Kalp Güzel Olursa, Her Şey Güzel Olur
Resulûllah buyurdu ki,
“…İnsan
bedeninde bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün beden iyi, kötü olursa
bütün beden kötü olur. Dikkat ediniz ki, o kalptir.” (Buhârî, Îmân, 39)
Ameller niyetlere
bağlıdır.
Niyet ise kalbin
amellerinden biridir.
Bu münâsebetle,
niyetin tashihi ve ihlâsla tezyini şarttır.
Hak dostlarının
kalp eğitiminde hedefledikleri nokta, kalbin sürekli Allâh ile beraber olma
şuuruna (ihsâna) erişmesi ve böylece diri kalp vasfına kavuşmasıdır. Kalbin bu
kıvâma ulaşması için mâsivâdan, yâni Allâh’ın dışındaki her şeyden arınmış
olması zarûrîdir.
Bu kıvâma ulaşan kalp, ince ve derin hakîkatleri görür hâle gelir. Kalp, kesâfetten kurtulup letâfete büründüğü nisbette de ilâhî esmâ ve esrârın mâkesi olur. Böylece Cenâb-ı Hakk’ın kalp yoluyla bilinmesi demek olan mârifetullâh hâsıl olur. Bu ise, ilmin irfân hâline gelmesi demektir. (*)
Evet, “Hak Dostu”nun işaret ettiği gibi,
mesele, kalbi “adam etme” meselesi.
İhlâs.
Bir kişinin rızası
için değil, bir grubun rızası için değil, bir güç odağının rızası için değil…
“Yalnızca”
Allah Rızası için!
“Allah için sevmek, Allah için buğz etmek!”
Bu olmayınca…
Nefisler
konuşuyor.
Çıkarlar
çatışıyor.
“Hukuk” çiğneniyor.
Adalet bitiyor.
“Tutarlılık” kalmıyor…
Rahmetli Muhsin Yazıcoğlu’nun, “Bir saniyesine bile hâkim olamadığınız,
hükmedemediğiniz bir hayat için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yok!”
ikazı da, yerli yerine oturuyor.
Söylenenin ve
yapılanın ne olduğunu görmezden gelmek, (yalnızca) kimin söylediğine ve kimin yaptığına
bakmak…
Kalplerdeki büyük
sıkıntılara işaret ediyor.
“Üzerlerine beton
dökülen kuyular” gibi kalplerimiz, alttaki cevherin ortaya çıkartılması için
öncelikle “keşfetmek” gerekiyor.
Keşif için bir
süreliğine “uzlet” mi?
İmâm-ı
Gazzâlî Hazretleri (Kuddise
Sirruhû), bir ilim adamının ulaşabileceği en üst makamdayken, iç
dünyasındaki fırtınalarla boğuşuyordu.
Kendisinden
“beklenenlerle” inançları arasındaki
“çatışmalar”dan dolayı hayli bunalan Gazzâli Hazretleri, tercihini “uzlet”ten
yana kullanmıştı.
Bu
fâni dünya ile, mal-mülk, kariyer, vesaire “maddî” ilgileri kesmek ve dini
vecibeleri “huzur” içinde yerine getirebileceği bir “köşeye” çekilmek…
İmam-ı
Gazzâli Hazretleri “uzlet”i herkes için “tavsiye” etmez.
Bu
şahsî tercihidir.
Çevresinde
olan bitenler ruhunu sıkmaktadır.
Oralarda
hemen herkes birbirinin kuyusunu kazmaya çalışmakta, sürekli olarak gıybet
yapmaktadır.
Bir
gıybeti duyup da sessiz kalmak, ona iştirak etmektir.
İtirazda
bulunmak ise, haksızlığa muhatap kalmaya ve bizzat o gıybetlerin bir parçası
olmaya yol açacaktır.
Dedikodunun,
iftiranın alabildiğine hoş görüldüğü ve yaygınlaştığı bir ortamda bulunmaktan
tiksinti duymaktadır İmam-ı Gazzâli Hazretleri.
Ortamdaki
“samimiyetsizlik” ruhunu iyice bunaltmaktadır.
İnsanların
gönüllerini hoş tutabilmek için, çoğu vakit gerçek duyguların gizlenmesi
gerekmektedir.
“Riyakârlık”, İmam-ı Gazzâli
Hazretleri’nin inancına da, karakterine de ters düşmektedir.
İçinde
bulunduğu ortamda ve oturduğu makamda “fitne”den uzak durabilmek imkânsıza
yakın zorluktadır.
Kalbinin,
gıybetten, iftiradan, yalandan uzaklaşması için “inzivayı” tercih eder İmam-ı Gazzâli Hazretleri.
“Bir
köpek bile kötü arkadaştan iyidir. Görüşülecek insan sayısını, olabildiğince
azaltmak gerekmektedir.”
*
Dedim
ya, Gazzâli Hazretleri, uzleti herkes için tavsiye etmemiş.
Bunu
“şahsî tercih” olarak görmüş.
*
İçinde
bulunulan toplumda, berbat fitne ortamında nasıl hareket etmek gerekir?..
Konuşulması
gereken vakitte “susmak” görevi
ihmal etmektir.
Yanlışlıkları
düzeltmek için gayretkeşlik içine girmek ise, “tenkit”te aşırılığa yol açabilir.
“Düzelteyim”
derken, hem içinde bulunduğun topluma, hem de kendine zarar verebilirsin.
Üstelik,
İmam-ı Gazzâli Hazretlerinin dedikleri gibi,
“Düzeltmek istediğin eğik duvar üzerine
yıkılabilir.”
O
duvarı düzeltmeye yetecek kadar “desteği” aramadığın için de pişman
olabilirsin.
*
Mesele
içinde mesele…
Peki,
bunca
meselenin içinden nasıl çıkılacak?
*
İş,
yine “kalp temizliğine” gelip
dayanıyor.
Rabbim’den,
yolumun açılmasına vesile olacak “güzel vesileleri” karşıma çıkartmasını
diliyorum.
Bunun
için bol bol dua ediyorum.
Nasipse
olur.
“Hâşâ zulmetmez kuluna Hüdâsı,
Herkesin çektiği kendi cezası.” diyen Ecdâdımız, ilhamını, Nahl Suresi 34.
Ayet’ten almış:
“Sonunda yaptıklarının kötülüğü yine
kendilerine dokundu ve alay ettikleri şey onları kuşattı!..”
Rabbim
gönülde ne varsa, onu veriyor.
Mesele,
güzellikleri “kalpten” isteyebilme meselesi.
“Arayan Mevlâsını da bulur, belâsını da”
diyen, ne güzel demiş!..
***
(*) Osman Nûri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yayınları