Dolar (USD)
35.15
Euro (EUR)
36.78
Gram Altın
2964.67
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 May 2015

KALMAK İÇİN GİDENLERDEN…

Şüphe yok ki herkesin hayatında etkilendiği, adını duyunca iklimini değiştirdiği isimler var; ve bu etki, bir yazarın dünyasında husule geldiğinde kendisine daha geniş ifade alanı buluyor. Onun dünyasında daha büyük sarsıntılara neden oluyor.

Benim yaşantıma da manevi varlıkları ile yön veren, yolculuğuma, yürüdüğü yollarla ışık tutan çok sayıda isim mevcut fakat onların içinde bambaşka bir yere sahip ateşin nurlu büyüsüne râm olan ve öteleri gülümseyerek kucaklayan Hallâc-ı Mansûr ile Nesimi… Ne vakit duysam isimlerini, sadrımda başka bir buğu demlenir. Varlıklarından sıklıkla ilham aldığım bu iki pervanenin ruh dünyamdaki yankılarını ne vakit açıklamaya kalkışsam kendime, aynı cevap havalanır içimin uzak dehlizlerinden; kudretli bir ölüm…

Onları özel kılan bu simsiyah cümlede mahfuz… ne kudretli bir ölüm…

Çok düşünmüşümdür; Hallac’ın katline ferman verildiği dem, kaç gönül bir ağrının ağırlığını duydu vicdan ve his makamında; kaçı, duyduğu ağrıyı dinlemeden öz uçurumundan aşağı bıraktı? Kolları ve ayakları kesildikten sonra idama götürülürken kaç kişinin eline ve ayağına bir ıstırap saplandı? Başı yakılıp külleri savrulurken kaç meczup yürekten bir kuş uzaklaştı? Seneler sonra, “kişi sevdiğinin kaderinden hisse alır” hakikati mucibince Hallac ile aynı sona reva görülen Nesimi, yüzülen derisi ile aşk sınavına tâbi tutulduğunda, kaç ten bir yangınla sınandı?

Mısır’da, pek çok yüreğin saygı ve sevgisini kazanan Muhammed Mursî idamla yargılandı. Duyarlı kalemlerin “tepki” gayesiyle meseleyi ısrarla köşelerine taşımaları bir yana, hürriyetin sözde bekçileri olduğunu söyleyen grup, “yüzde elli iki ile iktidara gelen lider, ölüm cezasına çarptırıldı” başlığının yüz kızartıcılığını –girdiği söz oyunlarına rağmen- üzerinde barındırmaya devam ediyor. Onlar karanlıktan ışık uman düzen oyuncuları… Vicdanını ideolojisine teslim eden kan meraklıları… Onlarla aynı caddelerde yürüdüğümüzü; aynı toprağı, aynı yağmuru, aynı göğü paylaştığımızı düşündükçe irkiliyorum. Hiç değilse aynı acı etrafında toparlanabileceğimize dair duyduğum inancı kaybediyorum.

Önce, “Zulme mâni olunsun!” bayrağını taşımayı görev telakki eden her kalbi selamlıyorum. Her kalemin barındırdığı çileye büyük saygı duyuyorum ama onlar da biliyor, ben de biliyorum; Mursi ölecek… Ümmet, sadrına atılan yangını layıkıyla kavrayamazken, daha “anlamaya çalışırken” katledilecek. Dünya sathında değerlendirildiğinde ancak bir avuç kalan gerçek acının, kalbi imanlı, dili dualı gayretleri O’nu kurtarmaya yetemeyecek. Muhammed Mursi, o acıların samimiyetini yoluna azık ederek Mevlasına yürüyecek. Her çağda olduğu gibi azınlığın sevdalı elleri ölümün kıyısında bekleyen imanlı yüreğe yetişemeyecek. Bir mü’min diyet ödeyecek. Küffarın ağzından zulümle sadır olan bu zulmet, onlara geçici bir zafer sarhoşluğu yaşatırken Mursi, hakiki bir zaferin komutanı olarak gönüllerimize basa basa gidecek. Ümmetin ağır yükünü üstlenerek…

Bir derya karanlığı, bir katre aydınlığını yutacak kudrette. Uyku hâli bu… Biz şimdi olduğu gibi o dem de gülebileceğiz, yürüyeceğiz, uyuyabilecek, sohbetler edecek, bahar şarkıları söyleyeceğiz… Bu ağrının hakiki ağırlığını omuzlarımızda ancak seneler sonra hissedebileceğiz. Çünkü soylu bir ölüm, derinlere bırakılan bir çekirdeğin, köklü bir çınar olup dallarını göklere ancak seneler sonra gösterişi misali, etkisini yüreklere çağlar sonra taşır. Çünkü hakiki etki, çekirdeğini, kalbin en derinine sessizce bırakır…

Hallac gibi… Mansur gibi… Davasını çok seviyor ve sahipleniyor olmanın bedelini acı bir ölümle ödeyip cennete koşan nicesi gibi…