Kalp Fikir ve Zikirle Beslenir
Kalp, erdem ve takvanın merkezidir. Selim kalpte, kin ve nefret yer bulmaz. Kalbe şifa veren ve ona dosdoğru yolu gösteren rehber Kadîm Kelâm, Kur’ân’dır. Kalbin gözü, vahiyle açılır, inkârla kapanır. Kulaklar onunla işitir ve sağır olur. Görme ve idrak duyuları/duyguları kalbin ışığıyla aydınlanır.
Duygulara yer bırakmayan hastalıklı kalp sahipleri, iki cihanda muhasebe halinde olurlar. Kalbi taş gibi katı olanların yüreklerinde merhameti fışkırtan, yine Hakk’ın şefkati/rahmeti olacaktır. Yeter ki, onlar kalplerini örtüp de körleştirmesinler.
İmanın nuru, taş kalpleri çatlatır, oradan hayat ve inanç iksirini çıkartır. İnanan, yani ‘kurtuluşun oğlu’ olarak hidayetin bekçiliğine şahitlik yapar. Hidayeti kalbe indiren Hakk Teâlâ’nın inayetidir. Nihayetinde kalp, müjdesini hidayetin rehberliğinden alır.
Müjdelenmiş inanç toplumlarındaki fertlerin kalpleri birbirlerine benzer. Onlar farklı bedenlerdeki tek bir kalp gibidir. Şehvet ve şeytan, onları istikametten ayıramaz. Çünkü onlar dosdoğru yolun yolcularıdır.
Bilinmelidir ki, dünyevîleşme ve haz, yoldan sapmış kalp için bir tuzaktır. Azılı bir düşman olan sapkın kalp, fitne ve kıskançlığın merkezi haline dönüşür. Ancak kalpleri kazanmak, Allah’ın şefkatine muhatap olmak demektir. Yumuşak olmak ve sevdirmek, en katı kalpleri bile eritir, inancın gölgesine taşır.
Tevhidin peygamberi Hz. İbrahim, kalbi tatmin olması için, hüküm ve hikmet Sahibi’nin gücünü ve üstünlüğünü müşahede etmek istemiştir. Nitekim âlemlerin Rabb’i, dosdoğru kalp sahipleri için, güven ve itimat sıfatlarını vermiştir. Bunlardan mahrum olan günahkârların kalbi ise, ihanetin gücüyle hareket eder. Onların kalpleri şirkin cephesine kayar, öğütten nasipsiz olarak çalışmaya devam eder.
Birbirine kalpleri ısınanlara gelince, onlar hidayet rehberi Kur’ân’ın takipçileri olurlar. Nimetin şükrüyle sabaha kavuşup, sabrın zenginliğiyle akşamın karanlığından aydınlığa erişirler.
Kötülük, isyan ve dalalet, azgın kalplerin eylemleridir. Zorluk ve sıkıntı, onların kardeşleridir. Kin ve öfke, kalpleri kirli olanların özelliğidir. Zalimlerin kalplerine korkuyu salan el-Kahhâr’ın kudretidir. Nitekim onların mekânı iki âlemde ceza konaklarıdır.
Ancak imanla dolan kalp, şirk ve nifakın istismarına asla uğramaz. Bu kalp sahipleri bilirler ki, yardım ve zafer, Hikmet Sahibi el-Hakîm’in selim kalplilere ikramıdır.
el-Latîf’in lütfundan nasiplenmeyen katı yürekliler ise, sevgi ve müjdeyi örterler. Böylece bağışlanma ve tevekkülün bereketinden insanları uzaklaştırır, küfrün ocağına yaklaştırırlar. Halbuki, Rahman’ın dostları mütevekkil âbidlerden başkası değildir. Sabır ve şükür, onların kalplerini Allah’ın kendisinden üflediği ruhla şekillendirir. Bunun sonucunda kulluğun işareti olarak tevhid ehline dahil eder.
Kalplerinde geçmişlerin ve kaybettiklerinin hasreti/acısı olanlar, dirilten ve öldüren Yaratan’ın murakabesi altında olduklarını unutmamaları gerekir. Ölüm, kalplerdeki sevgiyi yok etmez. Erdemli hatıralar, sevgiyi kalplerde taşır ve onların unutulmamasını sağlar. Bilge adamların dediği gibi, Dirilten el-Hayy, bizi tekrar yaratmasa bile, O’nun bizi hatırlaması şereflerin en büyüğüdür. Bu ilâhî hatırlama ki, kalpleri iman ve aşk ile doldurur.
Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söyleyen nifak ehline gelince, onlar her şeyi bilen el-Alîm’den hiçbir bilginin gizli kalmayacağını bilmeyen gafillerdir. Kalplerde olanları, yalnız Allah ve O’nun bildirdikleri bilebilir. Onun için iman ve küfür, kalplerde yan yanadır. Aralarında tevhidin aşılmaz duvarı bulunur. Haddi aşanlar, kendi kalplerini mühürleyen acınacak zavallılar haline gelirler.
Yürekleri ferahlatan/açan, Mutlak Söz ve Kelam, kalbi selim olanlara tesir eder. Öğüt ve nasihat, kalplere girer, onları pislik, şirk ve nifaktan arındırır; takva sahibi kullara dönüştürür.
Kalplerinde hastalık olanlar, hakikat(ler)i kavramak istemeyenlerdir. Onlar, tevhide sırtlarını dönmüş inkarcılar olarak hesap gününü bekleyen Şeytanın arkadaşlarıdır. Mal, servet ve aileleri bu şer insanları kurtaramaz. Firavun, Nemrud ve Karun gibi müstekbirlerin başına gelenler, mühürlü kalplerin karşılaşacakları elîm akibeti haber vermektedir. Dolayısıyla ‘boş kalp’lerin iki âlemde tutunacakları ‘sağlam bir kulp’ yoktur.
Hâsılı, kalp, inançla tatmin olur, fikirle beslenir, kullukla güçlenir, takva ve zikirle kemâle erer.