KALENDER-BANK Sadece Allah’a borç verir
Duydunuz mu hiç böyle bir bankanın varlığını!
Paranın bu kadar pahalıya satıldığı bir zamanda böyle bir bankayı değil duymak, hayal bile etmek akıllara ziyan. Hem o ne biçim söz efendi! Sadece Allah’a borç verir.
Bankalar tarihinde elbette böyle bir bankanın varlığını göremezsiniz. Mamafih bu bankanın varlığı insanlık tarihi kadar eskidir. Yazılı olarak kurumsallaşması 1410 tarihine dayanan tek garantör bankadır.
Kurucusu Ezel-Ebed Sultanıdır. Temsilcileri fani fakat cömert olan helal kazançlı Müslümanlardır.
Borçlu olmak ne can yakıcı bir durumdur! İnsanı sürekli huzursuz eder. Bedeninden önce ruhunu ve vicdanını ezer. Uykularını kaçırır adam olan adamın. Birbiriyle barışık olmayan bin bir duygunun labirentlerinde dolaştırır durur borçluyu.
Borç, yiğidin sırtındaki kamburdur ödeyene kadar. Hem de Notre Dame’ın Kamburu’ndan daha rahatsız edici ve yürek paralayıcıdır. Öyle, yiğidin kamçısıdır dediklerine kanmayın. O eskidendi. Onurlu, haysiyetli, izzetli borç alan ve veren yiğitler içindi.
Borçlu ölmez benzi sararır diyorlar ya, o da çok doğru değil. Bugün borçlu, ölmekten daha beter oluyor. Çünkü beşerin kurduğu bankalardan alınan para borçluyu manen öldürüyor ve genetiğini bozarak aslından uzaklaştırıyor. Sadece izzet ve şerefini namus ve haysiyetini değil mukaddesatını da alıyor sonra o kirlenmiş parayı veriyor.
Borç, insanı bir şeye malik yapar sözü de sanırım artık geçer akçe değil. Çünkü o zamanlar ihtiyaçlar gibi malik olmak istediğimiz eşya da sınırlıydı. Gelire dayanarak alınan borcu onurla öder, iktisatlı bir hayatla bazı şeylere malik olabilirdik. Fazla yüz suyumuzu dökmeden bir kazmaya sap olurduk. Lakin günümüzde ihtiyaçlar tahmin edilemeyecek kadar çeşitlendiği için altından kalkılamayacak borç insanı bırakın bir şeye malik olmak elinde olanı da kaybettirebilir.
Namerde borçlu olmaktansa Allah’a köle olmayı yeğleriz desek de, bu hayatın akışı içinde pek de mümkün olmuyor.
Zaman ilerledikçe sadece söz değil yazı dahi borcun ifasında yetersiz kalıyor. İslam toplumu bir güven toplumu olmaktan uzaklaştırıldığı için artık kimse birbirine borç verme gibi bir güzelliği yapamaz hale geldi. Bu hem borç veren, hem de borç alan için kabul edilebilir bir durum değildir. Çünkü bu kabul edilemez durum, çok rahat bir şekilde insanları kavga kapısı olan banka kapısının önünde sıraya dizdi. Görünüşte bir muhtaçlık olmadan para verse de banka, hakikatte manen dilencilik olan, helal kazancı haramın sınırına değil bilakis içine daldıran o bereketsiz parayı vermeye başladı. Hazır bir dirhem lezzeti batmanlarla eleme tercih eden bankalardan bu fütursuzca para çekme ve borç alma durumu helal toplum özelliğimizi mazinin sayfaları arasına yerleştirdi. İstikbalin sayfalarında haramzadeler, günümüz sayfalarında ise bereketsiz sofralar sahibi kişiler olarak kaydediliyor toplumun kahır ekseriyeti.
Her zor anlarda olduğu gibi bu anlarda da Allah’tan korkan Müslümanların ihtiyaçlarını Kalender-Bank dediğimiz karz-ı hasen olan ilahi müessese gideriyor. Kendilerini bu ilahi müessesenin temsilcileri sayan ve ondan şeref duyan bankanın helal kazançlı mümessilleri her samimi Müslümanın imdadına yetişmeye çalışıyor.
Bu müessesenin sahibinin garantörlüğü başlı başına heyecan vericidir. Çünkü bir mecburiyetin değil mürüvvet ve muhabbetin neticesinde oluşan gönülden gelen iradi bir durumla rıza kapısını aralamak için kurulmuştur.
Adı üstünde Kalenderîdirler bu borcu Allah’a verenler. Yani Allah’a borç vermiş gibi kulların sıkıntılarını gidermeye çalışırlar. Başa kalkmazlar. Borçluyu sıkıştırmazlar. Mahcubiyetin elemini yaşatmadan rızanın sevincini doyasıya hazzederler.
Elbette en makbul olan iktisatlı yaşamak; elde varken ihtiyacı olana ulaştırmaktır. Kendi için harcayacakken muhtaç olan kardeşinin sıkıntısını giderecek borç verme zevk ve lezzetini yaşamaktır.
Elbette israfa girmeden ve helalin peşini bırakmadan en tiz zamanda borcu ödemenin hazzıyla Kalenderîlerin sofrasında minnet ve şükranla oturmak borçtan kurtulmanın ferahlık kapısıdır.
Toplum hızla birbirini kontrol eden bu müesseseleri yok ederken Allah ile olan bağını da koparıyor. Bankaların kapısında, haramın kucağında ve israfın cenderesi altında inim inim inlemeye başlıyor. İslam toplumunun en sağlam müesseselerinden olan bu tarz kuruluşlar artık yok gibi. Bu tarafta banka kapısında efendi gibi duranlar öte taraftaki dilenci ve köle hallerini göremiyorlar.
Bu gidişten Allah’a sığınmak ve haddimizi bilerek yaşamanın zevkini anlamak zorundayız. Yoksa beşeri bankanın kapısına fütursuz gitmenin açtığı ve açacağı yaralar hayalin bile üşümesine sebeptir.
Asıl bahtiyarlar bu dünyada borçsuz yaşayanlardır.
Ki onlar da bahtiyardırlar hem Kalender-Bank’ı desteklerle hem de ihtiyaçlarını oradan giderirler.
Hasirü’d-dünya vel ahire olanlarsa pervasızca beşeri bankaların kapısında sıraya giren ve borcunu zamanında ödemeyenlerdir.