KALP AĞRISI
"Neden" diyorum eğilip zamanın kulağına, yanağımda titreyen çiy tanesini ellerimden gizlemeden; "yüzümde ve yüreğimde bunca derin izler bıraktığın yetmezmiş gibi, bir de rüzgar hızıyla gelip geçişin neden? Hem sen, sessiz ve kimsesiz bir ateşi, gül yurduna taşır gibi koşarken, ayak izlerinin sinemde hüznü besleyip hazanı bestelediğini duymuyor musun?
Varlığı henüz sırra düşmemiş yıldızlara nispet yaparcasına gülümsüyor zaman, fısıltı halindeki sesi yankılanıyor içimde;
"Seni ve beni yaratan, dahası beni sana hizmet için yaşatan kudrete ant olsun ki, hızımı yargılamadan önce kalbine dönüp, ne kadar büyük bir sürat, dahası gafletle yön ve yol değiştirdiğinin hesabını sormalısın. Dünyanın renklerinden şekillerine, cisimlerinden isimlerine coşkun bir nehir misali akan gözlerinle konuşmalısın önce. Seni ötelere ama kılan benmişim gibi sürmeden sözleri üzerime, benim senden aldıklarım kadar, senin de benden aldıkların olduğunu hatırlamalısın. Gerçek yola varmadan, yalan yolculuktan uyanmalısın!"
Ey benim bahtıma düşman, tahtıma ziyan gördüğüm! Yüreği elinde bir kar tanesi gibi düşürürken ömründen ömrümü, acıyı, hal lisanıyla söyleyen bir dost kadar samimisin aslında. Ne kendini senin içinde, ne de büsbütün dışında gören şairin sözlerini ağırladığım şu demlerde; bana en çok kalbimiz için söylediklerinde takılıp kalıyorum. Kalbimiz evet; uçarı bir heves gibi ateş, rengini kaybetmiş bir koşuya eş şimdilerdeu2026
Geçtiğimiz günlerden birinde, radyo istasyonlarında gezintiye çıkmışken, birazdan içimi resmedecek bir ses, tevafuk eseri dokundu kulaklarımau2026 Bezm i elesttendi sanki, tanıdıktı, yorgun bir güneşin inadına gülümseyişi gibi güne, sıcacıktı; "Bizler maneviyat yüklü muzaffer bir tarihin, özlemekten bile ırak düşmüş talihsiz evlatlarıyız. Kaldırım taşları ile nefes almasını engellediğimiz sokakların ruhunu, ruhumuza hapsetmişiz. Kendi ruhumuzu da maddiyat taşlarıyla örüp nefessiz bırakmışız." Nedense sözlerin büyülü atmosferine dalıp gittikten nice zaman sonra anlayabildim, konuşanın İskender Pala olduğunu. Bir süre, beyazın varlığını ikrar eden lakin kainata kendinden sevgili kılındığını inkar eyleyen bir siyah olup döndüm içime.
Kalbimiz diyordum; kadrini bilmediği sayısız yolcu taşıyor taş sokaklarında. Her birinin yaşamı, zamanın insan üzerindeki etkisinden de kısa. Her merhabası bir elveda şu sırau2026 Bilmeden duyup bakmadan görüyor, selamın ardında gizlenen hoşça/kallarıu2026 Aşk, onda yer edinen bir varlık nedeni değil de, eteklerini ışık hızıyla toplayan yokluk serüveni uzun zamandır. Mütemadiyen değişime uğrayıp dönüşüm yaşadığından anlayamıyor, anlamlandıramıyor toprağına ayak basan uçucu duyguları; yetişemiyor ki hızına.
Sürekli bir keşif arzusunda olan kalp hükümdarının da, fethettiği yerleri korumaktan ziyade, yeni ülkeler görme telaşında olduğu muhakkak. Bu çilesi, sebep-sonuç ilişkisine dayanıyor büyük oranda.
Görüntü, sesten daha etkin ve etkili bir vasıta; kalıcılık hususu ise, anlara ayrılan ve lahzası lahzasına uymayan bir zaman ve zeminde tartışılır. İnsan aklını dumura uğratan teknoloji, ruhu kendisine ram ederken, buzdan bir zaman kütlesini de potası içinde eritiyor. Kitap kokusundan adım adım uzaklaştırdığı insan için bir zaman öğretici olabilirken, sunduğu görsel alternatifler ile kavram kargaşası yarattığı ruhlarda, derin bir boşluk açabiliyor. Teyakkuz halinden uzaklaşma bu derin boşluk içinde başlıyor. Hülasa, gözün olancası ile meşguliyeti gönlün mahkumiyet ve mahrumiyeti oluyor.
Selam ile
Nuray Alper