Kalkıp kaybettiğimiz kendimizi arayalım
Modernite döneminin insanı mutsuzdur; çünkü insan kendini kaybetmiştir. Tüm dünyayı dolaşma imkânına sahip ama kapı komşusunun keyfi ve derdine ortak olamayacak kadar uzaktır insanlık ve hakikatten. İnsan çarşı pazar kaybolmuş, kaybolduğunun farkında bile değildir. Sevgi denen cennet nimetini bozuk para niyetine harcaya dursun insan. Sabahtan akşama kadar beraber olduğu, ailesinden daha çok beraber zaman geçirdiği asgari ücretli işçisinin kıymetini bilemeyen bir insanı hangi milyar dolarlar mutlu edebilir ki. Evvela kendisine saygısını yitirdiği için bu dönemin insanı, bir türlü hürmetin ardındaki o lezzetli muhabbete eremiyor.
Hep yarını kovaladığımız için sadece ama sadece sahip olduğumuz bugünü, bizim değilmiş gibi tüketiyoruz. Çocuklarımızı arı gibi koşturuyoruz o okuldan bu dershaneye; ancak ömürlerinin en lezzetli dönemlerini, en sağlıklı dönemlerini kendimizden sevgimizden, muhabbetimizden uzak geçiriyoruz. Neymiş gelecekleri için, hangi gelecekleri için, yarın öbür gün yaşlandığımızda veremediğimiz sevgiden ötürü bizi ‘huzur’ evine vermeleri için mi!.. Bırakınız çocuklar ders çalışırken, yanı başımızda çamurun içinde kirletsin üstünü başını, aile olmanın ne demek olduğunu, kavrasın tüm masum benliğiyle.
Kaybedilen hayatlar!
Telefonumuz ya da içinde iki yüz liranın olduğu cüzdanımızı kaybetsek o günümüz zindana dönercesine üzülürüz, ya kaybettiğimiz koca hayatımız, ya çalınan kıymetli zamanımız, ömrümüz, bunu neden aramıyoruz, neden sormuyor, neden bu yanlışı durdurmuyoruz. Üç beş yıl sefasını sürebileceğimiz bir makam mevki için yalana dolana, yalakalığa, iftiraya ne gerek var. Farkında ve bilincindeysek biz zaten kendi hayatımızın amiri müdürü cumhurbaşkanıyız, olabildiysek.
Acilen kendimizi bulmalıyız. Acilen ama acilen ailemizin fertlerini ve etrafımızdakileri mutlu etmek için çaba göstermeliyiz. Evladı olmayanın dramını, acısını kederini bilebilir misiniz? Ana babası yaşlı olduğu için onlara bakmaktan usanan birine anne babasını henüz çocukken bir trafik kazasından kaybedip ömrünü yetiştirme yurtlarında geçiren birinin iç boşluğunun deryalardan daha büyük olduğunu bilir misiniz? Kıymet bilin ki kıymetiniz bilinsin.
Emanet olarak aldığımız her nefes aleyhimize akıp geçiyor.
İnsan gafildir; çünkü gaflettedir. Neden. Şükürsüz olduğu için. Düşünmediği için. Düşünme melekesini yitirdiği için. Sahip olduğu nimetlerin farkında olmadığı için. Farkındalığının ne kadar büyük bir mükâfat olduğunu kavrayamadığı için. Nimet, farkında olup, keyfiyetine erdiğin an nimettir. Aksi külfettir. Sonsuz ve sınırsız zenginliklerle donatılan insan, ne yazık ki sahip olduklarının zenginliğinde değil, sahip olmadığı ya da henüz sahip olamadığı bir isteğinin esiri olarak koca bir ömrü heba eder. Sağlığın varsa senden zengini mi var. Bir baş ağrısından ötürü bir türlü sabahı edemeyen hastaları bilir misiniz? Aldığın bir asgari ücret varsa bu çok değil ama az da değil hiç olmazsa namerde muhtaç değilsin, ayrıca milyar doları olup da doyasıya yemek yiyemeyenlere ne demeli, araba fabrikası olup da evladı bir arabaya binemeyene kim üzülmeli. Anan baban yanındaysa senden mutlusu olmamalı, ana babası olmayana bir sormalı bunu.
Haline şükretmelisin
Evin barkın varsa yatların katların hayalini kurmaya ne gerek var, yüz dairenin tamamının içinde kalma imkânın yok ki. Etrafında sevdiklerin varsa, milyar doları olup da bir dosta sahip olamayan mana fakirine ne demeli. Hiç kimsen yoksa, seni her an kuşatan bir yaratanın var, hiç düşünmez misin. Çorban pişiyorsa, kuzu dolması olmasa da olur diyebilmelisin gönül rahatlığıyla, yeter ki o çorbayı önüne heyecan ve sevgiyle getiren bir gülşenin olsun. Ailenizle akşam o küçücük balkonunuza doluşurken kahkahalarla içtiğiniz o çayın lezzetini dolar milyonerleri bulamıyor emin olun. Evinizde hastanız yoksa siz o an bir mucizenin içindesinizdir, düşünün. Köy odalarında sobanın etrafına çember olup kestaneleri bir o yana bir bu yana çevirenin keyfi, lüks plazalarda boğaza bakan insanda yoktur, yoktur emin ol.
Zaman, saman alevine dökülen benzin gibi tarumar etmiş ömrümüzü, hâlâ düşünmeyecek, kendimizi ve yaratılışımızdaki nimetleri fark etmek için neyi bekliyoruz.
Sadece beş dakikalığına gözlerinizi kapatıp, neye sahip olduğumuzu bir düşünsek, hemen kalkar sonsuz ve sınırsız hamt etmenin şerefine varırız.
Zaman ve zemin kadar yazabilir ve örnekleri çoğaltabiliriz; ama düşünen insana bir lafız yeter, lakin icraat farz, kalkıp kaybettiğimiz kendimizi aramaya çıkmalı. Nerde…