Kalkışma
15 Temmuz 2016..
Gurbet elde, Acem ellerinde akşam vakti...
Evde arkadaşımla oturmuş çay içiyoruz...
Türkiye'den memleketten gelen haberler geç saatlere kadar geliyor. Merak içinde bekliyoruz.
Yine bu haberlerden birisi daha geldiydi. Hemen telefona koştum. Saat 10.00 sularında oğluma bir mesaj gelmişti. "Baba geçmiş olsun, biliyor musun darbe oldu, kendine dikkat et." Demişti.
Bardak elimden düştü. Arkadaşım olayın vehametini anlamış, elimden tutmuştu. Ağlamak istiyordum. Ama kendimi zorluyorum ağlamamak için. Serinkanlı ve sabırlı olmalıyız, diyordum. Arkadaşım soru sormaya başladı.
"Çe bud Üstad? Kudeta bud.( Ne oldu üstad.) "Darbe oldu" O da hemen İran televizyonunu açmıştı. Televizyon İstanbul Boğaziçi köprüsünden ve Ankara'dan canlı yayın yapıyordu. Halk meydanlara çıkmıştı.
12 Eylül darbesinde çocuk yaşta yakalandık. Polisin milleti nasıl copladığını, erkeklerin başlarındaki poşilerini nasıl çıkarıp onları boyunlarına doladıklarını görmüş idim. 28 Şubat postmodern darbesinde gençtik, heyecanlıydık. Duvarlara yazılar da yazabiliyorduk. Olur mu böyle rektör diyorduk. Beyazıt meydanında bazen şiir, bazen marş bazen de meydan okuyorduk. Polisin coplarından da nasibimizi almıştık.
Düşünceye, hatıralara dalmayı bırakıp realiteye dönmek zorundaydım. Olayın vehameti için arkadaşlarımın paylaşımlarına baktım. Darbe olmamıştı. Sadece bir kalkışma vardı. İstanbul'da köprüleri asker kapatmıştı. Sonra bir haber daha geldi. TRT gitmiş arkadaşlar. Sokağa çıkma yasağı ilan etmişler.
On dakika sonra bir haber daha; Ümraniye araç ve yaya trafiğine kapanmış. Askerler nöbet bekliyormuş.
Haberler üst üste geldi. Gurubumuzdaki bir arkadaşımız "Sanaldan çıkın. Moralleri bozmayın. Meydanlara iniyoruz, diye bir haber göndermişti. Yarım saat sonra Bağcılar'dan mahşeru00ee bir kalabalığın fotoğrafları gelmiş. Kimse bu paralelcilerin darbe yapacağına inanmıyordu. Ama kandırdığı insanlar var ortada. Onları teröristleri yakalamaya gidiyoruz diye kandırmışlardı.
Türkiye'deki darbe girişimi ya da diğer adıyla "kalkışma" dünyada büyük yankı uyandırmıştı. Tahranda da bunun yankıları televizyonlara yansıyor, siyasal analizler yapılıyordu. Peşin hesaplı analiz uzmanları bir süre sonra fikirlerini değiştirmeye başlamışlardı. Bunda İstanbul'daki birinci ordu komutanın sözleri etkili olmuştu. Bunun yanında emniyet ve halkın kararlı tutumu da etkiliydi. İstanbul ve Ankara'dan canlı yayınla bağlanan muhabirler saatler ilerleyince hükümetin tüm kurumlarıyla duruma hakim olduğunu ve darbecilerin ele başarının yakalandığını duyurmuştu.
Sabahleyin kalktığımızda ülke haberlerine baktım. Durum iyiye gidiyordu. İranlıların deyimiyle 'Kudeta'cılar. Yani darbecilerin çoğu tutuklanmıştı. Bütün dünya halkları gördü ki silahı olup da yüreği olmayan insanlar darbe yapamaz.
Ve gerçekten bir halk, kendini yönetenleri göndermediği sürece kimse gönderemez. Küresel güçler, okyanus ötesi buna dahil.
Merhum Erbakan hocamız bir vakitler şu sözü söylemişti:
Kadayıfın Altı Daha Kızarmamış.
Şimdilerde ise görüyoruz ki Kadayıfın altı kızarmış, halk devletine ve hükümetine sahip çıkıyor.
Kalkışma sırasında devletini ve kazanımlarını koruyan kirli postallara izin vermeyen şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Ülkemin başı sağolsun.