Kalp kalbe…
Hissiyatına her zaman güvenirdi.
Kalbiyle konuşurdu. Çok sevdiği bir dostunu düşündüğünde hemen arar konuşurdu.
Karşı taraf da söze başlar başlamaz, ben de seni düşünüyordum, derdi. Kalp
kalbe karşıdır, derdi. Kalbin kalbe karşılığını düşünürdü sonra da. Gerçekten
nedir kalp kalbe karşı olmak?
Düşüncenin gücünü ölçmek mümkün
değil. Birisini düşündüğünüzde kalbinizden onun kalbine sinyaller
gönderirsiniz. Kanallar açıksa anında karşı tarafın kalbinde bir titreşim
olacaktır. O da sizi düşünecektir. Bu iletişime telepatik bağ da denir. Ancak
bu iletişimde daha çok beyin üzerinden gönderilen dalgalar etkilidir. Her
insanın beyninden gönderdiği dalgalar vardır. Bu sadece insandan insana da
değildir. İnsanın canlı cansız tüm varlıklara gönderebildiği dalgalardır
bunlar.
İnsanın olağanüstü özelliklerinin
ve ruhsal gücünün araştırılmasına “parapsikoloji”
deniliyor. Bilim dünyasında da karşılığı
bilinen ve araştırma konusu olan böyle iletişimler hep dikkat çekmiştir. Batı
dünyasında da benzer hâller olunca bu demek oluyor ki insanlığın iletişim
biçimleri ve dilleri farklı farklıdır.
Tüm inanç ve kültürlerde benzer iletişim biçimlerinin olduğu kabul
edilen bir gerçektir. Aborjinler bu anlamda dikkat çeken olağanüstü yetenekleri
olan bir topluluktur. Uzaktan uzağa düşünce gücüyle iletişime geçmekteler. Bu
yetenek aslında insanın samimiyetle istemesi sonucu lütfedilir.
Bizim
kendi inanç dünyamızda ve tasavvuf geleneğimizde benzer durumlar vardır. Bunu akıl ile izah etmek mümkün
değildir. O nedenle “beyin beyne karşı”
diye bir sözümüz yoktur. Böyle bir iletişimin merkezi kalptir, o nedenle de
“kalp kalbe karşıdır” sözü hayatımıza girmiştir. Peki, bu iletişimin
gerçekleşmesini sağlamak için normal bir iletişimde olması gereken “gönderici-
alıcı- kanal- mesaj, bağlam, dönüt ” gibi ögelere ihtiyaç var mıdır? Mesafenin
önemi var mıdır? Öyle sanıyorum ki bu iletişim apayrı bir sisteme sahip. Bu iletişimde olması gerekenler “sevgi,
samimiyet, vefa” gibi olmazsa olmaz güzelliklerdir. Bunun için de tertemiz bir
kalbe ihtiyaç duyulur. Nedir temiz kalp?
Kalbin
yükü bellidir. Mutlak güzelliğin evidir kalp. Kalbi olur olmaz şeylerle
doldurduğunuzda yorulacaktır. Kalbiyle seven, gören, düşünen, konuşan insanın
ulaşamayacağı menzil var mıdır? Dünyanın hayhuyu içinde bitkin düşen kalbimizi
beslemek için yükünü azaltmak gerekir. Her şeye yetişmek zordur. Terk etmeli bazen
çok şeyi. Terk etmek aslî vazifeyi hatırlamaktır. Kalbimizi asıl muhatabıyla
buluşturmaktır terk etmek.
Kolay
değil bu zamanın içinden geçip gitmek.
Gönlümüzü yoran engeller var. Gözümüz takılıp kalıyor. Ruhumuz başka
mekânlarda geziyor. Bedenimiz taşıyamıyor ruhumuzu. Kalp kalbe karşı olacak ama
arada ne çok engel var. Duygularımız arınacak ırmaklar arıyor. Irmaklarda
gözyaşı… Bir deniz arzuluyor kalbimiz. Denizlerde kabaran yüksek dalgalarda
kayboluyoruz. Dağlardan aşıp ovalara varmak istesek dizlerimizde güç yok,
yorgunuz, dargınız…
Kalbimizi
yorduk, kırdık. Bir rüya anında açılan perde gibi kalbimizin aradığı kalbe
ulaşabilmesi için perdeler açılsın istiyoruz. Perdeler çoğalıyor. Dünyanın
kendisi bir perde oluyor. Duvarlar örülüyor. Ruhumuzu boğan duvarlar. Çareyi
bir çiçekte buluyorum: Kalp kalbe karşı çiçeği.
Kalbimde büyüttüğüm bir çiçek. Dallarında ruhum uyuyor. İçimin
derinliklerinde uzayıp gidiyor dalları. Ve kalbim parçalara ayrılıyor, her bir
yaprağı kalbimden bir parça oluyor kalp kalbe karşı çiçeğinin. Şimdi uzayıp
gidiyor dalları…