrettiği oyunlardaki repliklere göre ayarlıyor, iç dünyasını oyundaki temalara göre biçimlendiriyor, güncel yaşamını oyunun yönlendirmelerine göre kurguluyor. Sahnedekini sahnenin dışına taşıyor insanlar ve oyunu zihinlerinin içine sıkıştırarak kendine yeni modeller oluşturuyor. Oyunda öne çıkan, özendirilen ne varsa onu amaca dönüştürüyor, geri plana atılan ne varsa gündemine almıyor, tahfif edileni aşağılıyor. Halihazırda internetten başlayarak televizyon ve gazetelere, cep telefonlarından başlayarak bütün bir kitle iletişim araçlarına kadar her şey büyük bir oyun alanı olarak muhatap oldukları seyircilerin zihinlerine her gün sayısız replik gönderiyor ve dünya ona göre biçimleniyor. Artık eskisi gibi büyük metinler yazmaya, büyük metinler yazmak için gerisine büyük söylemler almaya gerek yok. Sahneyi kapatmak da mümkün değil. Bir kamera, bir tripot ve bunların gerisine yerleştirilmiş bir zihniyet kitleleri harekete geçirmeye, onların iç dünyasına müdahale etmeye yetiyor. Tiyatro kapanınca oyun bitmiyor ve göz, görülecek olanı bir gün mutlaka görüyor.

Ne zaman ve kim tarafından seyredilirse seyredilsin gururla bakabileceği senaryolar yazmalı insan. Her zaman ve her yerde Tanrı’nın kendisini gördüğü düşüncesiyle yaşama içgüdüsü bunu gerektirir. Kırmızı ve Siyah romanının önsözünde ne demişti Stendhal: Çamuru gösteriyorum diye kızmayın bana, mahalleyi çamura dönüştürenlere hesap sorun…