Kamer Genç'e mektup!
Basın-yayın tarihinde mektuplaşmak hiç demode olmasa da son günlerde gazete köşelerinden mektup yazmak iyice popülerleşince gündem dışı kalmak istemedim galiba!
Mektuplar köşe yazarları arasında paslaşmalar şekline dönüşebildiği gibi kara delikte yitip giden nesneler gibi bir akamete de duçar olabilmekte.
Şimdilerde mektuplaşma sayısı arttığı gibi mektup yazılanların daha geniş bir yelpazede yer aldıkları da gözlerden kaçmıyor.
Benzetmek gibi olmasın, ama ilk mektep sıralarında öğretmenimizin teşvikiyle mektup yazdırıldığımız zamanki hisse benzer bir şeyler hissettiğimi inkara da yeltenmeyeceğim.
Okullarda en fazla da Atatürk'e mektup yazdırırdı öğretmenler. Ona neler borçlu olduğumuzu sıralatır, onu hiçbir zaman unutmayacağımızı satırlara döşetirlerdi.
Mektup yazmak deyince Bursa'da üniversite okuyan ağabeyimin 'muhterem ebeveyn, ahavat' başlıklı edebi ve yüksek duygularla dolu mektuplarını hatırlamamak haksızlık etmek olur şimdi. Haa bir de Ankara'daki teyzemin on parmak daktilo kursuna gittikten sonra bizlere yazdığı acemice mektubu -aslında daktilo hocasının verdiği bir ödevdi- unutmam mümkün değildir.
Tüm bu hatırlamalar iyiye mi alamettir bilemiyorum lakin gazete köşelerinden umuma taşan mektuplaşma serüveninin beni geçmişe götürdüğünden hiç şüphem yok.
Son modaya göre daha ziyade eleştirilecek kişilere mektup yazmak usulden olduğundan kötü şöhretini artıran eylemiyle ön planda olan Kamer Genç benim için doğru adresti.
Bir gazete köşesinden yazdığım ilk mektup olması hasebiyle teknik açıdan kusurlarım olabilir elbet, lakin içeriğindeki samimiyetin bu kusuru kapatacağına dair şüphe taşımıyorum.
Uzattığımın farkındayım ya, tüm bu cümlelerin mektubun girizgahı kabul edilmesi temennim mazeret kabul edilmesini arz eder, mektubuma başlarım:
Sayın Kamer Genç, aziz milletimizin şahsınızdan sadır olan cem-i cümle hakaret, iftira, tehdit vs içeren söz ve davranışlarınıza gösterdiği tahammülün de bir sınır bulunduğunu bilmeniz gerekir.
TBMM içerisindeki kimi nahoş tutumunuzun çoğu kez topluma yansımadığının hepimiz farkındayız zaten. Ancak son eyleminiz uluslar arası sayılan bir platformda üstelik basın mensupları karşısında gerçekleşmiş olduğundan farklı bir boyut ve anlam taşımaktadır.
Japon Büyükelçiliği'nde gerçekleşen programın mütekabiliyet esasına göre prosedüre uygunluğu bir tarafa bunun bir tür iade-i program olduğunu hatırlatmaya bilmem gerek var mıdır?
Nitekim Japonya başbakanının eşinin, dört bakanla katıldığı programda kendisinin konuşma yaptığını ayrıca Emine Erdoğan'ın konuşma yapmasının Japonlar tarafından teklif edildiğini de hatırdan çıkarmamanız lazım gelirdi!
Yaptığınızın kadına karşı cinsiyet ayrımcılığı ve inanca karşı bir nefret suçu içerdiğine dikkat çekmeye gerek bile yok. Üstelik bir başbakan eşine yaptığınız bu saldırının kadına yönelik şiddete karşı uluslar arası mücadele gününden bir sonraki gün gerçekleşmiş olması da sizin makus talihiniz olmalı.
Şahsınızın prosedürü bahane ederek gösterdiği tepkinin aslında başörtülü başbakan eşinin hazmedilmesine yönelik olduğunun fark edildiği konusunda size ufak bir uyarıda bulunmama gerek var mıdır bilemem! Fakat acizane, gerçek düşüncenizi kamufle etmeden konuşmanızın en azından takiye yapmadığınızı göstermesi açısından anlamlı olabileceğini söyleyebilirim.
Bir başbakan eşine yönelik 'burada hangi sıfatla konuşuyor' sorgulamanızın da yine uluslar arası diplomatik ve siyasi ilişkiler bağlamında karşılık bulmayacak sebepsiz lüzumsuz bir çıkış olduğu ortada. Üstelik, sadece bizde değil u2013sizin gibilerin ana referans kaynağı- Avrupa'da da bu yönde uygulamalar olduğu tüm dünyanın malumu!
Mektubumun sonuna gelirken bu konudaki en önemli hususa dikkatinizi çekerim. Ülkemizde yönetim tablosunun başındaki kişilerin eşlerine diplomatik ve toplumsal bir rol verilmelerinin Atatürk ile başladığını biliniz isterim.
Mustafa Kemal Atatürk'ün, eşi Latife Hanım'a yüklediği sosyal rol bir tarafa diplomatik alanda da oldukça etkin ve etkili pozisyona taşıdığını da eklerim. Sözgelimi sefirleri bizzat kabul eden Latife Hanım aynı zamanda yardım isteyen teşekküllerin başvurduğu ilk kişiydi.
Sözlerimi noktalarken çıkışınızın (aslında buna saldırı demem lazım ancak mektup hukuku sebebiyle söylemiyorum) yanlı, tarafgir, mesnetsiz olduğunu ekler; bundan sonraki yaşamınızda insana ve düşünceye saygı hususunda daha hassas olmanızı dilerim!
twitter.com/sabihadogann